Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan herkese sesleniyorum: Adamızı büyük bir aşkla koruyalım

Bugünlerde tek başıma doğamızı, çevremizi gözlemlemeye çıktım. Akdeniz, günebakan... Gördüklerim öyle güzel öyle rengarenkler ki her şey berrak.

Bugünlerde tek başıma doğamızı, çevremizi gözlemlemeye çıktım. Akdeniz, günebakan... Gördüklerim öyle güzel öyle rengarenkler ki her şey berrak. Çevremizde doğamıza has sarı sarı mis kokulu papatyalar, capsanalar, akasya, argan çiçekleri ve daha birçoğu mevcuttur. Ama gelin görün ki bu manzarayı berbat eden etkenler vardır. Çevreye atılan boş bira şişeleri, çöp yığınları, molozlar bu güzelim manzarayı mahvetmeye yeter de artar bile. Başımı çam ağaçlarına çevirdiğimde ağaçların uğultusu bir sesten çok bir feryadı andırıyordu. Sanki bizlere yalvarıyorlardı. Etrafa çöp atmayın biz sizlere oksijen üretiyoruz siz de lütfen bizlere böyle yapmayın dercesine çıkarmış oldukları seslerle insanlara sesleniyorlardı. Sanki ağaçların yalvarışları şu şekildeydi: Tanrım bizleri ölüme terk eden insanların yüreklerine ne oldu her gün basında, halk arasında konuşuluyoruz. Peki bizi kurtaracak bir güç yok mu? Ekim ayında ilaçlanmayı bekledik olmadı. Çam kese tırtılları kanımızı öylesine acımasızca emiyorlar ki kurtulabilmemiz için tek tek dallarımızı kesip yakıp gömmeniz gerekir. Belki o zaman kurtulmuş oluruz. Bir çok fidan kardeşimiz kurudu. Devletimiz ne olur size yalvarıyoruz! Bizi kurtarın! Zamansız dozunda yapılmayan ilaçlar bizden öte siz insanları da zehirlemektedir. Kanseri tetiklemektedir. Ey insanlık sesimizi duyun! Duyun ki hep birlikte mutlu olalım. Biz de sizin gibi canlı varlıklarız. Bütün bu acı tablo karşısında içim acıyor, canım yanıyor. Ben buradan sorumlu kişilere sesleniyorum. Lütfen ama lütfen Kolordu Komutanlığı, Polis Birimi, Sivil Savuma Teşkilatı, Güvenlik Kuvvetleri, Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği, okullar, üniversiteler hep bir araya gelelim ve bu çevre kirliliğinden kurtulalım. Sanatçılar, basın el ele verelim çevremizi ve ağaçlarımızı kurtaralım. Üzülerek söylüyorum. Devletimiz bu doğa kirliğinin neresinde? Neden bu kadar duyarsızız? Bütçe mi yetersiz? Yeterli kaynak mı bulamıyoruz? Yapmayın!Her şeyden kesin ama çevrenizden kesmeyin. Çünkü o sizin dış dünyanızın yansımasıdır. Öyle ağır cezalar getirin ki suça teşebbüste dahi bulunulmasın. Hiç kimse ne çevreye ne de yeşile kıyamasın. Deli bir rüzgar
esiyor başımızda. Ay, bulutlarla tüllendi. Tabiat çekinmeden ağlıyor. Halimize baykuşlar acı acı ötüyor. Yarasalar sinsi sinsi bizi süzüyor. Güzel yüreklere sessizlik, durgunluk çöküyor. Bir sihirli sopamız olsa da şu tabiata dokunup her şeyi bir anda değiştirebilsek.
Ben bugün yazımda ikinci bir konuya da temas etmeden geçemeyeceğim. Bilindiği gibi Kıbrıs’ın dört bir yanında ve de dünya çapında hizmet veren uzman doktorlarımız vardır. Öyle ki devlet büyüklerimiz olsun kim o koltuklara otursa anjiyo tedavisi olmaktadır. Peki o devlet büyüklerimizin çoğu anjiyo merkezi olarak neden ülkemiz değil de İstanbul, Ankara gibi yerleri tercih etmektedirler? Eğer siz devlet büyüklerimiz olarak doktorlarımıza, hastanelerimize güvenmezseniz biz halk olarak nasıl güvenle gidip tedavimizi olalım. Devlet büyüklerimiz olarak lütfen bunu yapmayın. Nasıl ki Yüce Atatürk hastalandığında beni Türk doktorlarına emanet edin demişse, siz de birer devlet büyükleri olarak bu olgunluğu gösteriniz. Almış olduğunuz bu sorumluluğun karşısında siz büyüklerimiz çok daha titiz davranıp bu konuda birer örnek teşkil etmeniz gerekirken bu denli davranışlarınız karşısında benim mantığım durmuş durumdadır. Zaten devlet hastanelerimiz gece ve gündüz vermiş
olduğu hizmetten ötürü durmadan eleştirilmektedir. Hijyensizlik, ilgisizlik, ilaçsızlık, hasta
sayısının artmasıyla doktorlarımızın yetersiz kalması... Doktorlarımızı teşvik etmek de siz devlet büyüklerimizin görevidir. Siz devlet büyüklerimizle doktorlarımızın arasında ortak bir nokta vardır. Her iki görevi de yerine getirecek olan kişi görevine başlamadan önce görevine bağlılık yemini ederek başlar. Peki neden bu noktada kendi doktorlarımıza güvenemiyoruz. Her işte başarının birinci kuralı güvendir. Siz güven duymazsanız yaptığınız işte kesinlikle
başarıya ulaşamazsanız. Sözlerimi büyük alim Mevlana’nın sözleri ile tamamlamak istiyorum:

Biz dile söze bakmayız

Gönle hale bakarız

Edep bilenler başkadır

Canı ruhu yanmış aşıklar başka

Aşk şeratı bütün dinlerden ayrıdır.

Aşıkların şeriatı da Allah’tır mezhebi de
(Mevlana Celaleddin Rumi)
Sizi seviyorum
Bu haber 7277 defa okunmuştur

:

:

:

: