Türklerin tarihte kurduğu onlarca devletin en güçlüsü, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye yâda bildiğimiz ismiyle Osmanlı imparatorluğu, kimi kaynaklara göre 1299’da tarih sahnesine çıkmış, kimilerine göre 1302’de Bafeus savaşından sonra devlet olmuştur. Bu devlet kısa sürede sınırlarını Kuzey Afrika’dan Doğu Avrupa’ya, Güneybatı Asya’ya kadar genişletmiş ve 16. yy ’da dünyanın tek süper gücü haline gelmiş, çağ açıp çağ kapamış, 600 yıldan fazla dünyaya yön vermiş adaletle hükmetmiştir.
Yükselme, gerileme, duraklama dönemlerinin ardından 1922’de dağılma sürecine girmiş ve yıkılışına kadar varlığını korumak için büyük çaba harcamış ancak bu çaba işe yaramamıştır. “Hasta adam” olarak alay edilen, ölümü beklenen Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, Anadolu’da Türkiye Cumhuriyeti adı altında yeni bir Türk devleti kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazından onlarca devlet daha kurulmuştur. Aradan yaklaşık bir asır geçmesine rağmen bu devletlerin hiç birinin halkı, Osmanlı zamanındaki huzuru ve refahı yakalayamamıştır…
Avrupa dün bizim yaşadığımızın bir benzerini yaşıyor bugün. Osmanlının güçsüz olduğu zamandaki filmin aynı yaşanıyor İspanya’da. Katalonya bölgesi bağımsızlık bayrağını açtı. Yaşlı ve hasta Avrupa en kısa zamanda iyileşip ayağa kalkmazsa Katalonya’yı başkalarının takip etmesi kaçınılmaz görünüyor. Buraya kadar film çok tanıdık ama tuhaf değil. Biz Türk Milleti olarak bu filmi defalarca izledik. Bu filmin devamındaki sahneler oldukça tehlikeli. Avrupa’nın ileriki sahneleri yaşamaya gerçekten niyeti yoksa bir an önce toparlanması gerekiyor. Aksi takdirde hortlayan yabancı düşmanlığı ilerleyecek, köklü bir tarihi geçmişi olmayan iç barışı tehlikeye girecek, sonu iki asır önce “Hasta adam” lakabını taktıkları Osmanlıdan çok daha kötü ve acıklı olacaktır.
Bugün, Avrupa’da yükselen tansiyonu, çıkan ateşi, böyle bir tehlikenin habercisi olarak algılamak gerekiyor.Bu durumu ileri görüşlü Avrupa liderleri görüyor ve yüksek sesle dile getirmekten kendilerini alamıyorlar. Ancak herkesin çözüm önerisi taban tabana zıt. Çözüm önerileri değişik, tartışmalar farklı. Avrupa’daki kriz bu tartışmaların ötesinde ve daha derin. Avrupa birliğinin lokomotifi durumundaki ülkeler, kendi halkının kaybettiği refahı görmezden gelerek Yunanistan, İtalya, İspanya, Güney Kıbrıs gibi ülkelerin mali sorunlarını çözmeye yanaşmıyor.
Şüphesiz Avrupa’da krizin derinleşmesi, insanların işsiz kalması, durumun her geçen gün daha da kötüye gitmesi, kuyrukların oluşması, intiharların artması, toplumsal huzurun bozulması kimsenin istemeyeceği bir şeydir. Burada krizin büyümesi durumunda, sorun Avrupa ile sınırlı kalmayacak, bölgede ve dünyada onarılmayacak kadar derin yaralar açacaktır.
Bu korkunç senaryonun gerçekleşmemesi için Avrupa Birliği, Türkiye’nin birliğe katılımını gecikmeden gerçekleştirmelidir. Böyle yaparsa Avrupa’daki krizin ateşi düşecek, kalp atışları normale yaklaşacak, daha sağlıklı kararlar alacak ve çözümler üretecektir.