Arada bir dışarda bir şeyler atıştırmayı severim... Öğle yemeği için Özel'le eve yakın bir yere gidiyoruz...
Hem sohbet edip hem yerken arkama dönüyorum... Bir çift mavi gözle karşılaşıyorum... Ağlayan bir çift kocaman mavi göz... Siliyor ama tekrar akıveriyor...
On üç on dört yaşlarında bir kız... Ailenin en büyük çocuğu... Kendinden küçük bir kız ve bir erkek kardeşi daha var... Bir de anne... Hepsi mavi gözlü...
Gözyaşlarını gördüm ya! Yediğim boğazımdan aşağı gitmiyor... Diğerleri yiyor onun önü boş... Ağlıyor...
Kendimce bir sürü senaryolar üretiyorum... İkide bir arkama dönüp bakıyorum... Neyse ki annenin arkası dönük... Beni görmüyor...
Dayanamıyorum, kalkıyorum. Özel'e ' Ben konuşmaya gidiyorum.' diyorum...
Bir solukta masalarındayım.
' Afiyet olsun, bu güzel gözlü kız niçin ağlıyor? ' diye soruyorum...
Lefke tarafında yaşayan bir aile... Anne, tatili fırsat sayıp çocuklarını Girne'ye gezmeye getirmiş. Yemeği nerde yesek deyince abla ile erkek kardeş anlaşamamışlar... Anne de ikisinin dediğini de yapmamış başka bir yere getirmiş onları...
Kendimi tanıtıyorum... Anneyi bu kararından dolayı kutluyorum...
Buluğ çağındaki kızımıza sarılıp ' Lütfen yemeğini ye, bak sen ağlarken ben üzüldüm... Bir gün okuluna geleceğim...' diyerek ayrılıyorum...
Şimdi içim rahat... Biz anneler, çocukları ağlarken onlarla ağlayanlardanız...
Ah! Benim yufka yüreğim...
SEN BANA DOKUNUNCA
uyanır içimin kelebekleri
durmadan kanat çırpar
bahara durur akasyalar
sen bana dokununca...
fırtınaları diner denizlerin
limanına demir atarım usulca
içimin şarkısı başlar
sen bana dokununca...
yıldıza keser gökyüzü
ay utanır saklanır buluta
içim aydınlanır bakışlarından
sen bana dokununca...
Ayşe TURAL
YÜREĞİNİZE DOKUNMAK...
Biz sanatçılar, özellikle yazarlar/sözcüklerin kuyumcuları/ büyülü sözcükleri bulup çıkarmakta, onları kullanmakta ustayız gerçekten...
Doğru seçilmiş sözcükler, okuyucunun beyninde ve yüreğinde daha bir anlam kazanır. Canlanırlar adeta... Sanki ete kemiğe bürünür, daha bir görünür olurlar...
Okuyucu, sizden beklediklerini bulduğu anda, mesajlarınız ona ÖZEL, sadece onun için yazılmış sanısını verdiği anda amacınıza ulaşmış olursunuz...
PAYLAŞMA
Gel
Seninle bölüşelim her şeyi
Denizler senin olsun
Köpüklerini bana ver...
Güneşi al
Yaksın kavursun seni
Aşkım gibi...
Ayın sularında ben yıkanırım
Günler senin
Geceler benim olsun
Senli düşlerimle beraber...
Sonunda
Kalbim senin olsun
Aşkın benimle kalsın...
Ayşe TURAL
ÇOCUKLUĞUNUZU BİLEN BİRİ....
Telefondaki ses oldukça yaşlı... Buna karşın tatlı, neşeli ve sevecen...
Çocukluğumun Saadet Ablası... Evimizin bitişiğinde oturan, dikiş diken, terzi Saadet Abla... Halil'in annesi... Eşi berber… Bazen öğle yemeğini dükkanına sefertası içinde götürüverdiğim...
Saadet Abla ben hercai menekşelerimi, kokulu karanfillerimi sularken makinasının başından kalkmadan şen şakrak sesiyle laf atar pencereden...
Bugün de biraz yorgun sesiyle yıllar öncesine götürüyor beni...
Küçücük ama pek düzenli dikiş odasında rengarenk kumaş parçaları beni renkli düşlere taşırdı.. Kadifeler, danteller, satenler, yanardöner taftalar... Aralarına karışmış papatya desenli basmalar...
Marifetli elleriyle makası tutuşu, çabuk çabuk ayaklı makinaya basışı... Tıkır tıkır kumaşın üzerinde kayan Lorel Hardi ayaklar...
Biraz sonra kaynayan tencereden yapraklarına sarılıp tuzlanarak elime tutuşturulacak olan sütlü mısırın kokusu...
