Hayat gerçek anlamda bir mücadele. Kimler geldi kimler geçti
bu fani dünyadan. Nice ağalar, nice paşalar, benim benim diye her yeri inleten
krallar, sonuç hep ayni son. Arkadan sorulan hep ayni soru “Nasıl bilirdiniz?”
Hayat gerçek anlamda bir mücadele. Kimler geldi kimler geçti
bu fani dünyadan. Nice ağalar, nice paşalar, benim benim diye her yeri inleten
krallar, sonuç hep ayni son. Arkadan sorulan hep ayni soru “Nasıl bilirdiniz?”
ve verilen hep ayni cevap “İyi bilirdik”. 21 yaşında genç bir adam. Henüz
hemşire okulunu yeni bitirmiş. Evli, eşi çocuk bekliyor. Adı Sami Şahmaran,
babacığım. Ve 19 yaşında genç bir kadın. Liseyi bitirip evlenmiş. O zamanlar
öyleymiş. Fatma Şahmaran, anacığım. Zaman Kıbrıs’ın karışık olduğu zaman. Dağ yollarını aşarak Kıbrıs’ın güneyinden, kuzeyine ulaşmışlar. Çatışmalar sürüyor. Hatta anacığım Rum askerlerince yakalanıp beraber olduğu kafileyle esir düşmüş. Önlerine otomatik silahlar sıralanmış. Ne yapacağına karar veremeyen Rum askerleri, Türkiye’nin adaya çıkartma yaptığını öğrenince bu insanlara bir şey olursa Karaoğlan (Bülent Ecevit) bizi yaşatmaz diyerek, esirleri BM askerlerine teslim etmişler. Bir iki cümleyle anlatmaya çalıştığım bu yaşanmışlar birer gerçek.
Gencecik iki insan yepyeni umutlarla Kıbrıs’ın kuzeyinde
sıfırdan başladılar. Bu coğrafyada yaşayan ve bu kaderi paylaşan herkes gibi. İlk
çocukları ben oldum. Hani annesinin karnında dağları aşan ben. Daha sonra bir
kız ve bir erkek kardeşim daha oldu. Üç umut, üç gelecek. Babacığım, 1994
Mayısın da henüz 40 yaşında iken rahmetli oldu. Çocuklarının mürvetini
göremeden, torun sevgisini tadamadan. Anacığım 38 yaşında üç çocukla yapayalnız
kaldı. Ne arayan ne soran. Tam anlamıyla zor bir hayat. Bir maaşla, bu zamanda
üç çocuk büyütmek. Böylesi yaşamlara verilecek birçok örnek vardır mutlaka.
En başta söylediğim gibi hayat gerçek anlamda bir mücadele.
Dün çocuk olan, kavak yelleri başında, oradan oraya savrulan ve şimdilerde
otuzlu yaşların ortasında olan bizim kuşaklılar, anne ve babamızın bizler için
verdiği mücadelenin aynısını çocuklarımız için veriyoruz. Bundan altı yıl önce
4 Eylül 2005’de sorumlulukları sınırlı olan bir insanken bir anda ikiz çocuk
babası bir adam oldum. Hem de bir saat içinde. Babalık duygusu beni gafil
avladı. İkizler henüz zamanları gelmeden gelmişlerdi bu dünyaya. Çok zorlu
süreçlerden geçtik. Bazı sağlık sorunları oldu. İzmir, İngiltere, Kıbrıs
üçgeninde aylarca süren yolculuklar, koşuşturmalar yaşadık. Tüm bu süreç ayrı
bir yazı konusu aslında. Sağlık sistemimizi, gittiğimiz sağlık merkezleri ile
karşılaştırdığımızda
ortaya çıkan gerçek daha çok yolumuz olduğu oldu.
Her şeye rağmen hayat devam ediyor. Bir avuç kadar olan
çocuklarım bu gün yeni bir yaşa merhaba diyor. Bununla beraber yeni bir heyecan
başlıyor. İlkokul günleri. Nerden nereye. Babamın bana söylediğini bugün ben
çocuklarıma söylüyorum. Umarım kavganın, savaşın, anlamsız düşmanlığın olmadığı
bir ülkede gelecek kaygısı duymadan yaşarsınız. Ve umarım bunları siz de benim
size söylediğim gibi çocuklarınıza söylemek zorunda kalmazsınız. Yeni yaşınız
kutlu olsun. İyi ki doğdunuz. İyi ki hayatımdasınız.