Türkiye de, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan anayasa değişikliği ile ilgili
referandumun üzerinden bir hafta geçti. Çok tartışmalı bir süreç, AKP hükümetinin
istediği fakat çok da memnun olmadığı bir sonuçla tamamlandı. Türk halkı, 1980
askeri yönetiminin mirası olan anayasayı, sivilleştirmek ve daha demokratik bir
şekle getirmek için oy kullandı ve “Evet” oyları “Hayır” oylarından fazla çıktı.
Anayasa değişikliğini savunanlar, süreç boyunca askeri yönetimin yarattığı olumsuz
izleri malzeme olarak kullanırken. Anayasa değişikliğine karşı olanlar ise, AKP
hükümetinin yargıdan başlayarak, kamusal düzeni kendi kontrolüne almak istediğini
gerekçe gösterdiler. Aslında herkes daha demokratik, daha sivil bir yapıdan yana ama yine iktidar, iktidarlığını, muhalefette muhalefetliğini elden bırakmadı. Ve böylesi
toplumun tümünü ilgilendiren bir konuda dahi “Evetçiler” ve “Hayırcılar” diye bir
bölünmeye sebep oldular.
Aslında iki görüşünde hem haklı, hem de haksız olduğu yönler var. Bu anayasa
değişikliğinin getireceği en büyük artı şüphesiz ki demokrasilerde olmaması gereken,
askeri darbe olayını ortadan kaldıracak olmasıdır. Asker veya ordu bir ülkenin
güvenliğini sağlayan en önemli gücü ve teminatıdır. Bu bakımdan asker görevini
yapmalı. Asker ülkenin güvenliğini sağlamalı. Yani asker siyasetin içinde olmamalı.
Türkiye de, anayasada yapılacak olan değişikliklerin, topluma artı yönde katkısı
bana göre eksi yöndeki katkısından fazladır. İnsanlar artık, konuşabiliyor. İnsanlar
Cumhurbaşkanlığı yapmış, 1980 darbesinin başkomutanı, Sayın, Kenan Evren’in
yargılanmasından bahsedebiliyor. 12 Eylül 1980 darbesi, Türk halkının yaşadığı
üçüncü ve en kanlı darbedir. Bu süreçte 650 bin kişi gözaltına alındı. Yüzlerce
kişinin akıbetinden haber yok. Yüzlerce kişi gözaltında iken ölü. Mahkumlar
işkencelere maruz kaldı. Hayatlarını kaybedenler oldu. Anayasa değişikliğine bağlı
olarak, konuyla ilgili geçici 15. madde iptal edildi. Ve darbecilere yargı yolu açıldı. 12 Eylül referandumu, AKP’nin güven oylaması veya başarısı olarak düşünülmemeli. Bu Anayasa referandumu aslında Türk halkının, demokratikleşmesi anlamında, bir bütün olarak ele alınmalı ve bu şekilde değerlendirilmeli. Demokrasi ile yönetilen bir ülkede
askeri darbe izleri taşıyan bir anayasa ile yönetilmesi ne kadar doğrudur. Ve sol
ideolojiye sahip siyasi kesimler neden “Hayır” kampanyası yürüttüler. Neden?
Türkiye de iktidar ve muhalefet ortak konsensüs sağlayamadı.
Anayasa, toplumun bir bütün olarak kişi hak ve özgürlüklerini, devletin sınırlarını,
düzenleyen yazılı bir metindir. Bu metinde yapılacak değişikliklerde ortak noktalar
aranmalıdır. Toplumun her kesimi de bu ortak noktaya katkı koymalıdır. Anayasada yer alan maddelerden “Ben bunları beğenmiyorum, değiştireceğim sizlerde bunları
onaylayın” düşüncesi ile insanlara seçenek bırakmadan, sadece kendine göre yanlış
olan maddeleri ve yine kendi isteği doğrultusunda, değiştirme düşüncesi son derece
yanlış, son derece sakıncalıdır. Bu noktada AKP’nin en büyük eksikliği de budur.
Referandumun haritasına bakacak olursak; Yaklaşık elli milyon seçmenin olduğu
Türkiye de referandum oylamasına seçmenin yaklaşık %77’si katılmış. Doğu illerinde,
evet oyu ağırlık kazanırken, özellikle kıyı illerinde hayır oyları referandum
yarışını önde kapattı. Kıyı illerinde, hayır sonucunun ağırlık kazanmasının
sebebinin bu yerlerde yaşayan insanların, yaşam koşullarının değişmesinden korkmak
olduğu önemli bir görüş. Aslında bu yazı gecikmiş bir yazı olarak düşünülebilir. Yazının bu gün kaleme alınmasının sebebi ise, referandumun üzerinden geçen bir haftalık sürede, Türkiye de nelerin ön plana çıktığını daha iyi görebilmektir. Türk halkı seçimini yapmış ve değişim yönünde ilk adımı atmıştır. Bu noktadan sonra olması gereken, demokratikleşmenin gerçek anlamda hayatın, her alanına yayılması. AKP hükümeti bu vaadini gerçekleştirmek için istediği yetkiyi aldı.