Ah ah!
Çocukluğumun hayal dünyasına gökkuşakları serpen güzel insanlar...
ÖZGÜRLÜK
Ben
Uçsuz bucaksız ovaları
Severim
Koşan atları bir de...
Ruhumun kanatlarının biri
Yeryüzünde
Diğeri güneşe değdi değecek...
Bakışının bulutlarını sürme yüzüme
Sakın
Yağmurlar yağdırma ellerime...
Ayşe TURAL
KİMİNLE BİRLİKTEYSEK...
Okuduklarımdan ve hayattan öğrendiklerimden yola çıkarak şöyle düşünüyorum:
Yaşam ve ilişkiler alabildiğine karmaşık ya da olabildiğince yalın... Aslında onu karmaşıklaştıran yine biziz, diye düşünenlerdenim ben...
Hayatımıza kıyısından köşesinden adım atan ya da balıklama dalıverenler bizi serseme çeviriyor... Farkına varıncaya kadar atı alan Üsküdar'ı geçmiş oluyor... Yani olanlar oluyor... O, bizi değiştiriyor...
Yakınmıyorum, sadece gözünüzü açmak istiyorum. Hayatımıza kim girerse o, bizi derinden etkiliyor, çarpılıyoruz yani... En babayiğitlerimiz bile kendi payına düşeni alıyor...
O kişiye göre şekilleniyoruz... Özelliklerimiz çoğalıyor. Karşımızdaki zeki, esprili ya da şakacıysa o yönümüz gelişiyor... Başarılı, hırslı ve mantıklıysa onun gibi düşünmeye başlıyoruz...
Karşımızdakiyle dans ederken (hayatı paylaşırken) adımlarımız ona uyuyor... Uyumlu dans etmenin kuralı da bu olsa gerek değil mi?
NE KADAR
Daha
Ne kadar sürecek
Sana olan tutkunluğum...
Daha kaç gece uykusuz kalıp
Kalp atışlarımı dinleyeceğim...
Dolunaylarda sıkıntılı
Dolunaylarda sancılı...
Bir taraftan
Diğer tarafa dönüp
Seni düşüneceğim...
Ayşe TURAL
KORKAKSINIZ
Yaşamınızda yeni adımlar atmaya korkuyorsunuz mesela...
Tıpkı kabuğundan çıkmadan etrafı gözleyen kaplumbağa gibi...
Yeni insanlara elinizi uzatmaya çekiniyorsunuz...
Hatta ödünüz kopuyor...
Size göre herkes tehlikeli...
Art niyetli...
Sizden yararlanmayı düşünüyor...
Allah aşkına siz kendinizi ne zannediyorsunuz?
Yaşıyor musunuz yani?
Ot gibi...
Hani kıyıya bağlanmış tekneler gibi...
İçinizi çeke çeke enginlere bakacaksınız ve o sahilde çürümeye mahkumsunuz...
Yaşamak cesur yüreklilerin işidir...
Risk almayanlar kaybetmeye mahkumdur ...
OLSANIZ/ OLUVERSENİZ
hani benim için
hatırım için
bu akşam
nisan olsanız, diyorum
oluverseniz...
taksanız/ takıştırsanız
kırmızı rujlar sürseniz
bahar gibi açılıp saçılsanız hani...
gelmeleriniz/ gitmeleriniz
küstüm çiçekleri gibi
nazınız niyazınız olsa...
benim için
güzel hatırım için
kasım ya da aralık olsanız
oluverseniz...
güz yaprakları misali
süzülse gözyaşlarınız
dökülse ellerinize...
bir gece vakti
ipeklere sarınsanız
inerken merdivenlerde
gül kokunuz kalsa
diyorum...
sizi uğurlarken geçmişe
elvedalarınızda
iç çekişlerinizde
ben de olsam, diyorum...
Ayşe TURAL
BİR KAHVE ÖYKÜSÜ
Padişahlık zamanında,
Saraydan çıkan bazı saray erkanı tebdil-i kıyafetle halk arasına karışırlarmış...
Halk kahvelerinde oturup kahve içerlermiş..
Kahve geç kalırsa:
' kahvenin karasından
Çekinmem parasından
Mecidiye şırak şırak
Nerde kaldı parlak çırak'
Kendilerinin kim olduğunu hissettirmek için de bu dörtlüğü söylerlermiş...
(Sabriye Sabancı'dan derlenmiştir..
AŞK
Dudakların GİT derken
kalbinin
N'olur KAL
deyişidir...
Ayşe TURAL
BİR GELMEYE MERAKLISIN BİR DE GİTMEYE...
