CTP-ÖRP hükümeti zamanında fiilen iflas duruma düşen KTHY, UBP hükümeti döneminde ise kapatılmak zorunda kalındı. Aslında bu yalnızca KTHY’nin değil benzer yapıyı paylaşan işletmelerin kaderi durumundadır. Maalesef, film burada bitmeyecektir. Yeni filmlerin aktörleri olacak olan KIB-TEK ve Telekom da aynı makus talihi paylaşacaktır. Tabi ki, buna şaşılmaması gerekmektedir. Çünkü başta Avrupa Birliği olmak üzere dünyadaki birçok ülke aynı tecrübeyi yaşamıştır ve yaşamaktadır. Zira, ekonomik faaliyet içerisinde olan kamu kuruluşları etkinlik, verimlilik ve rekabet edebilirliğe göre kaynakları rasyonel kullanmamakta, nepotizm, populizm ve sosyal yarar ön planda tutulmaktadır. Dolayısıyla, bu kurumlarda gelir gider dengesi bozulmakta ve bir taraftan piyasa payını yitirirken diğer yandan da halkın omuzunda kambur durumuna gelmektedir. Ülkemizde de KİT’ler üzerinde tartışmalar devam ederken bu kurumların verimli, etkin ve rekabet edebilir kılınması için ne yapılması gerektiği yerine başta sendikalar olmak üzere mevcut statükonun devamı için topu taşa atmakta ve özerkleştirme gibi mevcut şartlarda fisıbıl olmayan ve dünyada da pek kabul görmeyen fomüller öne sürülmektedir. Ekonomik akıldan uzak yaklaşımlarla sonunu getirdiğimiz KTHY için akla mantığa uymayan işler yapıldı. İşten çıkarmalar ve tekrar almalar olurken, işe tekrar alınmaları için tavır koyan muhalaefet partileri işçileri sözde geri alan iktidar partisini de bu kez irade koymamakla suçlamıştır. Ne üzücüdür ki, iktidar partisi gibi muhaletimiz de ne yaptığını bilmemektedir. KTHY için akla, mantığa uymayan başka şeyler de yapıldı. İhale kutusundan kaybolan teklifler, ATLASJET’le beyhude yapılan protokoller ve KTHY’nin tasfiyesi ile neticelenen final sahnesi. Bu gelişmelerin hiç birinin alkışlanacak yönü tabi ki yoktur. Şu anda ise yeni havayolunun kuruluşu eğri gemi şeklinde tanımlanabilir. Bir şirket devlet eliyle kurulmaktadır. İsmi ileriki günlerde belirlenecek ve gelecek yıl Mart sonu veya Nisan başı uçması hedeflenen yeni şirketin sahibi yüzde 60 ile özel şirketler olurken, devletin hissesinin yüzde 30, THY’nin de yüzde 10 hissesi olması için karar alınmıştır. Yeni havayolu şirketinin Mart 2011’de uçmaya başlaması öngörülüyor. Bu şirketin % 60’ının özel sektörden oluşması öngörülmesine rağmen her konuda söz sahibi bakanlık görüntüsü veriliyor ve bu şirketle ilgili fisibilite, geleceğe dönük projeksiyonlar ve dolayısıyla yatırımcıcı ikna edecek bir risk-getiri değerlendirmesi pek de mümkün gözükmüyor. Ama buna rağmen belli konuda teminat almış görüntüsü veren işadamları figuran pozisyonunda bu yapının içinde yer almaktadır. Şu ana kadar bahsettiğim şeyler yeni havayolu için eğri gemi görüntüsü veren gerçeklerdi. Ancak, gemi eğri olmasına rağmen yapılabilecek en doğru sefer olduğunu ve hükümetin bu hususta kutlanması gerektiğini belirtmek isterim. Aslında yapılmak istenen Kıbrıs orijinli Türk Hava Yolları’nın KKTC şubesinin kurulmasıdır. Ancak, bu realite bir dünya devi olma yolunda ilerleyen THY’nin imajını kötü etkilememek için kağıt üzerinde gizlenmektedir. Doğru da yapılmaktadır. Bu itibarla, kurulacak şirket fiilen THY’nin yan kuruluşudur. % 10 hisseye sahip THY neredeyse % 60 oranında yönetime hakim olacaktır. Sözde % 60 oranında hisseye sahip özel sektör % 30 civarında karar mekanizmasına dahil olacaktır. Ama özel sektörün bu konuda şikayeti yoktur. Onların yatırım amacı kar olup yönetim değildir. Teminatları ise THY gibi dünya devi bir birikimin yönetimde olmasıdır. THY’nin sahip olduğu bilgi birikimi, deneyim ve uçuş imkanları KKTC’deki yeni havayolu için alternatifsiz bir imkan ortaya koyacaktır. Aynı zamanda, THY’nin mutlak hakimiyeti populizm ve nepotizmi ortadan kaldıracağından işletme mantığıyla verimlilik, etkinlik ve rekabet koşullarınin iyileştirilmesi yönetimde hakim temel hedefler olacaktır. Bundan ise hem adı geçen işletmeye yatırım yapanlar hem de KKTC halkı fayda görecektir. Özetle yeni havayolu için yaşananlar eğri gemi doğru sefer olarak özetlenebilir. Artıları ise eksilerinden oldukça fazladır.