Seçim sonuçları ortaya ne koyarsa koysun, Rumlar açısından Helen Milli Politikası AB’ne üye iki Helen Devletin ortak Ulusal Organlarında ve Rum Ortodoks kimliği çerçevesinde belirlenmiş, değişmez bir politikadır. Bu nedenledir ki Güney Kıbrıs Helen Devletinde yapılmakta olan seçimlerde, tüm adayların birleştiği ortak hedef Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığına son verme hedefidir. Tüm partiler, TC-AB sürecini, bu hedefe ulaşmanın ortak aracı olarak belirlemiştir. Bu nedenledir ki, Papadopulos’un Mayıs 2004 itibariyle ortaya koyduğu performans onu diğer adaylardan şanslı kılmaktadır. Papadopulos, Annan Planı referandumundan sonra , TC-AB sürecini kullanarak hiçbir siyasal bedelle karşılaşmamayı kısa sürede başarmakla kalmamış, Türk kanadının ambargo ve izolasyonlar konusundaki beklentilerini AB nezdinde dondurarak Helen Egemenliği parametrelerini, AB dayatmaları olarak sürekli karşımıza dikebilmiş ve TC-AB sürecini sürekli tehdit ve şantajdan çekinmemiştir.
Oysa EOKA terrör örgütünün önde gelen üç kurucu liderinden biri olan Papadopulosun Kıbrısta 1955-60, 1967-68 ve 1974 de Türklere karşı uygulanan şiddet ve silahlı saldırılardan sorumlu bir lider olarak, uluslar arası mahkemelerde aklanmadan, seçimlere girmesine izin verilmemeliydi. Toplu mezarlarda katledilen yüzlerce Türk yanında Enosis çizgisini desteklemeyen çok sayıda Rum ve İngiliz’in ölümünden sorumlu tutularak, uluslar arası mahkemede, savaş suçlusu olarak yargılanması gerekirken Şubat 2008 seçimlerinde milli bir kahraman edası ile yeniden aday olması AB’ne hiç ama hiç yakışmamaktadır. Böyle bir olay 21inci, yüzyıl insanlık tarihi için de kapkara bir lekedir . Seçilmesi halinde KKTC’ye uygulanan insanlık ayıbı ambargoların devamı yanında, TC-AB sürecinde Anavatan Türkiye’ye karşı yeni dayatma ve şantajların gündeme gelmesi kesinlikle beklenmelidir. Esasen, kim seçilirse seçilsin, tüm siyasi partilerin temsil edildiği Rum Ulusal Konseyi, Kıbrıs sorununun çözümü için Helen egemenliğine dayalı parametrelerin AB desteğinde BM gündemine taşınması dışında bir çerçeveye izin vermeyecektir. Bu gerçeğin, Papadopulosun seçilmemesi halinde de aynen tecelli edeceğini, TC ve KKTC de Annan Planını destekleyen iyi niyetli halkımız tarafından da artık teslim edileceğini ümit etmekteyim. Bu yönde bir tereddüt veya irade eksikliği Rum-Yunan kanadına karşı izlenmesi gereken caydırıcı politikayı geciktirmekte ve etkilemektedir.
Türk kanadının barışçı sabrı ve iyi niyeti sınırsız olmamalıdır. Bir takım lobilerle kol kola girerek Türk kanadına karşı uluslar arası alanda bedel üretmeyi marifet sayanları caydırma zamanı gelmiştir. TC-KKTC Parlamentolarının ortak bir kararlılıkta düdüğü çalarak Ege ve Doğu Akdeniz’de Türk Haklarına ve Türk varlığına sürekli kan kaybettiren oyunlara dur diyeceğine güveniyorum. AB, Ege ve Akdeniz ‘de suların yeniden ısınmasına yönelik Rum-Yunan dayatmalarına izin vermemelidir. Garantör İngiltere Doğu Akdeniz’de barış ve istikrarın teminatı olan adil bir Türk –Yunan dengesinin korunmasına katkıda bulunabilir.
KKTC’yi güney Kıbrıs’taki Helen Devleti ile eşit tutan, her iki devletin egemen ve eşit siyasal kimliğine saygı gösteren yeni bir AB politikası, bölgede barış ve istikrarın anahtarıdır.
Kıbrıs’ta, Helen egemenliği heveslerini uluslar arası gündemden ilelebet çıkarma zamanı gelmiştir. BM ve AB, bu tarihi iradeyi geç kalmadan ortaya koymalıdır. TC ve KKTC, en kısa zamanda alacakları ulusal kararlarla, gerek AB ülkelerine gerekse BM’ye üye ülkelere ortak kararlılıklarını yansıtmalı ve KKTC için uluslar arası taleplerini gündeme getirmelidir.