Bildiğiniz üzere geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Türk Ticaret Odası (KTTO) tarafından Doç.Dr. Mustafa Besim ve Dr. Yenal Süreç’e hazırlatılan raporun sonuçları kamuoyuyla paylaşıldı. Raporla ilgili değerlendirme yapmadan önce vurgulanması gerekir ki çağdaş ülkelerin aksine plansız, programsız ve istatistik fakiri bir ortamda bütçe hazırlanan KKTC’de hem fikri hem de buna bağlı olarak kurumsal devinimin gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Bu açıdan, bu devinimi sağlayacak temel enstruman bu ve benzeri akademi ve bilimsel çalışmalar olacaktır. Dolayısıyla, Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nı ve raporu hazırlayan bilim adamlarını bu çerçevede kutluyorum. Ancak, bu gibi çalışmalar Kuran ayeti değildir. Bu çalışmalara yönelik yapıcı eleştiriler gelecekte bu ve benzeri çalışmaların bilimselliğine ve beklenen yararların yaratılmasına şüphesiz katkı koyacaktır. Bu gibi çalışmalara eleştiri yaparken ise kişisel egoların bir tarafa bırakılması gerektiği gibi yapılan çalışma da çalışmayı hazırlayanı koruyan veya diskrimine eden karakter taşımamalı ve raporu hazırlayan bilim adamını çıkar çatışması (conflict of interest) ikilemine sürüklememelidir. Çalışma kısaca rekabet edebilirlikte geriye gittiğimizi ve bu açıdan yapısal önlemler alınması gerektiğine vurgu yapmaktadır. Tabii ki, hepimizin diyebileceği gibi bunu anlamak için araştırma yapmaya gerek yoktur. Ancak, çalışma sonuçlarına katılmakla beraber özellikle çalışmanın araştırma kısmına dönük bazı çelişkilere işaret etmek istiyorum. KTTO ülkedeki sorunlara normatif yaklaşarak saydamlık, hesap verebilirlik ev meşruiyete işaret etmekte, ancak bu raporun itibarını ve güvenilirliğini şüpheye düşürecek şekilde bulguların analizini ifşa ederken ondan daha önemli olan bulguların elde edildiği araştırma sürecini gizli turmaktadır. Çünkü bu verilerin kalitesi doğrudan yapılan çalışmanın kalitesini etkileyecektir. Bu çalışmada ise verilerin elde edilmesi noktasında belirsizlikler ortaya çıkmakta, bu ise bizi çalışmanın güvenilirliği konusunda şüpheci davranmaya sevk etmektedir. Çalışmanın bazı bulguları ise bu şüphemizi artırır niteliktedir. Eğer bu rapor KTTO’nun propaganda aracı değil de bilimsel bir rapor ise, bu rapora bilimsel bir eleştiri getirmekten daha doğal bir yaklaşım olamaz. Bu açıdan öncelikle ifade edilmesi gerekir ki, bir çalışmadaki analizin bilimsel olabilmesi için çalışmada kullanılan verilerin geçerliliğinin ve güvenilirliğinin temin edilmesi gerekir. Geçerlilikle ilgi olara kullandığınız ölçeğin amaçladığınız rekabet edebilirliği ölçüp ölçmediğini anlayabilmek için ölçeği değiştirmeden toplumsal yapıya uyarlamak ve pilot testi gibi uygulamarla belirlemeniz gerekir. Bunun için ise araştırmayı yapanın ölçek ile ilgili gerekli nosyona sahip olması gerekir. Burada şaşılacak bir şey yok çünkü bilimsel çalışmalar hep bu şekilde yapılır. Ayrıyeten, çalışmanın tekrarı halinde benzer sonuçlar verebilmesi için güvenilirlik testinin de yapılması gerekir. Buna ilaveten, denekleri subjektif ve önyargılı davranmadan kurtarmak için yine üzerine vurgu yaparak ifade etmek isterim ki ÖLÇEĞİ DEĞİŞTİRMEDEN farklı soru yapıları ile deneklerin olgulara uygun yanıtlar vermeleri sağlanmalıdır. Belki bundan daha önemlisi, araştırma sonuçları için ülke genellemesi yapılması için yapılacak örneklem ile deneklerin istatistiki olarak popülasyonu temsil etmesi gerekmektedir. İşte bu noktada çalışmanın saydamlığı yoktur ve benim bu endişemi akademik yönü olan Oda Başkanı Sayın Dr. Günay ÇERKEZ ve raporu hazırlayan akademisyen arkadaşlarım çok iyi anlayacaktır. Çalışmanın istatistiki yönü ile ilgili en önemli çekincem ise rekabet edebilirlik noktasında KKTC’nin mantık sınırlarını aşan aşırı zıplamasıdır. KKTC’nin Gana, Zambiya, Tacikistan, Uganda ve Etiyopya gibi ülkelerin arasında rekabet edebilirliği olduğuna karşı içgüdüsel karşıtlık yanında, aşağıda görüldüğü gibi rekabet edebilirlik zıplaması ya araştırma hatasından ya da bizim ülkenin birazdan açıklayacağım kendine özgü (Sui generis) yapısından kaynaklanmaktadır.
KKTC 140 ülke içerisinde rekabet edebilirliği değişen Nijerya ve Pakistan’dan sonra -18 ile üçüncü ülke durumundadır. KKTC’yi ise Moğolistan, Vietnam ve Sri Lanka takip etmektedir. Bu durum ya bu ülkerin kendi koşullarından ya da yukarıda vurguladığım muhtemel araştırma hatalarından kaynaklanmaktadır. Çarpıcı olan, önemli ekonomik ve sosyal buhran yaşayan Yunanistan’daki rekabet edebilirlikteki değişim bile bizden düşük – 12 ile sınırlı kalmıştır. Esasen bu durum raporu hazırlayan akademik arkadaşlarım tarafından da ifade edilmekte ve işadamımızın karamsarlığına bağlanmaktadır. KKTC toplumunun psikolojik yapısıyla ilgili araştırma yapan biri olarak benim için durum karamsarlıktan da ötedir. Şöyle ki, KKTC’de “ontolojik belirsizlik” şeklinde tanımlayabileceğimiz “TOPLUMSAL TRAVMA” içerisindeyiz. Bu travma ise, daha çok işadamı üzerinde hissedilmektedir. KKTC toplumu ülkenin bu şekilde sürdürülemez olduğunu idrak etmekle beraber bu yapıdan çıkış için şart olan gerek KKTC’nin tanınması gerekse Kıbrıs sorunun çözümünde oldukça ümitsizdir. Bu olgu, toplumu karamsarlıktan öte travmaya sürüklemektedir. Böyle bir ruh halinde ise elbette rekabet edebilirlikle ilgili verilen cevaplar mevcut olgulardan önemli derecede sapma gösterebilecektir. Tespitlerimi bir nevi doğrulayan bu rapordan dolayı KTTO ve ilgili bilim adamlarına tekraren teşekkür ederim. Raporun sonuçlarına dönecek olursak, rekabet edebilirlik için bilimsel olarak öne çıkarılan yüksek öğretim ve eğitim, ürün piyasasının etkinliği, işgücü piyasasının etkinliği, finans piyasasının gelişmişliği, teknolojik hazırlık, piyasa büyüklüğü ve ekonomik yönetişim yaklaşımı gibi unsurlar ülkeyi yönetme iddiasında olanlara ve reel sektör temsilcilerine ışık tutacak niteliktedir. Sözlerime son verirken bir bilim adamı olarak tüm uğraşımızın bu ve benzeri çalışmaları caydırıcı nitelikte değil motive edici nitelikte olması gerektiğini özellikle vurgulamak isterim.