Dört mevsim bir başka güzel, bir başka tat... Yazın buunaltıcı sıcağına
rağmen yüreğimde apayrı bir yeri vardır yaz mevsiminin. Canlı varlıkları tetikleyen bir mevsim. Ağaçların daha çok yeşillendiği, daha çok oksijen salgıladığı çiçeklerin rengarenk açtığı, renk cümbüşüne büründüğü, kumruların aşk çığlıkları attığı, kuşların ahenkli ötüşlerine karışan muhabbet kuşlarının koklaşmaları, insanların daha çok konuştukları, aşk yaşadıkları, sabahlara kadar seviştikleri,yaz mevsiminin içinde barındırdığı olağanüstü güzelliklerle yüklü zenginlikler sporda,sanatta atılan adımlarla gelen ödüller,denizimizin güzelliği,bereketi,her attığımız kulaçta denizimizin seyrine doyamadığımız yosunlar,balıklar ruhumuzu okşayan rahatlatan deniz.
Şafak sökümünde kuşların sesi ile uyanırım.Uzun uzun yürüyüşlerimden sonra haber bültenlerini izlerim.Her bir yorumcu ayrı ayrı haberleri yorumlar,haberleri
yorumlayanlar ise genellikle negatif yüzlerinde tebessüm olmayan yorumculardı. Bir insan güne güleryüzle başlarsa gününü neşe ile tamamlar. Günlerdir haberleri takip ediyorum. Hiçbir Allah'ın kulu güzelliklerimizden bahsetmiyor. Sürekli eleştiriler ön planda, kim daha çok eleştirir... Yapmayın arkadaşlar hem kendinizi üzüyorsunuz hem halkımızı... Hem adamızda hiç mi hayırlı iş olmadı? Olmuyor? Yaz ayını bu kadar çok sevmeme rağmen Ağustos ayını hiç sevmiyorum. Kendimizi Ağustos böceğine benzetiyorum. Bağırmak çözüm değildir. Sorunlarımızı düşünerek, konuşarak, mantığımızı kullanarak çözeceğiz. Birbirimizi kırarak, üzerek, kıskandırarak hiç bir yol
alamayız. Günümüzde dünya ekonomisi dibe oturmuş durumdadır. Komşumuz Güney Kıbrıs her geçen gün kötüye gidiyor.
Üç ay önce kimin aklına gelirdi. Güney Kıbrıs'ın başına elektrik santrali faciasının geleceğini ve bize muhtaç olacağını ve dövizin bu hale geleceğini. Kim bilebilirdi? Rum tarafındaki fiyatların astronomik fiyatlar oluşu sonucunda alışverişin duracağı kimin aklına gelirdi? Arap ülkeleri petrol sayesinde para ve altınların içinde sefa sürerken kendilerini bir lokma ekmeğe muhtaç ettiler. Neden mi? Birbirlerini sevmediklerinden, anlamadıklarından dolayı bundan önceki yazımda da belirtmiştim. Afrika yürekler acısı. Doğu Afrika'da açlığın yarattığı insanlık dramının boyutları gün be gün artmakta Somali'de bugüne kadar 29.000 ölü ve açlık her geçen gün artmaktadır. Somali’nin başkenti Mogadişu'nun da açlık tehlikesi altında olduğu açıklandı.Somali'nin kurtulabilmesi için bugün 4.5 milyar dolar acil yardıma ihtiyacı vardır.Ben buradan halkıma sesleniyorum.Elimizden ne geliyorsa bizler de Somali için yardıma koşalım.Yazıktır,günahtır.Çin bambusunun hikayesini bilir misiniz? Tam 5 yıl küçücük bir filiz olarak kalıp sırf köklere çalışır. Toprağın altında sağa sola, enine öyle bir kök salar ki kendini sağlamlaştırır, güçlendirir. Sadece köklere çalışır. Sonra göz açıp kapayıncya kadar boyu 25 metreyi bulur. Biz Kıbrıslı Türklerin hayatları da hiç ummadığımız anda Çin bambusunun hayatına dönüşecektir. Bunun üzerine sevdiğim bir hikayeyi anlatacağım.Adamın biri ayağı kayıp bir çukura düşmüştür.Tam o sırada oradan bir papaz geçiyormuş.
Adam çukurdan çıkmak için yardım istemiş.Papaz adamı taktis edip yoluna devam etmiş.Bu arada adam var gücüyle haykırmış ve yardım istemiş.Saatler sonra bir hekim görünmüş ve çukurda ki adam yardım isteyince hekim uzun uzun derisinde oluşan yaraları incelemekle yetinmiş sonra bir eçete yazmış ve en yakın eczaneden almasını söylemiş.Nihayet adam hiç tanımadığı birisinde yardım istemiş. Yardım istediği yabancı adam çukurun içine yanına atlamış. Büyük bir panikle peki şimdi ne olacak? demiş. İkimiz birden sıkışıp kaldık burada demiş. Tanımadığı adam şöyle bir karşılık vermiş. Hayır, hayır sıkışmadık ben buralıyım, buranın yerlisiyim yukarı nasıl çıkılacağını bilirim demiş. Bu demek oluyor ki böyle yabancılara ihtiyacımız var. Köklerimiz hazır. Sapasağlam fakat ileri gidebilmek için başkalarının yardımları her zaman olmalı, olmalıdır ki güneşin en güzel doğduğu ülkenin manzarasını bir başka keyifle izleyebilelim. Sizi seviyorum.