Sorun çözmeme sanatı

1947 yılında İngiliz idaresi, Kıbrıs’a aşamalı olarak bağımsızlık vermeyi adada yaşayan iki toplumun onayına sundu.

1947 yılında İngiliz idaresi,
Kıbrıs’a aşamalı olarak bağımsızlık vermeyi adada yaşayan iki toplumun onayına
sundu. Kıbrıslı Türkler bu düşünceye “Evet” derken, Kıbrıslı Rumlar “Hayır”
yönünde bir irade ortaya koydular. Amaçları malum, Kıbrıs adasını Yunanistan’a
bağlama hayali. Daha sonra Kıbrıs’ı eski sahibine, yani Türkiye’ye vermeyi
düşünen İngilizler dönemin Türk yönetiminden “Bizim Kıbrıs diye bir sorunumuz
yok” cevabı aldılar. Amerika ve İngiltere, adada İngilizlere üs kalması koşulu
ile yeni bir idare, yeni bir yapı, ortak bir yönetim başlığı altında “Kıbrıs
Cumhuriyeti” kurulmasını düşündüler ve ilgili tarafları bu konuda ortak bir
düşüncede bir araya getirdiler.


Tarih bilinen olaylarla
birleşince 1974’e gelindi. Şimdi adanın iki tarafını karşılaştırınca ortaya
çıkan sonuca bakmak lazım. 1974’e kadar
gelinen süreçte her iki toplumda çok acılar çekti. Hala daha bunun yıkımları
devam ediyor. Kan, gözyaşı, insanlık dramları hatta ve hatta hala daha akıbeti
belli olmayan insanların varlığı, yaşananların en açık göstergesi. Daha
önceleri de yazmıştım. Kıbrıs sorununa
bana göre en kolay, en adil, en gerçekçi çözüm, 20 Temmuz harekâtının hemen
sonrasında zorlanmalı ve sonuçlandırılmalıydı. Bu gün Kıbrıs’ın kuzeyinde
yaratılan “Sorun çözmeme, çözüm bulma yerine hep erteleme” taktiği 1974 yılından
sonra, önce Kıbrıs sorunuyla başladı. Savaş
kaybeden ve tüm dünyada mağdurları oynayan Kıbrıs Rumları da bunun üstüne deyim
yerinde ise yattı. Şimdi bu noktada amaç
suçlu aramak değildir. Ama bu tercihin zararını şimdilerde başta Kıbrıslı
Türkler ve Türkiye görüyor. Türkiye’nin yüksek tirajlı gazetelerinden SABAH’ın
deneyimli yazarlarından, Mehmet Barlas geçtiğimiz Çarşamba günü yazdığı bir
yazıda şöyle bir yaklaşım seslendirdi “ Zamanında çözüm üretilmesi kolay olan
sorunları çözmek yerine bunları görmezden gelip kriz stokuna atan ülkeler,
sonunda büyük bunalımlarla boğuşmak zorunda kalıyorlar. Türkiye için bu duruma
sayısız örnek var. Mesela dış
siyasetimizin üzerindeki “Kıbrıs ipoteği” bunlara örnektir. Kıbrıs’a askeri
müdahalenin yapıldığı 1974’te bu olay seçim malzemesi yapılmak yerine kalıcı
bir çözüm için uluslar arası platformda anlaşmaya varılsaydı, bugün Kıbrıs
sorunu Türkiye’nin AB üyeliğini tıkayan bir konumda bulunmazdı”. Sayın
Barlas’ın değerlendirmesi elbette doğru. Fakat, Kıbrıs’ta ertelenen çözüm
sadece AB üyeliği yönüyle değil, adada yaşayan insanların yaşam olanakları
yönüyle de irdelenmeli.


Türkiye de bu Pazar önemli bir
seçim var. Bu seçimden Kıbrıs’ta etkilenecektir. Bu aşikâr bir gerçek. Çözüm
yönündeki manevralar yanında, Kıbrıs’ın
kuzeyinde de önemli değişimler olacak. Kıbrıs konusu sadece adada yapılan seçimlerde
değil, Türkiye’nin seçimlerinde de en
önemli malzemelerden biri. Şu an iktidar
da olan AKP’ye yapılan eleştirilerin önemli bir kısmını, Kıbrıs konusundaki yol
haritası oluşturuyor. Ama eleştirilerin odak noktası adanın kuzeyine uygulanan
her yönlü baskıcı politikalar değil, daha çok çözüm yolundaki tutum. Kıbrıs’ın
kuzeyine uygulanan politikaları
sadece seçilmiş olanlar belirleyemez. Toplum tercihi bu noktada es geçilemez.
Bu günlük yaşam içinde geçerlidir. Toplumsal
yaşamın olmazsa olmazı “DÜZEN” ve haklara “SAYGI” dır . Düzeni devlet sağlar.
Saygı hem devlete, hem devletin sahibi topluma, hem de toplumun bireylere
indirgenmiş olgusudur. Devleti yönetenlerin, yani seçilmişlerin bir sınırı yok
mu? Pazar günü sandık başına gidecek olan Türk Halkı, bu sorunun cevabını da
düşünmeli. Seçilmiş olmak her şeyin en iyisini bilmek demek mi? Türkiye de
Yüksek Öğrenime Geçiş sınavındaki “Şifreli kopyalama” skandalı ortaya çıktığı
zaman Türkiye’nin Kıbrıs işlerinden de sorumlu bakanı Sayın Cemil Çiçek konuyla
ilgili olarak yapılan açıklamalardan “Biz tatmin olduk” demişti. Yani bunun
anlamı halkın, binlerce öğrencinin, öğrenci velisinin tatmin olması, pek de
önemli değil. Kıbrıs’ın kuzeyinde de bu anlayış günden güne perçinleniyor. KKTC
Başbakanı Sayın İrsen Küçük’ün önceki gün hükümetin icraatları ile ilgili
olarak düzenlediği basın toplantısı, istenilen mesajları içermedi. Toplantı da
yaşanan olayları geçersek, hükümetin ve toplumun gündeminin farklı olduğu
apaçık ortada. Yapıldığı veya yapılacağı
söylenenler sokağın umurunda değil. Sorunlar artık KKTC hükümetini aşmıştır. İnsanların
hükümete, devlete olan güveni hiç olmadığı kadar düşük seviyededir. Seçilmiş olmak
kimseye “Vazgeçilmezlik”
zırhını vermez. Demokrasi, çeşitlilik, çoğulculuk, çözüm üretme ve hazmetme
sanatıdır.

Bu haber 629 defa okunmuştur

:

:

:

: