Hayat bir mücadele değilmidir?

Kıbrıs Türk toplumu mücadele etmenin anlamını unuttu. 1974 sonrası Rum’un ganimeti bu unutmuşluğun ana sebebidir.

Kıbrıs Türk toplumu mücadele etmenin anlamını unuttu. 1974 sonrası Rum’un ganimeti
bu unutmuşluğun ana sebebidir. Bir şeylere sahip olmak için mücadele etmek son 35
yılda unutuldu. Rum’un evi, tarlası, arsası fabrikaları kuzeyde kalmış her şeyi
bölüşüldü, dağıtıldı. Kimileri güneyde bıraktığının karşılığını alamadı. Kimisi
hiçbir şeyi yokken bir anda varlığa gömüldü. Hemen herkese birer ev verildi. İçini
donatacak eşya verildi. Ekilip biçilsin diye tarla verildi. Daha sonra yeni kurulan
kurumlara, devlet dairelerine istihdamlar yapıldı. İnsanlar bir yandan dairede
çalışırken, bir yandan da tarla ekip biçti. Peki, kötü mü yapıldı. Elbette hayır.
Adil mi yapıldı? Ona da hayır. Bu imkanlar etkin kullanılsaydı, durum bugünkünden
çok daha farklı olabilirdi. Fakat bu olanaklar iyi kullanılmadı. İyi
değerlendirilmedi.

Toplumsal konularda, birlik beraberlik içinde mücadele etmek, mücadelenin anlam
kazanması için bir gerekliliktir. Kıbrıs Türk toplumu bu birlikteliği yitirmiştir.
700’e yakın çalışanı olan KTHY için yapılan eylemlerde katılımın sayısal olarak
50-60 kişi civarında olması bu mücadelenin kaybından çok toplumsal mücadelenin
kaybına işarettir. Ayni şekilde DAÜ için yapılan eylemlerde de durum farklı
değildir. 900 öğrenci, yüzlerce öğretmen ve buna rağmen yapılan eyleme katılım 300
kişi. Bu eylemler herkes için farklı anlamlar taşıyabilir. Kimine göre gerekli,
kimine göre gereksiz olabilir. Bana göre mücadele olmayan yerde yaşam da olmaz.
Zaten hayat bir mücadele değimlidir? DAÜ olayı önemli. Çünkü, DAÜ bir başlangıçtır.
Devlet ciddiyetinden, anlayışından uzak olaylar, DAÜ ile tavan yapmıştır ve devamı
da gelecektir. Toplumsal mücadelenin önemine dikkat çekerken, amacım olayları farklı
boyutlara taşımak değildir. Fakat bu noktada bir örnek vermek istiyorum. Geçtiğimiz
hafta Perşembe günü, güney Kıbrıs’ta bir eylem yapıldı. Eylemi İngiliz okulu eski
mezunları ve aileleri gerçekleştirdi. Konu şu; Giriş sınavı ile okula öğrenci
alınacak. Kıbrıslı Türk öğrencilere 20 kişilik kontenjan ayrılmış. Sınavda başarılı
olup okula kayıt yaptırmaya hak kazanan Türk öğrenci sayısı 18. Boş kalan iki
kontenjan sınavı geçemeyen iki Kıbrıslı Türk öğrenci ile doldurulacak. Sınavda
başarılı olan ve kontenjan fazlalığı sebebiyle okula alınmayan Rum öğrencilerin,
Türkler yerine okula alınması isteği ile yapılan eylemde okulun eğitim seviyesinin
düşürüldüğü iddia edildi. Bu eylemi okulun eski mezunları gerçekleştiriyor. Bu olayı
Kıbrıs’ın kuzeyindeki olaylarla karşılaştırdığımız zaman olaylardan direkt olarak
etkilenen kesimin bile hakkını tam olarak aramadığını söyleyebiliriz. Bu cümleleri
herkes sokağa dökülsün, eylemler yapılsın, gerginlik olsun diye seslendirmiyorum.
Fakat bir olaya karşı isek bu sadece lafla olmaz. Doğruluğuna inanılan her ne ise
sahiplenilmeli.

VİP olayı ve bir MÜHHAL

Geçtiğimiz günlerde, Ercan havalimanında bir VİP olayı yaşandı. Türkiye
Cumhuriyetinin KKTC Büyük Elçiliği mensubu iki diplomatın şahsi bagajları görevli
bir polis mensubu tarafından aranmak istendi. Ortada bir yanlış anlaşılma olduğu
açık. Sonra bu konu belli sözleşmelerle, antlaşmalarla düzenlenmiş. Bu kadar
büyütülmesine şahsen ben bir anlam veremiyorum. DAÜ eylemine katılan Kıbrıs Türk
Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası başkanı Tahir Gökçebel “Polisi darp ve görevden
men etme” iddiası ile tutuklandı. Ayni zamanda, CTP parti meclis üyesi Derviş Aygın
da benzer sebeple tutuklandı. Tutuklanan Gökçebel ve Aygın daha sonra serbest
bırakıldılar. Polisin işkence olayları ile ilgili iddialar artarken ve konuyla
ilgili tatmin edici gelişmeler yaşanmazken, bu olaylarda gösterilen hassasiyet keşke
polisle ilgili ortaya atılan işkence iddiaları içinde yapılsa. Ülkemiz bir
yatırıma(!) daha kavuşuyor. Türkiye’nin önde gelen gazetelerinden SABAH’ta
geçtiğimiz hafta bir iş ilanı dikkat çekti. KKTC’de, Magusa da faaliyete geçecek
olan iş yeri için 81 çalışan aranıyor. Unlu mamuller üretimi yapacak olan bu iş yeri
müdürden, diyetisyene Türkiye den işçi arıyor. Kıbrıs’ın kuzeyinde bunları
yapabilecek işgücü yok mu? Bu soruyla beraber bir soru daha akıllara geliyor. Bu iş
ilanına KKTC’den acaba kaç kişi müracaat ederdi? Yabancı sermayenin bu ülkeye
katkısı her zaman sorgulanıyor. Bu ülke insanı bir meslek sahibi olmaktan, baba
mesleğini sürdürmekten, özel teşebbüsten uzaklaştırıldı. Bu durumdan özel işverende
memnun. Çünkü ucuz işgücü ile işinin devamını sağladı. Yabancı iş gücü, sağlıksız
koşullarda, uzun çalışma saatlerinde istismar edildi. Devlette buna göz yumdu. Bu
durumun ters çalıştığı iş alanları da vardır. Onları ayrı tuttuğumu belirtmek
isterim. İnsanlar kamuda istihdama bizzat siyasi iktidarlar tarafından teşvik
ediliyor. Bunun sınırı yok. İhtiyacı olan veya olamayan, eşi milletvekili, dayısı
bakan veya iktidara yakın olan herkes için bu geçerli. Siyasi rantın en önemli
unsuru kamuda istihdamdır. Memleketin en büyük işvereni devlettir. Siyasi iktidarlar, devlet olanaklarını eşit şekilde dağıtmayı
başarabilirlerse iktidarları o zaman gerçek anlamda meşrulaşır.
Bu haber 736 defa okunmuştur

:

:

:

: