Pazar günü bu yazının yazıldığı sıralarda Rum kesimindeki yerel seçim oylaması henüz devam etmekteydi. Büyük bir olasılıkla bu yazının yayınlandığı saatlerde de seçim sonuçları belli olacaktır. Doğaldır, küçücük bir ülkenin küçücük kasaba ve şehirlerindeki yerel seçimin galiplerinin sandıklar açıldıktan kısa bir süre sonra belli olması gayet doğaldır.
Daha önce de yazdım. Bu seçimde enteresan bir ittifak yapıldı Rum kesiminde. Faşist DİKO ile güya sosyalist ama gerçekte DİKO’dan da faşist EDEK yoldaş Dimitris Hristofyas’ın komünist AKEL’i ile seçim ittifakına girdiler. Sonuçlarda durumu daha net göreceksiniz. Sağ ile sol’un hele de adayların kişiliklerinin, aile ve sair ilişkilerin rol oynadığı yerel seçimlerde ittifaka girebilmeleri herhalde bizim Kıbrıs Rumlarına özel bir durum olsa gerekir. Düşünebiliyor musunuz UBP ile CTP ve TDP’nin seçim ittifakına girdiklerini, hele de yerel seçimlerde?
Ancak burada bir temel olguyu göz ardı etmemek lazım. Bu ittifak sadece yerel seçimler için yapılmadı. Bu koalisyon çözüme ve Kıbrıs Türklerine karşı oluşturulmuş bir şer cephesidir ve esasında 2013’ün bir nevi genel provasıdır.
2013 ne mi?
Doğru, o kadar içe döndük, kendi kendimizi hırpalamaya yumulduk ki Rum tarafında Şubat 2013’de cumhurbaşkanlığı seçimi olacağını ve bu seçimlerde bilhassa Hristofyas yoldaşın “varoluş” kavgası vereceğini unutmuş olabiliriz.
Pazar günü yapılan seçimin sonucunda bu şer üçlüsü başarılı oldukları ve arzuladıkları sonucu aldıkları takdirde olacakları ben şimdiden hem de iddiayla söylüyorum, 2013’ün adayı bellidir. Bir süre önce benimle sohbetinde Yorgo Yakovu’nun da dediği gibi Hristofyas Mari (Tatlısu) askeri üssünde meydana gelen patlama sonrasında “yürüyen siyasi mefta” haline geldi. Şubat 2013’deki seçimde Rum liderliğine bu şer ittifakının adayı EDEK lideri Yannakis Omiru olacak, gerek Kuzey’de gerekse Güney’de her nedense birçok çevrenin seçilmesiyle çözüm umudunun artacağına inandığı Nikos Anastasiades ve partisi DISI bir kez daha hayal kırıklığına uğrayacak.
Şimdi, bu hafta yapılan yerel seçimler ile “Kıbrıs sorunu çıkmaza mı gidiyor?” başlığının alakası ne? Veya, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un Kıbrıs özel danışmanı Alexander Downer’in geçen hafta yaptığı “Süreç çıkmazda, çıkmaz uzarsa süreç çöker” uyarısını niye yaptı?
Kıbrıs Türk tarafının tüm gayretine rağmen New York Greentree zirvesinden bu yana görüşme süreci Rum tarafının ayak sürümesi, inatlaşması ve amnezi sorunları nedeniyle gerilemekte, ilerleyememektedir. Hristofyas konuşulanları ya yanlış anlamakta, ya dediğini unutmakta veya duyduklarını yanlış anladığını iddia etmekte ama bulduğu her fırsatta da şımarık ilkokul çocukları gibi suçu rakip oyuncuya, olmadı ailesine yani Türkiye’ye atmaktadır.
Ankara’da da giderek çözüm umutları azalmakta, “inceldiği yerden kopar” yaklaşımı adeta “bir adım ileride olma” desturunun yerini almakta. En azından önemli ve yetkili pozisyondaki siyaset dışı kaynaklarımız giderek daha karamsar görünmekte…
Bu arada, giderek artan bir şekilde (belki de birilerinin kulağına kar suyu kaçırmak amacıyla) 2013 veya 2014 başı gibi Türkiye’nin AB sürecine elveda diyebileceği endişesi yayılmakta diplomatik camiada ve Türkiye’deki AB sürecine ciddi ümit bağlayan çevrelerde. AB ile yollarını ayıracak bir Türkiye’nin Kıbrıs’ta “bir adım ileride” siyasetini gütmesinin hatta çözüm istencinde devam etmesinin elbette ki mantıklı bir yanı olmayacaktır.
Ayrıca, 2012 Temmuzu itibarıyla Kıbrıs Rum yönetiminin dönem başkanlığında AB ile Türkiye’nin ilişkileri elbette ki dondurulacak, teknik düzeye indirgenecektir. Bu durum da ilişkilere ilave tansiyon getirecektir.
Diğer yandan “eksen kayması” tartışmalarının verdiği rahatsızlık bir yana mahallesine esen “Arap baharı” rüzgârlarının kendi güvenlik ve istikrarı açısından Türkiye’nin Avrupa ile yol ayrımına gelmesini arzu etmeyeceği düşünülmelidir. AB açısından ise gerek siyasi, gerekse enerji ve ekonomi çıkarları açısından tümüyle Türkiye’nin başka bir eksene kaymasına göz yumulması beklenmemelidir.
Dolayısıyla, Downer’in uyarılarına ve Rum kesiminde şer ittifakının göreceli siyasi üstünlüğüne rağmen Kıbrıs görüşme sürecinin önümüzdeki dönemde ivmesini kaybetmesini ama kesinlikle bir şekilde en azından teknokratlar düzeyinde sürünmesini ve 2013 Rum başkanlık dönemi sonrasında tekrar canlanmasını beklemek mantıklı olacaktır.
Peki, Kıbrıs sürecinin başarı şansı gerçekten hiç yok mu?
Var, hem de çok. Sadece Rum liderliğine birilerinin çözüm olmaması durumunda neler kaybedebileceğini, mesela KKTC’nin tanınabileceğini, söylemesi gerekir. Bu konuda uluslararası toplumda bir süredir değerlendirmeler yapıldığını biliyoruz ancak henüz öyle bir adımı atabilme cesareti ve kararlılığı ortaya konmuş değil, sadece fikirsel egzersizler yapılıyor… O bile büyük gelişme…