Milliyetçilik ve din yıllardır insanları, toplumları birbirinden ayırmak için kullanılan en önemli iki unsurdur. Bu iki konu her zaman için istismara açık ve de hiç kimsenin cesaretle konuşup üstüne gidemediği konulardır. Kıbrıs’ta yaşayan Türk ve Rum toplumları hiçbir zaman tek halk tanımı içerisine girmemiştir. Millet ve halk farklı iki tanımdır. Millet, aynı topluluğun, dil, tarih ve kültür bağıyla oluşmuş sosyal birlikteliğidir. Halk ise bir milleti oluşturan çeşitli kesimlerden veya meslek gruplarından oluşan insan topluluğuna denir. Nedendir bilinmez. Belki de Mayıs ayında yapılacak seçimlerden dolayıdır, Güney Kıbrıs’ta son zamanlarda milliyetçilik ve konu ile ilgili bir aşırılık dikkat çekiyor. Yine ısrarla vurgulayayım, amacım Güney Kıbrıs’ta yaşananları tüm Rum toplumuna mal etmek ve bazı duyguları körüklemek değil. Ama Kıbrıs’ta bir çözüm, bir barış anlaşması sağlanması iki halkın amacı ise buna katkı yapmak, bunu isteyen herkesin görevi olmalıdır. Bu görevi, başta
toplumları yönlendiren, manevi ve siyasi liderler yapmalıdır. Son zamanlarda güney Kıbrıs’ta yaşanan olumsuz olayları tekrar konuşmaya, yazmaya gerek yok. Ama bu yapılanları birkaç Rum fanatiğin üzerine de yıkmayalım. Lütfen bundan da şu anlam çıkarılmasın “Rumlar çözüm istemiyor işte yaptıklarını görünüz”.Hayır, anlatmaya çalıştığım bu değil. Ama artık, Kıbrıs Türk toplumu içerisinde özellikle, Kıbrıs konusunda bir birliktelik sağlanmalıdır. Bu bir zorunluluktur. Bu bir iç politika malzemesi yapılamaz, yapılmamalı. Konunun çözümü adına Türk tarafının belirli bir çerçevesi var. Bu çerçeve Sayın Talat görüşmeci olduğu zamanda aynı idi, şu an görüşmeci olan Sayın Eroğlu içinde aynıdır. Bu süreçte Türkiye’nin
Kıbrıs konusundaki anlayışı değişmezse, genel olarak Türk tarafının görüşü değişmez. Çünkü Türk tarafı adına çerçevenin ana hatlarını belirleyen Türkiye hükümeti ile sağlanan orta yoldur. Aynı şekilde Rum tarafında da hem kendi içinde hem de dış etkenlerin beklentilerinde bir anlayış değişikliği olmadığı için sorunun çözümü adına bir ilerleme kaydedilemiyor. Bana göre Sayın Talat ve Sayın Eroğlu’nun ayrıldıkları esas nokta çözüme olan inançlarıdır. Kaldı ki Rum lider Sayın Hristofyas’ın da çözüme yönelik bir inanç eksikliği yaşadığını söyleyebiliriz. Kıbrıs konusuna kısa ve genel bir yorum yaptıktan sonra, Rum Başpiskopos
Hrisostomos’un Kuzey Kıbrıs’tan çok, Güney Kıbrıs’ta tartışılan sözlerine bakalım. Başpiskopas’a göre Kıbrıs adası ırkların birleştiği bir yer olamaz. Hatta Annan
Planı’na hiç okumadan ‘hayır’ demiş. Dönemin Rum lideri ve görüşmecisi Papadopulos da
bu Planı okuma gereği duymadan hayır kampanyası yürütmüş. Sayın Başpiskopos, Türk
tezlerine yakın durduğunu iddia ettiği Hristofyas’tan da memnun değil. Sayın Hrisostomos “Biz Yunanız, Yunanca konuşanlar değil” ifadesiyle de Kıbrıs’ın en çok tartışılan konusuna, ‘Kıbrıslı kimliği mi? Yunan, Türk kimliği mi?’ tartışmasına da yeni bir boyut getirdi. Güney’deki hemen hemen tüm siyasi çevreler Başpiskopos’un bu açıklamalarına tepki gösterdi. Bu konu öncelikle Güney’de tartışıla dursun, biz bir başka açıdan konuya bir yorum getirmeye çalışalım. Bu türden bir açıklama Kıbrıs’ın kuzeyinden hele de bir din adamından gelmiş olsa idi, ortaya çıkacak tablo nasıl olurdu? Herhalde en başta basın ve sendikalar çok ağır tepki gösterirdi. Söz konusu kişinin derhal görevden alınması istenirdi. Kıbrıs’ta sürdürülen müzakere sürecine zarar verildiği ve çözümün sekteye uğratıldığına kanat getirilirdi. Herkesin kendi düşüncesini, kendi yorumunu, taşıdığı sosyal kimliğe bakılmaksızın dile getirmesi normal bir davranış değil mi? Mutlaka misyonu ne olursa olsun herkesin kendine özgü düşüncesi ve anlayışı vardır. Bu hakkını kullanırken ilk başta içinde bulunulan zaman ve ulaşılacak düşüncelere yanlış mesajlar vermemek adına söylenecek her söz için defalarca düşünülmeli. Fakat bunun yanında da herkesin düşüncesine saygı duyulmalı.