Geçtiğimiz günlerde TAK muhabirinin teşvik belgesi alan yatırımlarla ilgili sorularını yanıtlayan DPÖ Ekonomik Planlama Dairesi Başkanı Ödül Muhtaroğlu, Eylül 2001’de yürürlüğe giren Teşvik Yasası kapsamında bugüne kadar geçen 10 yıl içerisinde 670 başvuru aldıklarını ve değerlendirmeler sonrasında 399 yatırımı teşviklerle hayata geçirmeyi başardıklarını ifade etti. Sayın Muhtaroğlu’na göre 2001 yılından bugüne 16’sı sağlık, 44’ü eğitim, 208’i sanayi, 120’si turizm, 4’ü ulaştırma, 2’si basın yayın ve 5’i haberleşme alanlarında olmak üzere toplam 399 yatırım, Teşvik Yasası kapsamında teşvik belgesi alarak yapıldı. Buna göre Toplamı 3 milyar 799 milyon 797 bin 587 TL’ye ulaşan bu sabit yatırımlarla (bina, inşaat, makine, teçhizat), 24 bin kişiye istihdam öngörülmektedir. 2001-2007 arasında Yatırımları ve İhracatı Teşvik Fonu’ndan 15 milyon Dolar kredi kullandırılan teşvik belgeli yatırımlara ayrıca KKTC Kalkınma Bankası kaynaklarından kredi veriliyor. Özellikle Girne ve İskele ilçelerindeki büyük turizm yatırımlarına ise Türkiye Kalkınma Bankası aracılığıyla kredi veriliyor.
Öncelikle Sayın Muhtgaroğlu’na halkın özlem duyduğu şeffaflık gereği vermiş olduğu bilgilerden dolayı teşekkür ederim. Ancak, kendisinin de çok iyi bildiği gibi fazla teşvik vermek başarının kriteri değil aksine başarısızlığın dahi göstergesi olabilir. Bir ekonomist olarak başarıyı ölçmede temel kriterimiz teşviklendirilen projelerin her açıdan fizıbıl olup olmadığının ve başta istihdam olmak üzere öngörülen hedeflere varılıp varılmadığının tesbitidir. Başka bir ifade ile, kamu kaynaklarının ülkeye maksimum fayda yaratacak şekilde kullanıp kullanılmadığı temel değerlendirme kriteridir. Aksi takdirde, verilen krediler, halk arasında “peşkeş” hukuk dilinde ise yolsuzluk veya nepotizm objesi olarak adlandırılır. Bu itibarla ilk olarak yatırım projelerinin fizibilitesi ve yatırımların ekonomiye beklenen katkıları konusunda kavramsal bilgi vermek istiyorum.
Fizibilite etüdünde birbirine bağlı durumda olan 3 belirgin aşama yer alır : bunlar sırasıyla 1)Pazar analizi; 2)Teknik analiz; ve 3)Finansal analiz’dir. Bunlarla birlikte çağımızın ruhuna uygun olarak özellikle Avrupa Birliği (AB) proje finansmanı kapsamında çevresel analiz de yapılmaktadır. Söz konusu analizler yapıldıktan sonra, yatırım önerisinin kabulü veya reddine karar verilecektir.
Proje ürününün içerisinde yer alacağı pazarın ve çevrenin durumu, işleyişi, ürüne gösterilebilecek reaksiyon ve olası etkilerin önceden tahmin edilmesi lazımdır. Bu nedenle, çok sayıda veri toplamak, derlemek ve işlemek gerekir. Pazar analizinde yapılacak harcamalar bilgiye yönelik yatırım harcaması olarak görülür. Pazar analizinin temel amacı; a)proje ürününün yöneldiği pazarı belirlemek; b)pazarın tanımlanması ve c)pazar ile ilgili verilerin sayısallaştırılmasıdır. Pazar analizi sonucunda; proje ürünü için uygun bir Pazar varsa ve ürün pazarlanabilir bir ürünse, fizibilite etüdünün ikinci aşaması olan teknik analize geçilebilir.
