İş hayatına yeni başlayan birisinin, işyerine gittiği zaman ilk gün heyecanı tarifi mümkün olmayan bir başka duygudur. İşe başladınız, görev yeriniz özel sektör ise hangi görevleri ifa edeceğiniz tarafınıza işveren tarafından bildirilir. Kamu görevi ise zaten tayininizde, görev yetki sorumluluk dahil maaş bareminiz vardır. Bu atama tarafınıza yazılı olarak bildirilir, kabul edip etmediğinize dair imzalı yazınızı alırlar ve göreve başlarsınız. Kamu kurum ve kuruluşlarındaki özlük hakları her ne kadar kamu görevlileri yasasına uygun olsa da bazı özellikli mesleklerin kendi adlarına, özel yasalarında çalışma koşulları belirtilendir. Mesela öğretmenler yasası gibi. Çalışma ortamına giren kişinin bir de sendikalar ile buluşması vardır ki önemli olan, bu tanışıklıkta, işyerinde mevcut sendika varsa o sendikaya üyelik konusunu iş yeri temsilcisi halleder. Bizim zamanımızdaki toplu iş sözleşmeleri ile elde edilen mali ve sosyal Sendikal haklardan, sendikaya üye olanlar faydalanırdı. Peki Sendikalı olmak ne idi diye soranlara, işçiler için bir korunma şekildir, işverene karışı bir iş garantisi sahip olmak demektir diye de açıklanırdı. İşçiler ne kadar kendi aralarında sıkı bir birlik kurmuşlarsa, bu garanti hali o kadar sağlam olurdu. KKTC Sendikal faaliyetlere içerisinde hasbelkader bulunmuş olmanın bizlere büyük kazanımlar verdiği ayrı bir gerçektir. Öncelikle Gıda-Sen işyeri temsilcisi olup çalışanları örgütlemek sendikalaşmak ise ayrı bir deneyim. Sendika konusunda idari pozisyonlara ve karar alma mercilerine giriş de tecrübenin kendisi oluyor. Türk-Sen Merkez karar yönetim kurulunda olmak da öyle.. Sayın Necati Taşkın Federasyon Genel Başkanı olduğu sürede elim trafik kazasına kadarki görevler, örgütlenme hali yürütülmüştür. Halen de Aslan Bıçaklı tarafından görev başarılı bir şekilde yürütülmektedir. O korkunç trafik kazasında kaybettiğimiz Merhum sendikacılar Necati Taşkın, Erdoğan Sonsal ve Artemel Karal'ı rahmetle anıyoruz. Kazada ağır yaralan Gıda-Sen başkanı Ali Yusuf'u ve dün Lefkoşa'da karşılaşıp konuştuğum Mehmet Süleyman'ı da unutmamak gerek. Tabi ki Türk-Sen devamlılık arz eden yapısı ile bu gün de var olan bir federasyondur... Bunun yanında bildiğiniz Birçok başka sendikalar da üyelerine hizmet yarışı içerisindedir. Necati Taşkın Türk-Sen bünyesindeki tüm sendikalar ile son derece uyumlu olduğu kadar zamanın siyasi otoriteleri ile de işçi menfaatine son derece iyi geçinen, ama mesafeli davranan bir sendika lideri idi. Yönetimdeki sendikacı arkadaşlarının yurt dışı eğitimlerine de önem verdiği için Türkiye'de Türk-İş Başkanı Şevket Yılmaz ile sendikal bağlamda, ilişkileri yüksek düzeyde olup, bizleri de Ankara'da sendikal seminerlere gönderen eğiten bir başkandı. Taşkın, hükümetle olan ilişkilerinde ve işyeri toplu-İş sözleşmesi, işçi işveren uyuşmazlıklarında her daim, Çalışma Bakanlığını uzlaşıcı tutumu ile göreve çağıran bir görev adamıydı. O uyuşmazlıklarda zamanın Bakanı Özel Tahsin beyin de işçi işveren antlaşmalarında uzlaşmaya yatkın tutumları yadsınamaz. İdari yetkilerini konuyu hükümete izah ederek, kullandığını dün gibi hatırlayanlarız. O yıllara gitmişken bizim zamanımızın Türk-Sen Genel Sekreteri Lütfi Özter, Özay Andıç, ayrıca Sendikacı Hasan Değirmencioğlu, Önder Konuloğlu, Nihat Elmas, Hüseyin Alasya, Ekrem Sayılı, Ahmet Ötüken, Niyazi Düzgün gibi. Önemli isimlerin de telaffuzu yeri gelmişken yapılmalı. Bütün bunları yazı ile ifade ederken elbette sizlerin de hatırladığı isimler vardır. Hüseyin Curcioğlu, Altunay Fahri, Asaf Şentürk ve İbrahim Koreli’ler gibi… Bizler kendi işyerimizdeki görevimizi eksiksiz yapan ayrıca sendikal faaliyetlerde bulunabilen bir sendikacılık zihniyeti ile çalışma yapanlardık ..Bu gün ise profesyonel sendikacılık adı altında iş yerindeki kadrosunu muhafaza edip uhdesinde bulunduranların sendikacılık yaptığı günlerdeyiz. Eski ile yeni sendikal faaliyetler, sendikacılar karşılaştırması yapılsa bu günkü ortamın hiç de hoş olmadığını, inadına taktikler ile maksatlı faaliyetlerin bir kısım sendikalar tarafından tahammül sınırlarını zorlayıcı bir yöne kaydığını açıkça söyleyebiliriz. Ben söylerim kuyuya bir taş atarım isteyen çıkarsın zihniyeti ile faaliyetlerine zarar verildiğinin farkında olmadan ilerlemeleri nereye kadar olur onu zaman gösterecektir. Halbuki sendika, üyesinin birliğini etkin bir güce dönüştüren mekanizma olması gerekirken işçiler dışında devlet memurlarının da haklarında söz sahibi olmak adına zaman zaman bir takım sendikalar amaçtan uzaklaşmakta ve hedefe giderken toplum faydası düşünülmeden sendikacılığın özünden ödün verdikleri, sendikal faaliyetlere ciddi siyaset bulaştırıldığı gibi, Toplu -İş -Sözleşmelerinde eski yıllardaki, birinci madde olarak yer alan kafa ve kasa birlikteliğine dikkat edilmediği görülmektedir.