Hani derler ya; ”çok yaşayan değil çok gezen bilir”, doğrudur lakin dinlemesini bilen, karşısındakine değer veren, onların acısına ve sevincine ortak olanın öğreneceği çok şey vardır. Bizde o hesap hayatımızdan gelip geçen, iz bırakan birçok insanın gerçek hayat hikâyesini dinleyenler olduk. Bugün temas edeceğim, anlatacağım konu dikkatle dinlediğim kişinin, yalın anlatımındaki yaşadığı ve bir çok insanın üzerinde oldukça derin iz bırakan Bulgaristan'daki ASİMİLASYON VE ZORUNLU GÖÇ… Aynur'un “Adriana” olduğu günler… Aynur Bulgaristan'da doğmuş, altısı erkek ikisi kız olmak üzere sekiz kardeşten bir tanesi... 1999 yılında Türkiye'den Kıbrıs'a gelip, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Girne İlçesine yerleşmişlerdir. Aynur’u çeşitli vesilelerle 17 yıldan beridir tanıyorum. Sevgi dolu, sokak hayvanlarını kedileri, çok seven onları alabildiğince evine alan bir kişi... Uzun yıllar hiç sorma fırsatım olmamıştı, bu sefer “Kıbrıs'a neden geldiniz?” diye sordum. “Daha iyi bir hayat şartı için” derken, yılların yorgunluğu, evlatları için çalışmış olmanın harabiyeti gözlerinden okunuyordu. Yine de halinden memnun, temiz, tertipli ve sonsuz bir hoşgörüye sahip… Konuşmayı oldukça çok seven birisi… Konuşma arasında hayatındaki önemli olayları günlüğüne yazdığını söyledi. Hatta şiir bile yazarım diyordu… Başka neler yazıyorsun diye sorduğum zaman, özellikle kendisini, ailesini ve Bulgaristan halkını çok etkileyen unutulmaz ve gerçekten yaşadıklarını hiç duraksamadan anlatmaya başladı. Bulgarlar ona isim olarak Adriana adını vermişler.. Aynur 1962 yılında Bulgaristan'ın Kırcaali kasabasında doğmuş. Annesi ev hanımı, babası devlet emeklisi bir işçi... Kendisi de 1985 yılında yine işçi olan memleketlisi ile evleniyor. 100 TL'nin 47 Leva olduğu yıllarda aylık ücretleri 140 Levadır. Bu para ile Bulgaristan'da iyi bir hayat tarzları olduğunu, bedava sağlık hizmeti aldıklarını, her doğumda kadına iki yıl evde çocuğuna bakması için asgari ücretin verildiğini, kasabaya, her zaman sağlık taraması için gelen ekiplerin olduğunu, röntgen bile çekildiğini anlatırken, ikamet ettikleri Kırcaali'nin doğasının yemyeşil olduğunu, kışları çok soğuk karlı, yazları ise havasının serin geçtiğini özlemle sözlerine ilave ediyor…Bulgaristan'daki o zamanki rejimle İlgili olarak derin bir bilgiye sahip değil, ancak isimlerinin değiştirmek istendiğini, değiştirildiğini, dini inançlarına müdahale edildiğini söylüyor .. Bildiği ve hatırladıkları da var! Türkiye'de Anavatan Partisi olduğunu ve Turgut Özal adını biliyor. Bizler toplu olarak isimlerimizin değiştirilmesine karşı çıktık. Zorunlu göç kapsamında ilk Türkiye'ye gelen grupta yer aldık, derken o yılın 1989 senesi olduğunu da net hatırlıyor. Türkiye'de kapıdan girişte nasıl karşılandınız dediğim zaman sıcak bir karşılaşma oldu diyor. Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç eden 350.000 kişi olduğunu söylerken bir kısım kişilerin hasrete dayanamayıp geri dönüş yaptıklarını anlatıyor. İlk geçişte yanlarında sadece 5-6 valizleri olduğunu ,evlerini ev eşyalarını Bulgaristan'da bıraktıklarını üzüntü ile dile getiriyor.. Arkalarında bıraktıkları anne ve babalarının ise daha sonra sırası ile Türkiye'ye antlaşma çerçevesinde gönderildiklerini. Kırcaali'de evlerinin boş ve harap bir şekilde mülkiyetlerinde durmakta olduğunu ama bir gelirleri olmadığını üstelik halen vergi ödediklerini de anlattı. Türkiye’de vatandaşlık hakkı elde ettiklerini, devletin bir yıl süre ile kendilerine maaş bağladığını ve Bursa'ya yerleştiklerini söylüyor ,o zamanki hükümetin kooperatifler vasıtasıyla kendilerine 20 yıl vadeli borçla ev sahibi olma imkanı tanıdığını bu çerçevede kolaylıkla ev sahibi olduklarını da anlatıyor.. Bursa'da halen hem eşinin hem kendi ailesinin yaşadığını. Bursa'nın şimdiki halini de öve öve bitiremiyor. Hastanelerin son derece modern oluşlarından ve verdikleri hizmetten çok memnun... Ara sıra Bursa'ya gittiklerini söylerken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde ki hayatlarından memnuniyetlerini dile getiriyor. İnsanın karnının doyduğu yeri vatanları gibi sevdiklerini, savaşsız huzur içinde sağlıklı günlerde yaşadıklarını, bu toprağın kıymetinde olduklarını üstüne basa basa söylüyor. Kıbrıs'ta göç edip evini yerini bırakan Güney'den gelen kişileri çok iyi anladığını ifade eden Aynur bugüne kadar halledilmeyen Kıbrıs meselesinin bundan sonrada çözüleceğini inanmadığı gibi yeni göçlere de karşı. Adriana yani Aynur ailesiyle beraber Girne'de yaşamaktan mutludur. Kendine göre bir çevresi vardır. Arkadaşları vardır. Kıbrıs'ta yaşayan Bulgaristan Türkleri ile sık sık görüşmektir. Tek isteklerinin kendilerine de kolayca Kuzey Kıbrıs Türk Vatandaşlığının verilmesidir. Bu yönde duaları vardır. Ne diyebiliriz temennimiz KKTC yıllardır yaşayan Bulgaristan Türklerinin sorunlarının da bir şekilde aşılmasıdır.