Teknik analiz ; projenin teknik açıdan yapılabilirliğinin incelenmesi ve araştırılmasıdır. Projenin gerçekleştirilmesi için alternatif teknolojiler varsa, bunların değerlendirilmesi ve uygun olan teknolojinin seçilerek üretim için gerekli fiziki sermaye ihtiyacının tahmini gerçekleştirilir.
Genel olarak finansal analizde ; Projeye ilişkin nakit giriş ve çıkışları bağlamında, gerekli finansal kaynakların ihtiyacı; bunların nereden ve nasıl sağlanabileceği; proje önerisinin ekonomik açıdan arzu edilebilirlik seviyesini (karlılık ve fayda) ve potansiyel bir işletme olarak faaliyetini ya da işleyişini devam ettirip ettirmeyeceği değerlendirir. Değerlendirme ticari olarak (firma açısından) yapılabilir. Ayrıca, toplumsal amaçlar ve menfaatler de dikkate alınarak değerlendirme yapılabilir. Eğer projenin kârlı olmayacağı tespit edilmiş ise veya potansiyel kârlılık istenen seviyede değilse ; projeden vazgeçmek rasyonel bir hareket tarzı olacaktır.
Çevresel analizde ise projenin çevreye zarar vermemesi aksine koruması ve geliştirmesi öngörülür.
Esasen fizibilite etüdüyle mal veya hizmet üretmeye dönük üretilen fikirlerin uygulama şansının olup olmadığı aşağıdaki soruların cevaplanması süretiyle anlaşılmaya çalışılmaktadır:
• Çok fazla sermaye gerektiriyor mu? (Sermaye ihtiyacı)
• Yeterli talep var mı? (Talep)
• Uygun maliyetle üretilebilir mi? Rekabet şansı var mı? (Maliyet, Rekabet edebilirlik)
• Teknoloji uygun mu? (Teknoloji)
• Yasal, toplumsal, çevresel engel var mı? (Yasal, Sosyal, Çevre Faktörleri)
Devlet adına kamu kaynaklarını kullanarak yatırm projeleri finanse ediliyorsa öncelikle yatırımın her açıdan fizibil olduğuna profesyonelce karar verilmesi gerekmektedir. Bunun akabinde, projenin topluma ve ekonomiye katkısı konusunda hedefler öngörülmelidir. Bu hedeflerin başlıcaları katma değer etkisi, yatırımların çarpan ve hızlandırıan etkisi, istihdam etkisi, gelir dağılımı etkisi, bölgesel ve sektörel gelişme etkisi, kamu finansmanı etkisi, tüketiciye yarar sağlama etkisi, atıl kapasite etkisi ve pozitif dışsal etkilerdir. Dolayısıyla, devlet tarafından verilen teşvik kredileri ile topluma ve ekonomiye maksimum fayda sağlanması hedeflenir. Aksi halde, kamu kaynakları rasyonelce dağıtılmamış ve verilen krediler profesyonelce kullandırılmamıştır. Bu çerçevede, halk ne kadar teşvik verildiğininden ziyade kendi parasıyla verilen kredilerin kendilerine ve ekonomiye ne kadar fayda sağladığını öğrenmek ister. İşte bu noktada, kamu harcamalarının etkinliği açısından şeffaf ve saydam bir devlet olmanın gereği olarak Sayın Ödül Muhtaroğlu’nu verilen bu teşvikli kredilerle öngörülen ekonomik hedeflere ne ölçüde varıldığını açıklamaya davet ediyorum. Basit bir ifade ile öngörülen 24 bin istihdamın ne kadarı gerçekleşti?. Ayrıca, verilen bu kredilerin hepsi fizibil olarak değerlendirilmişse geri dönüş oranlarının yüksek olması geremektedir. Bundan ötürü, cevaplanması gereken diğer bir soru bu kredilerin geri dönüş oranı nedir?
Günün Sözü: “ÖNEMLİ OLAN NE EKTİĞİN DEĞİL, NE BİÇTİĞİNDİR”….