Cuma Meydanı’nın söyledikleri

Miting meydanına, parti korteji ile gitmedim… Köşe yazarlığı dürtülerim, meydan boşken gidip, doluşunu gözlememi emretti…

Miting meydanına, parti korteji ile gitmedim… Köşe yazarlığı dürtülerim, meydan boşken gidip, doluşunu gözlememi emretti…

Başbakanın gerçeği görmemek üzere gözlerini yumması, sonunda hem kendinsin hem de partisinin zararına olacaktır. Peşinen bunu söyleyeyim. Çünkü Cuma günü o meydanda, rüyanızda görseniz, hayra yormayacağınız, insanlar da vardı.

Şu anda DP’de bulunan eski bir TMT’ci ağabeyimi gördüm örneğin. Kaymaklı çatışmalarının da savaşçılarındandır. Emekli bir öğretmen… O günkü yazımı okumuş… Elli üç yıl önceki o gün de gene bu meydanda imiş. “Biz hata mı yaptıydık be Nazım?” dedi!

Elbette ki hayır! Ne o gündü hata, ne de sonradan izlenmek zorunda kalınan süreç! Hata çok daha sonra yapıldı…

Tarihte determinizm diye bir şey vardır. Kısaca açıklamak gerekirse, “Tarihte her ne olduysa, başka türlüsü olamayacağından öyle olmuştur” denilir. Bir başka tarihsel tanımlama da “Tarihi insanlar yapar ama verili koşullar içinde yapar” der… Yani tarihi insanların iradeleri belirlemez… Verili koşullar belirler… Başka bir ülkede doğacak olsa, başka türlü davranacak insanlar; diğer bir ülkede doğunca, değişik davranırlar. Veya ayni ülkede, tarihsel bir kesitin içine doğan insanlar, ayni ülkede bir başka tarihsel kesitin içine doğsalar, değişik insanlar olurlar. Ve hatta ayni ülkede, ayni koşulların içine doğan, ayni kültürün insanları, farklı koşullar yaşarlarsa, farklı düşüncelere sahip insanlar olurlar. “Tarihi insan yapar ama verili koşullar içinde…” O bakımdan kimsenin, “hata yaptıydım” sanıp, yerinmesine gerek yoktur…

İş ki insanın, verili koşulların içinde, kendi halkı için doğru olduğuna inandığını yapmış olması…

Yalnız elli yıl ara ile bir insanın ayni meydanda bu türden sıkıntılarla iki defa bulunmasıdır, acı olan…

Bu bakımdan, Cuma günkü mitingi, bu gün hükümet makamında oturanların, doğru anlayıp, anlatmaya çalışması çok önemlidir! O meydanda, her partiden, her ideolojiden, her görüşten, doğduğu yer farkı gözetilmeden, kendini Kıbrıslı Türk olarak tanımlayan, en az 40bin kişi vardı… Seçmen sayısının %25’i… Hükümet de düşürür, düzen de değiştirir…

Ve hükümet partisi o gün, başına gelmekte olan bu felâketi analiz edecek yerde, kendi içinde, kimin kimi işe alacağı (halâ ve utanmadan) ve ilçe başkanlarının bakanlık talebi dolayısıyla istifa etmesi ile uğraşmaktaydı! Oysa akıllı bir politikacı, esmekte olan bu fırtına karşısında, bakan falan olmak ister mi? Aklı başında bir adam, bakan olup da tüy mü konduracak? Veya Ali değil de Veli bakan olsa, neyi değiştirecek? Hayattan ve gerçekten kopmuş olmalarının en güzel delilidir bu…

Sayın başbakanın sanki de insanların gözü görmüyormuş gibi kendilerinden başka herkesin, kendilerine karşı katıldığı böyle bir eylemi küçümsemeye çalışması da bunun ifadesidir. Cisimleri burada ama zihinleri başka bir alemde demek ki… Oysa tarihinde belki ilk defadır ki ana muhalefet bile kamu maliyesinin sıkıntıları konusunda ayni ağızla konuşmaktadır. Tartışılan, sıkıntı olduğu değildir. Bedelin kime ödettirileceğidir. 29 yaşında 30 sene üzerinden en üst baremden maaşla emekli ettiğiniz adamın ne suçu var? Veren el değil de alan el mi kesilecek? Şimdi bula bula suçlu o mu oldu?

Ülkenin durumunu algılayamama, gerçeklerden kopma, kendini yalnızlaşmış hissetme bir hükümet için en talihsiz durumdur. Hem kendi için, hem de ülke için… Asıl tehlikeli olan da budur. İşi gücü bırakıp, sayın başbakan, maliye bakanı, parti genel sekreteri gibi yetkililere, yeni durumların yeni çözümlere ihtiyaç gösterdiği, eski “urumcu” mesellerinin artık kıymeti harbiyesinin kalmadığı gibi gerçekler anlatmak lazım…
Bu haber 536 defa okunmuştur

:

:

:

: