ABD’nin baskıları ve yürütülen gizli görüşmeler sonucu Kıbrıs’la ilgili süreç devam ediyor..
Aslında Washington yönetiminin bu konuda inisiyatifi ele almasındaki neden, Doğu Akdeniz’deki doğal gaz yatakları…
İsrail de boş durmayarak bir ABD şirketiyle bölgede büyük yatırımlar yaptı ve çıkaracağı doğal gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya pazarlamanın yollarını arıyor.
Rum Yönetimi de tartışmalı alanlarda Avrupa ve Amerikan şirketlerini kullanarak araştırmalarını sürdürüyor.
Bu durumda parsayı İsrail, ABD ve Avrupa Birliği toplayacak..
Bölgede bulunan doğal gaz yataklarından hem Türkiye hem de Rum kesimi yararlanacak.
Doğal gaz ekonomik krizde olan Rum kesimini de bir şekilde rahatlatmış olacak.
Peki soru şu; Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge’yi (MEB) ve bölgedeki hakları ne olacak?
Önemli olan da bu..
Ancak bu soruya kimse yanıt vermiyor.
AB, İsrail ve ABD kendi stratejik ve ekonomik çıkarları için Türkiye ve KKTC’yi sıkıştırıyor.
Türkiye’nin ekonomik kaynaklarına ulaşımı engellenmek isteniyor.
Ancak gerçek şu ki, İsrail, ABD ve Avrupa Birliği Türkiye ve KKTC’nin sırtından pazarlık yapıyor.
Bir başka ifadeyle, parsayı ABD, İsrail ve AB toplarken, tavizi de Türkiye ve KKTC mi verecek soruları soruluyor.
Burada Türkiye ve KKTC’nin dik durması gerekiyor.
KKTC ve Türkiye, ekonomik ve psikolojk savaşa direnmeli.
KKTC’nin ortadan kaldırılması engellenmeli.
KKTC’nin ortadan kaldırılması demek, Türk toplumunun azınlık durumuna düşürülmesi demektir.
Dolayısıyla bunun sonucunda da Kıbrıs’ın tamamen kaybedilmesi demektir.
Türkiye’nin Anadolu’ya hapsedilmesi demektir.
Türkiye ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki haklarının ve çıkarlarının savunulamaması demektir.
Bu nedenle çok dikkat edilmesi gerekir.