Bizde çok kullanılan bir sözdür bu... Hemen heveslenen ama nedense onu elde ettikten sonra bıkıveren insanlar için kullanılır... Kısacası ayrangönüllüler için...
Hayatın her alanında yakalarsınız onları, özellikle de ikili ilişkilerde...
Sizinle tanışmak, size yakın olmak için yapmadıkları kalmaz. Hatta aşklarından ölürler... Biraz zaman geçince onlar için cazibenizi kaybedersiniz/ aşkları saman alevi gibidir.../ arkalarını dönüp giderler...
Aynı şey arkadaşlıkları için de geçerlidir. Işleri düşünce sizden iyisi yoktur. Etrafınızda pervane olurlar... Çıkarları tamamlanınca da arkalarına bile bakmadan toz olurlar... Ta ki yeni bir duruma kadar...
Böylelerini iyi tanıyın ve ilk fırsatta yaşam çemberinizin dışına çıkarın...
Sevgiyle ve mutlulukla efendim...
İSTERİM…
çatıları güneş
pencereleri deniz kokan evler...
duvarlarından hanımeli sarkan
çocuk kahkahaları taşan bahçeler...
mutlu mesut kadınlar
dost bakışlı erkekler
isterim...
Ayşe TURAL
HAYAT BİR SERÜVENSE...
Yeterince birbirine benzeyen günler mi yaşıyorsunuz? O zaman arkanıza yaslanın ve gözlerinizi kapatın...
Şu anda nerde olmak isterdiniz?
Yaşamınız boyunca bir kerecik olsun, saatlerce yürüyerek bir dağın zirvesine ulaştınız mı?
Ulaşmış olanlar, o inanılmaz hazzı hatırlayacaklar... Pek az kişinin yapabildiğini yapmış olmak mutluluğu az şey midir?
Zaman zaman alıştığınız çevreden, dar kalıplardan çıkınız. Kendinize hiç görmediğiniz yerleri görme, tanıma dürtüsü veren SERÜVEN duygusunu yaşama fırsatı tanıyınız...
Bakın o zaman yüreğinizin nasıl da hafiflediğini göreceksiniz...
Güzel bir gün dileğiyle...
SEN BENİ ÖPÜYORSUN
Sen beni öpüyorsun
İçimde güvercinler kanat çırpıyor
Sen beni öpüyorsun
Mutluluk eksik olmuyor yüzümde
Gelip yerleşiyor
Ta içime...
Umutlar enginine
Yol alıyor yüreğim...
Ayşe Tural
CANLAN BİRAZ... KIMILDA...
Canınızın hiçbir şey istemediği bir günde olursunuz bazen... Miskinlik çöker üstünüze... İçinizden bir şey yapmak gelmez ya hani!
Kalkın, güzel bir duş alın... Dolaptan çoktandır giymediğiniz, cıvıl cıvıl renkli ve ince bir elbise çıkarın...
Giyin...
Aynanın karşısına geçip hafif bir makyaj yapın... Bu arada neşeli bir şarkı mırıldanmayı unutmayın...
Topuklu ayakkabılarınızı giyip tıkır tıkır yürüyün...
O ses sizi neşelendirecek...
Çantanızı alıp çıkın...
Vitrinlere bakın...
Şu şapka size çok yakışır...
Hemen alın takın...
Yoruldunuz...
Hoş bir kafe bulup oturun...
Kahvenizi yudumlarken gülümseyin... Yan masadakilerle gözgöze gelirseniz hafifçe başınızı eğerek selamlayın...
Başınızı masmavi gökyüzüne kaldırın...
İçinizden şükredin yaşadığınıza...
Sağlıklısınız...
Yürüyorsunuz...
Konuşuyorsunuz...
İşitebiliyorsunuz...
Ne mutlu deyin...
Yaşasın HAYAT deyin...
NAR ÇİÇEKLERİ
sevgim
nar çiçekleri
saçına tak
dudakların kıskansın...
bir avuç, bir avuç daha fırlattım
gökyüzüne...
kuş olup uçtular
birazını da toprağa serptim
GÜL olup açtılar...
Ayşe TURAL
Kendimizi tanıdıkça ÖZGÜRLEŞİRİZ...
Sorguladıkça hayatı, niçin, neden, nasıl dedikçe bir karmaşa yaşadığımızı sanırız...
Tam da o noktada, kafamızdaki yumaklar çözülmeye başlar...
Düşünmek, farkındalığımızı artıran ilk adımdır...
GÜLEN GÖZLER
Hayata gülen gözlerle bakanlar, küçük şeyleri kendilerine dert etmeyenler, yaşam sahnesinde hem daha uzun kalırlar hem de daha mutlu olurlar...
Ayşe TURAL