Bayram geldi geçti...
Vakit oldu gözlerimiz yaşardı vakit oldu güldük...
Her gelen misafirin ailevi ilişkilerindeki ,hissiyatta buluşan anılar, tazelendi, gündem geçmişten bu güne bayram süresince,tatlı sohbetlerde tatlı yerken irdelendi...
Bayram tatilleri, evin içinde eskiye ait ne varsa, bulmak adına araştırma yapmaya zemin hazırlayan zamanı insana veriyor...
Belki bir dolabın köşesinde, belki, eski bir çekmecede, belki de evin tavan arasında belki de hiç bakmadığınız eski bir kütüphanenin raflarında bulduğunuz kağıtlarda okuduğunuz anılarda ansızın babanızı görürsünüz...
Benim babam deyip, satırlara baktığınız zaman vaktin geçtiğini dahi unutursunuz...
Ta ki kapının zili biz bayram ziyaretine geldik, dercesine tatlı tatlı çalıncaya kadar... Bu arada siz kağıtlarda yazılan ilginizi çeken ve okuduklarınızdan, okuyucularınız ile paylaşacağınız yazdıklarınızı noktalıyorsunuz...
Her zaman söylerim aile büyükleriniz hayatta iken onlar hakkında ne varsa öğrenmek için mutlaka onları sorguya çekiniz...
Onlar aranızdan ayrıldıkları vakit öğrenmediğiniz çok şeyin olduğunu eğer bir yere yazmışlarsa ancak bazı bilgileri öğrenip, onlarla konuşamadığınız zamanların acısını, kalbinizin derinliklerinde hissedersin... Benim babam, 1918 de Nergisli köyünde yani Yenağra'da doğmuş...
Anılarına bayram süresince göz gezdirdim...
Babasının ailesinin yani dedesinin Tarsus'tan geldiğini okuduğum zaman Lefkoşa'da bir gün evimizin kapısı çalındığında biz sizlerin akrabasıyız deyip Türkiye'den gelen misafirleri hayal meyal hatırladım... Babam köyünü tarif ederken o yıllarda köy nüfusunun 300 olduğunu köy içinden geçen yolun Doğusunda Rumlar'ın batısında Türklerin yerleşik olduklarını yazmış , Rumlar ile Türklerin köyde iyi geçindiklerini yazmayı da unutmamış, ancak dini ibadet yerlerinin, kahvelerinin ayrı olduğunu belirtirken o zamanlarda dahi müştereken Türkler ile Rumlar'ın ayni kahvelerde oturulmadığınının altını çizmiş...
Bunun Türk Rum karışık köylerinde de olmadığını belirtmiş...
Köyün Türklerinin mal zengini olduğunu,Türklerin yanında çalışan Rumlar olduğunu dülgerlik dışındaki mesleklerde demircilik, kunduracılık, değirmencilik ve terzilik mesleklerinde Türklerin üstün olduğunu belirtmiştir...
O zamanlarda kahveye gelen gazetelerin yoğun ilgi çektiğini ve okunduğunu, tavla oynandığını hatta köyde 'Öğrenci Okutma Derneği ' olduğunu bu derneğin kendisine de yardım yaptığını öğrenmiş olduk... Köye ulaşımın trenle yapıldığı günleri yaşamış...
Köyde, efendiler, beyler ve ağalar olduğunu, isimler önünde ünvanların yer aldığını örnekleri ile yazmış. Bakkal Derviş Efendinin muhtar ve zengin olduğu, Hakkı Efendinin kadılık yaptığını ,köyün zenginler arasında olduğunu ,Tahir Efendinin imam olduğunu, Dedezade Asım beyin tüccarlık yaptığını,tahsildarın Şükrü bey,köy bekçisin Ali bey, Galip beyin öğretmen, Demirci Fadıl bey olduğu ,terzinin Mustafa bey gibi birçok ismi satırlarında ,nakledrken köyde Kahveci Cahit'in ilk yenilikleri kahvesine getirdiğini ,diğer köylerde yokken en modern gramofonda köyün akşam serininde, Münir Nurettin Selçuk ve Safiye Aylanın plaklarından yükselen şarkıların dinlendiğini dahi yazan benim babam Hüseyin Özdemir...
Ve zaman zaman ben size bu anıların yapraklarındaki satırları iletecek kızı...
Mağusa'nın Nergisli köyünden nerelere gelindiğini, neler yaşandığını, babamın silik el yazısını, kağıtlarından, okuyup sizlerle paylaşacağım ...
Bayram geçti önümüzde nice bayramlar var... Yeter ki sevgi saygı ve sağlık olsun... Ne demiş Şems-i Tebriz'i 'Şeriat der ki: Seninki senin, benimki benim. Tarikat der ki: Seninki senin, benimki de senin. Marifet der ki: Ne benimki var ne seninki. Hakikat der ki: Ne sen varsın, ne ben.'