Haklılık payım hiç mi yok?

Bugün Ramazan bayramının ikinci günü. Bu vesile ile Kıbrıs Türk halkının ve tüm Müslüman âleminin Ramazan bayramını bir kez daha kutlamak isterim.

Bugün Ramazan bayramının ikinci günü. Bu vesile ile Kıbrıs Türk halkının ve tüm Müslüman âleminin Ramazan bayramını bir kez daha kutlamak isterim. Umarım bundan sonraki süreçte daha mutlu ve geleceğe daha umutla bakan günler yaşarız. Geçtiğimiz pazartesi günü ADA TV de sevgili Ümit Bahşi’nin moderatörlüğünü yaptığı “Gündeme Bakış” programının konuğuydum. Malum “Arife” günü idi. Trafikte bir yoğunluk. Girne’ye doğru yol alırken, Girne’nin denizle birleşen güzelliğini bir kez daha hayranlıkla izledim. Kıbrıs, Akdeniz de bir ada. Dört yanı denizle çevrili. Ada’nın denizle birleşen en güzel noktası şüphesiz Girne’dir. Bu manzara karşısında aklıma ilk düşen dünyanın bir akvaryum, Kıbrıs’ın ise bu akvaryum içinde bir kum tanesi olduğu
oldu. Küçük ülkelerde, küçük toplumlarda yönetici olmakta, insanları yönetmekte
kolaydır. En çok tercih edilen yöntem insanları bölmektir.


Daha önce “Kıbrıs’ta ayrılıklar” başlığı altında bir yazı yazmıştım. 15 Ekim 2010 tarihinde yayınlanan bu yazımdan yeri gelmişken bir kesiti bugün tekrardan sizlerle buluşturmak istiyorum. Amacım böl-yönet stratejisine bir bakış açısı yaratmak. Bugünden yaklaşık bir yıl önce şu düşüncelere hayat vermişim “ Önce Müslüman,
Hıristiyan, Türk, Rum diye bir ayırım oldu. Ve sonrası kalıcı ayrılığa dönüştü.
Ada ikiye bölündü. Daha sonra Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan insanlar, kendi
içlerinde, kendi kurdukları düzende, kendi aralarında ayrılmaya başladılar.
Türkiyeli, Kıbrıslı, Türkiye’yi isteyen, Türkiye’yi istemeyen, UBP’li, CTP’li,
barış isteyen, barış istemeyen, özel sektör çalışanı, devlet çalışanı diye bu
toplum ayrıldıkça, ayrıldı. Bu ayrılmalardan kazanç elde edenler oldu elbette.
Bunlar sizi istemiyor, bunlar sizi satacak ya da ne parasını ne askerini
istemiyoruz, şeklindeki bir takım yaklaşımlar yıllarca propaganda malzemesi
yapıldı”. Bu düşüncelerin hayat bulduğu tarihten buyana bu coğrafyada pek bir
şey değişmedi. Sadece bu toplumu kemiren ayrılıklar daha da belirginleşti.
Kıbrıslılık ve Türkiyelilik daha keskin şekilde ifade edilmeye başlandı. Önemli
bir başka ayrılma noktası da siyasi tercih. Mesela, kamuya yapılacak yeni
istihdamlar, hükümet partisinin iftar yemeğinde, yemeğe katılan partili
gençlere müjdelendi. Yani bu “Müjde” işsiz olan ülke gençliğinin genelinin
değil sadece iktidar partisi kanadında yer alanlara.


Son günlerde hemen her yerde en çok muhatap olduğum sorular şunlar; Af kararı çıkar mı? Çıkmalı mı? Kimlik konusu ne olacak? Çalışma izni sebebiyle cezalı duruma düşen insanların ailelerinin, çocuklarının suçu ne? Kıbrıs’a para gönderen Türkiye değil mi? İçinde bulunduğumuz süreçte toplumun en çok ayrıldığı konular da bunlar. Bana göre “Af” kararı titiz bir çalışma sonrası değerlendirilmeli. Sırf birileri istiyor
diye yapılmamalı. Kaç kişi müracaat edecek, istenilen verim alınacak mı? Daha
sonraki dönemlerde yeniden gündeme gelecek mi? İnsanların aklında “Nasıl olsa
aflar bitmez” düşüncesi yer etmişken bu işin bir sonu olmalı. Uzun yıllar
ülkede yaşayan hiçbir kaydı olmayan herkes bundan faydalanacak. Sonuçta
yükümlülüklerini yerine getirmeyen işverende affedilmiş olacak. Peki,
madalyonun diğer tarafı. İş yapmanın zor olduğu bu ülkede cezalı duruma
düşmemek için her türlü yaptırımı göğüsleyen insanlara haksızlık yapılmış
olmayacak mı? Cezalı duruma düşen insanların aileleri ve çocukları için farklı
formüller üretilebilir. En önemli insan hakkı olan eğitim hakkı, hiçbir
sebepten dolayı hiçbir kimsenin hayatını olumsuz etkilemeli. Ama KKTC
devletinin yasaları, kanunları varsa ve herkes de bunlara uymakla mükellefse,
insanlarda kendilerine verilen hakları kullandığı gibi ödevlerini de yerine
getirecek. Kimlik ve vatandaşlık konusu önümüzdeki dönemde daha çok
tartışılacak. Türkiye hükümetinin bu konularla ilgili tavrı sır değil. KKTC
hükümetinin de rahat nefes alması bu konulardaki adımlarına bağlı. Bu noktada
toplumun haklı endişesinin dikkate alınacağını da pek zannetmiyorum. Endişe,
konunun siyaset malzemesi yapılmasıdır. Türkiye den Kıbrıs’ın kuzeyine maddi
olarak önemli bir katkı vardır. Fakat bu maddi katkı, KKTC’de sıfırlanan üretim
sebebiyle, tekrardan Türkiye den gelen tüketim malzemelerine aktarıldığı için
fazlasıyla geriye gitmektedir. Evet, Türkiye’nin katkıları ile önemli
yatırımlar da yapılmaktadır. Bu yatırımlarda, Türkiye de açılan ihalelerle Türkiye
meşeli şirketlere, dolayısı ile yeniden ülkeye dönüş yapmaktadır. Yani dönüp
dolaşıp ayni noktaya geliyoruz. Söylediklerimiz, düşüncelerimiz,
eleştirilerimiz hep ayni. Şimdi hamaset yapmadan tekrar tekrar düşünün.
Haklılık payım hiç mi yok?


Bu haber 690 defa okunmuştur

:

:

:

: