Kuzey Kıbrıs ile Türkiye
arasındaki ilişkiler, en başından doğru eksene oturtulmadığı için bu gün bu
sorunlar yaşanıyor. Bu gün yaşananlar bir tesadüf değil. Hatta geç kalınmış bir
sorgulama süreci.
Kuzey Kıbrıs ile Türkiye
arasındaki ilişkiler, en başından doğru eksene oturtulmadığı için bu gün bu
sorunlar yaşanıyor. Bu gün yaşananlar bir tesadüf değil. Hatta geç kalınmış bir
sorgulama süreci. Her iki tarafında birbirine ihtiyacı var. Bu kesin.
Türkiye’nin etrafı, tarih boyunca sorunlarla karşı karşıya geldiği ülkelerle
çevrili. Tam bu noktada kuzey Kıbrıs’ın önemi ortaya çıkıyor. Stratejik olarak
Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye için adeta nefes borusu gibi. Son 37 yıldır da, hem Kıbrıs’ın
kuzeyi hem de Türkiye ayni anlamda
olmasa da bir birlerine nefes veriyor. Bu bağlamda, özellikle Kıbrıs sorununun
çözümü yolunda ortak bir hareket tavrı görülüyor. Aslında bu konuda daha çok,
Türkiye ve güney Kıbrıs arasında geçiyor. Bu düşüncenin yanında elbette ortak
bir buluşma noktası da vardır.
Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın
Davutoğlu, geçtiğimiz hafta sonu kuzey Kıbrıs’taydı. Sayın Davutoğlu önemli
mesajlar içeren söylemlerde bulundu. Kıbrıs’ın yeniden birleşerek, önümüzdeki yıl
AB dönem başkanlığını bu şekilde devralması gerektiğinin altını çizdi. Ve Sayın
Davutoğlu’ndan önemli bir açıklama daha geldi. Sayın Dışişleri Bakanı, güney
Kıbrıs’ın tek taraflı olarak, Kıbrıs AB dönem başkanı olmasının Türkiye AB
ilişkilerini donma noktasına getireceğini söyledi. Güney Kıbrıs’ın çözüm
olmadan AB başkanı olarak muhatap alınmayacağı da Sayın Davutoğlunun
sözlerinden. Türkiye’nin güney Kıbrıs’la çeşitli alanlarda ilişkileri var.
Üstelik KKTC’yi pas geçen ilişkiler. Mesela spor. Keşke ayni hassasiyet bu ve
benzeri konularda da gösterilse. 19
Temmuz da Türkiye Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ülkemize bir ziyaret
gerçekleştirecek. Sayın Başbakan 20 Temmuz barış harekâtı törenlerine
katılacak. Sayın Başbakana protesto gösterileri yapılacağı ve bu yönde
hazırlıklar olduğu biliniyor. Öncelikle, bu bir ayıp değil, bu ilk değil, bu
her yerde olan bir durum. Sayın Recep Tayyip Erdoğan başka ülkelere yaptığı
ziyaretlerde de zaman zaman protesto edildi. Hatta Türkiye içinde de tepki
gördüğü yerler oldu. Bu oldukça doğal bir durumdur. Ve bu durumun aşılması
gerekiyor. Bu konunun büyütülmesine anlam veremiyorum. Elbette böyle bir olayın
yaşanmasını temenni etmiyorum. Ama bunun da demokratik bir olay olduğunu ve bu
şekilde değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Sayın Erdoğan’a Kıbrıs’ın
kuzeyinden yükselen tepki söylemleri bir kırgınlıktan ibarettir. Bunun KKTC ve
Türkiye hükümetinin imzaladığı ekonomik protokolle sanıldığı kadar ilgisi
yoktur. Tepki, tarihi ilişkilere
yakışmayan diplomasi dilinde hiçte etik olmayan söylemlerden ve yaklaşımlardan
doğmuştur. Kıbrıs’ın önemi önümüzdeki
dönemlerde daha da artacaktır. Kıbrıs’taki sorun yılsonuna kadar çözülse de
çözülmese de, Türkiye’nin dış siyasetinin önemli bir bölümü ve de AB ile olan
ilişkilerinin ekseninde Kıbrıs olacaktır. Kıbrıs bu kadar önemli. Peki, bu
kadar önemli olan bu adanın kuzeyiyle nasıl oluyor da böylesi bir noktaya
geliniyor. Bu ülke insanıyla ortak bir noktada buluşmak zor mu? Bu zorlayıcı,
bu kaale almama durumunun sebebi ne? Yoksa KKTC hükümeti bu ülkenin
gerçeklerini iyi analiz edip iyi aktaramadı mı? Yoksa protokollere sadece imza
anlamında mı katkı koyuldu. Yoksa gerçekten bu paketler ve bu yaklaşımlar,
Türkiye hükümetinin tasarrufu mu? Kıbrıs’ın
kuzeyi ve Türkiye Cumhuriyeti yıllardır ortak bir Kıbrıs planı sürdürürken
neden kuzey Kıbrıs’ın içteki sorunlarına tepkisiz kalıyor. Hem KKTC, hem de Türkiye
hükümeti bu ülke insanına, ülkedeki yaşam koşullarına ve haklı endişelere bu
kadar yakın durup, bu kadar uzak kararlar
üretebilir mi?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin
içte çok önemli sorunları vardır. Bunları görmezlikten gelmek, yok saymak
sadece başını kuma gömmektir. Kendimi bildim bileli, Alayköy de yaşıyorum. Birçok
kültürden birçok insanın yaşadığı bir yer Alayköy. Geçtiğimiz günlerde iki arkadaşla
bir sohbetimiz oldu. İlginç yaklaşımlarda bulunup, yine ilginç bazı olaylar ve
sözler seslendirdiler. Aileleri 1976 yılında Türkiye’den gelen bu insanların
ortak cümlesi şu oldu; “Hepimiz ayni okulda okuyup, ayni sokaklarda oyunlar
oynadık. Türkiye den gelen ve burada suç işleyen insanlar için önlem alınmasını
istiyoruz. Her suçun, olayın altından ağırlıkla Türkiye den gelen insanlar
çıkıyor. Sonra Türkiyeliler yaptı oluyor. Bunları bizde onaylamıyoruz. Bu genellemede
bizim suçumuz ne?” . Bir başka ilginç olaysa şöyle. Türkiye’ye tatile giden bir
aile, otelin resepsiyonun da kendilerine verilecek odayı bekliyor. İşlemler
biraz zaman alınca otelin kafeteryasına gidip vakit geçirmek istiyorlar. Fakat
eşyaları ortada ve bırakmak istemiyorlar.
Durumu fark eden birisi yanlarına geliyor. Bu kişi, otelin güvenli olduğunu
söyleyip endişe etmemelerini istiyor. Daha sonra otelin sahibi olduğunu
öğrenecekleri bu adam, onları şöyle ikna ediyor “Belli ki Kıbrıs’tan geldiniz. Merak
etmeyin bizde bu işleri yapanları biz size gönderdik”.