Rum yöneticilerin esas amacı adadan TÜRK askerinin çıkması. Aslında çok yeni bir
strateji değildir, bunu hep savunuyorlar. Türk göçmenlerin Kıbrıs’tan ayrılması bir
politika olmuştur. ANNAN planı döneminde 50 000 Türk göçmenin adada kalması ön
görülmüştü. Ancak Rum tarafında 250 000 yabancının Rum vatandaşı yapıldığını kimse dile getirmiyor, bu da bizim politikamızın ne kadar yetersiz olduğunu göstermiyor mu? Kıbrıs’ta yaşayan Türk halkı bütünleşmiş halde iken bu son zamanlar da TÜRKİYELİ KIBRISLI ayrımını tetikleyenlerin esas amacının ne olduğunu çok iyi düşünmek gerektiğini düşünüyorum.
Rum tarafındaki nüfus ANNAN planı dönemi görüşmelerinde hiç masada tartışılmadı. Sanki yasal bir durumdur da ona müdahale etmek imkansızdır diye düşünüldü herhalde.Ancak yeni bir federatif devlet oluşturulma çalışması içerisinde bunun gözden kaçmaması gerekirdi. Adada ki TÜRK varlığının teminatı TÜRK askeridir Rum tarafının bu dengeyi bozmak istemesi onlar açısından esas politikalarıdır bunu bilmekteyiz, ancak bu son zamanlarda ki gelişmelerde aslın da bu siyasetin arkasın da başka güçlerin de olduğu kaçınılmazdır. Özellikle Rum başkan HRİSTOFYAS ilk kez bir slogan kullanmaya başladı “AYŞE EVİNE DÖNSÜN”. Bunu rastgele bir söz olarak
düşünmüyorum belli bir planın gereği olarak davranıyor.
Bir anlaşma umudu ile sürdürülen görüşmelerden bir sonuç çıkmayacağı mutsuzluğunu masadaki görüş farklılıklarından çıkartmak çok kolay. DOWNER bile bazı başlıklarda
çok derin görüş ayrılıkları vardır demiştir ve bu başlıklar gerçekten çok zordur
diye de Yunanistan da açıklama yapmıştır. BM Türk askerinin durumu hakkında yorum yapmıyor ancak AB daha geçenlerde yine TÜRK askerinin Kıbrıs’tan ayrılması
gerektiği hakkında komisyon kararı aldı. Bunun çalışmasını AB de görev yapan Rum AB vekilleridir ses çıkarmayı da beceriyorlar. Arkalarında ki AB gücünün başında
ALMANYA’NIN geldiğini düşünüyorum, YÜNANİSTAN BB PAPANDREU da HRİSTOFYAS’I kabulünde artık TÜRKİYE KIBRIS’tan çekilirse çok iyi yapar demiştir.
Almanya Kıbrıs Rum kesimi ile askeri anlaşma yapmıştır. FRANSA da askeri anlaşma
yapmış adada şuan da FRANSIZ askerleri vardır, yeni radar sistemleri ile de ilgili
olarak Fransa ile Rum tarafının anlaşmaları vardır. Yunan askeri zaten adada,
İngiliz askerinin üstleri ile birlikteki güçlü varlığı ve HRİSTOFYAS’IN yeni başkan
olduğu zaman İngiltere ile imzaladığı anlaşma bu anlaşmanın temeli İngiliz
üslerinin geleceğinin garanti altında olduğunun tekrar dile getirilmesidir. Bu son
zamanlarda ortaya çıkan doğal gaz ve enerji rezervlerinin konusu ve İSRAİL ile RUM
tarafının gerçekleştirdiği anlaşma ile doğal gazın AB ye taşınması çalışmaları
bunlar yakın yıllarda gündeme gelecek, rezervlerin tam araştırılması üç yıl sürecek
bu çalışmaların da başında ABD şirketi NOBLEE var. Yani değerli okurlar ABD de işin
içinde ve RUM tarafı sürekli olarak TÜRKİYE bizi ve çalışmalarımızı tehdit
etmektedir diye açıklamalar yapıyor. Önümüzde ki on yıllarda bu doğu Akdeniz bölgesi daha da önemli stratejik öneme sahip olacak ve doğal gaz rezervinin çok büyük miktar olduğunu da düşündüğümüz zaman önemi de o kadar artıyor. Hedef bu doğal gazı AB ye taşımaktır onun projeleri üzerinde çalışıyorlar AB’nin güçlü devletleri İSRAİL ve de ABD bundan dolayı da KIBRIS önemi bir o kadar daha artıyor.
Peki bu güç odakları ülkeler RUM tarafına neyi söyletiyor esas olarak buna bakmamız
gerekir, TÜRK ASKERİNİN KIBRIS’TAKİ varlığının sona ermesi gerektiğini söyletiyorlar. Bu söylemin yalnızca RUM tarafının görüşü olmadığını düşünüyorum çünkü enerji kaynaklarının kulanımı için bu güçlerin yatırımlarının güvenliği açısından tüm adanın AB içerisinde olması ve yabancı güç olarak TÜRKİYE’NİN de bu bölge dışına çıkarılması esas hedefleri diye düşünüyorum. Bundan dolayı politika ve söylemlerimizi tekrar tekrar gözden geçirmeliyiz. Bizi bizden başkası düşünmüyor, oynanmaya çalışılan oyuna alet olmamak için kendi stratejimizi belirlemekten daha ne
doğal bir şey olabilir.