Gelişen ve değişen uluslararası konjonktür ile bugün ortada ABD ve Çin’in egemen olduğu bir G-20 dünyasından söz edilmektedir. AB ise bir kenara itilmiştir. AB’nin içinde bulunduğu Eurozone’daki kriz nedeniyle AB dış politikada ve iç politikasında gerekli değişimleri başaramamaktadır. AB’nin bu zayıflığı da gün gibi ortaya çıkmaktadır. Öyleki, Çin küresel ısınma ile ilgili toplantılarda AB’yi görmezden gelerek AB’nin önderlik etme planlarını suya düşürüyor. Rusya, Brüksel’i dikkate almıyor. Türkiye-İran-Brezilya aralarında nükleer takas anlaşmasını imzalayarak AB’yi hiçe sayıyor ve Türkiye ve Brezilya kendi coğrafyalarında gerekli dönüşüm ve ilerlemeleri kaydediyor. Özellikle Türkiye… Son günlerde tekrardan ortaya çıkan Falklan Adaları sorunu ise İngiltere ve Arjantin’i karşı karşıya getiriyor. Fakat bu sefer Arjantin’in arkasındaki sesler evveliyata göre daha yüksek. Tüm sorunlar AB’deki liderlerin tek vücut olarak ve entegrasyonu getirmesi gerekli olan bütünlüğün olmamasındadır. Avrupa liderleri dünya meselelerinde tek vücut olarak bugün hareket kabiliyetlerini kaybetmişlerdir. Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso küresel ilgiyi paylaşmaktan ve ilgili olmaktan nefret ediyor gibi duruyor. Bu arada Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy kendini başlı başına tek küresel oyuncu görüyor (Kaf Dağı’nı geçmiş durumda). Eski siyasetçi ve general Charles De Gaulle’ün kalıbına girmeye çalışıyor. Bu girişimleri de AB içindeki ittifak ruhunu zedelemeye götürüyor. İspanya’ya geldiğimizde ise halen Kosova’yı tanımayı red ederek Balkanlardaki sorunu toptan çözecek anlaşmaya ‘hayır’ demeye getiriyor. Avrupa aslında ikilem içinde bir dış politikayı sürdürmeye çalışıyor. Bir yandan Türkiye’yi üyeliğe kabul edelim mi etmeyelim mi, İsrail’e karşı ne yapalım, Yumuşak mı olalım yoksa sert bir duruş mu sergileyelim? Afganistan’da ISAF komutası altındaki AB’ye üye bazı devletlerin askerlerini geri çekmesi ve ileriki günlerde NATO’nun buradaki çabalarını destekleyelim mi ya da desteklemeyelim mi? sorunları AB’de gün yüzüne çıkmıştır. Yunanistan’ın borç krizinde bile bocalayan AB gelecekte ittifak ruhunu nasıl koruyacak merak ediyorum. Yunanistan’ın nüfusu dolayısıyla pek önemsemeyen AB, gelecek Portekiz, İspanya’nın Yunanistan’a benzer duruma düşmesi durumunda ne yapacağını merak etmiyor değilim! Yunanistan’daki batıştan sonra arkasından da İzlanda’daki durumun baş göstermesi tehlike çanlarının bir göstergesidir. Zor durumda olan İtalya, İspanya ve Portekiz gibi Avrupa’nın ahenk taşları olan bu ülkelerdeki sıkıntılar da göz ardı edilerek mi çözülecek? AB
bugün uluslararası kurum ve kuruluşlardaki organizasyonlarda yerini alma ve saygınlığını korumak için koşuşturuyor. Asıl hedeflerinin dışında saygınlıklarını koruma derdindeler. AB azalan savunma bütçesi içinde dünya sahnesinde artık daha az anlam taşıyor gibi. Problem
şurada; birliğin çıkarlarının yerine ülkesel çıkarlarını koyan AB ülkelerinin liderleridir. AB’de ‘’tek-ortak’’ bir dış politika halen hayal durumdadır. Eğer bölgesel bir örgütlenmede ileri noktalara gitmek istiyorsanız, ittifak ruhunu zedeleyecek girişimlerin dışında durmalısınız. Mesela; Kıbrıs Rum Yönetimi’nin inatla sürdürdüğü Türkiye’ye karşı diplomatik manevralar gibi… Bugün Türkiye’nin İsrail’e karşı orta doğu satrancında yaptığı hamle taktire şayandır. Bozulan ilişkileri bir hamle ile ibreleri tersine döndürmesi her baba yiğidin harcı değildir. Bu diplomaside görülecek en büyük başarılardan biridir. Türkiye-İsrail ilişkilerinin çıkmaza girdiği dönemde Real Politikadan dolayı ilişkileri devam ettirmek zorunda olan her iki ülke, geçtiğimiz dönemlerde aralarında ki husumetleri kısa bir süreliğine de bırakıp ilişkileri normalleştirmek için adım atmaya başladılar. Bu örnek tüm Avrupa Birliği ülkelerine örnek olması gereken bir hamledir.