Tren çoktan kaçtı

Bir devletin kendini savunması meşrudur. Bu savunma ister dış düşmana karşı 'savaş' şeklinde yapılsın, ister devlete başkaldıran veya devleti kabul etmeyen içten kaynaklanan unsurlara karşı yapılsın, her şart altında hem ulusal hem de uluslararası normlara uygun yürütülmek zorundadır.

Bir devletin kendini savunması meşrudur. Bu savunma ister dış düşmana karşı 'savaş' şeklinde yapılsın, ister devlete başkaldıran veya devleti kabul etmeyen içten kaynaklanan unsurlara karşı yapılsın, her şart altında hem ulusal hem de uluslararası normlara uygun yürütülmek zorundadır. Eğer bu zorunluluk yerine getirilmez ise meşru savunma hakkı gayrimeşru haline dönüşebilir.
İsrail devletinin kendini koruma hakkını kullanırken devlet terörünü kabul edilebilir görmesi nasıl kabul edilemez ve meşruiyetten yoksun bir davranış ise, ister siyasi parti, ister yasa dışı örgütlenme, isterse münferit kişilere yönelik olsun anti-terörizm tedbirleri, uygulamaları da meşruiyet çizgisinde yürütülmeli, haklı iken haksız olunacak davranışlardan kaçınılmalıdır.
Kimse kaşını kaldırmasın. Ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) avukatının bylock kullandığı iddiasıyla Gülen örgütü ile ilişkilendirilerek tutuklanması değil konumuz. Böyle bir gelişme Türkiye demokrasisi adına endişe verici olsa da, umarım kaldığı kadarıyla Türk yargısı bu ve benzer konuları kısa zamanda netliğe kavuşturacak, adalet tecelli edecektir. Bu beklentim inşallah fantezi olmaz.
Nasıl ki Fransa'da, Almanya'da, İngiltere'de ve hatta bu günlerde Başkan Donald Trump sayesinde ciddi demokrasi sıkıntıları çeken Amerika Birleşik Devletleri'nde şiddet içermediği sürece ayrılıkçı partiler olması 'normal' ancak 'ayrılıkçı eylemler' yasak ise, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de Hacıali'nin tavuk b.ku skandalını aşıp, varlığına yönelik tehditleri yasa dışı ilan etmelidir.
Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş demişti bir süre önce. 'Maaşlı sendikacılık sona erdirilecek' diye müjde vermişti. Ne oldu? Duvara tosladı herhalde o sözler. Başbakan da karşı çıkmayacağına göre böyle hayırlı bir işe, Türkiye mi taş koydu? Zannetmem.
Devlet memuru hem maaş alacak, hem iş yapmayacak hem de devletin her çıkarına ve hatta varlığına karşı çıkacak, devleti yıkma maçlı düşman gayretlerine istisnasız destek verecek, hatta komşu ülkede cumhurbaşkanının kontenjanından bir eğitim kurumunda yönetim kurulu üyesi olacak. Anlaşılacak, kabul edilebilecek bir iş mi?
Şimdi fırsatta istifade 'maaşını veren Türkiye'ye sövgülerde bulunduğu' ve sair saçmalıları seslendirmenin anlamı yok. Fikir özgürlüğüdür der geçeriz o işleri. Ama, kendi devletine bu kadar hıyanet içinde olunması kabul edilemez. Çok istiyor ise basar istifayı, karısını da istifa ettirir. Devletten alır okkalı emekli aylığını, geçer bir siyasi partiye, savunur fikirlerini siyasi platformlarda. Ama, zaten ağır aksak vaziyetteki ortaokul sistemini iki günde bir siyasi gösteri alanı haline getirmek kabul edilebilecek bir iş değil.
YKP mi nedir adı, var bir siyasi parti. İsteyen Rum uşağı der, isteyen 'Kıbrıslılık aşığı.' Fikirlerini de, siyasi duruşlarını da beğenmem. 'İki devletli çözüme karşıyız' demişler geçenlerde. 'İlle de federasyon' diyorlarmış. Metres olmaya razı adamlar, nikah falan dertleri yok. Kardeşim federasyonu istemesem de ben, çoğunluğun üzerinde uzlaşabileceği çözüm idrakiyle yıllardır şans tanımadık mı ki o olasılığa? Olmuyor. Rumlar ne iktidarı, egemenliği ne de adayı Kıbrıs Türküyle paylaşmak istemiyor. Tassos Papadopulos demişti ya bir zamanlar, adamların tek derdi Kıbrıs Türkünün osmosis yoluyla zaman içerisinde yok olabilecekleri bir çözüm. Bunu da Mustafa Akıncı bile ömrünü federasyon fikrine adayan bir siyasetçi bile kabul edemedi. Niye? Rumların federasyon diye sundukları aslında gasp ettikleri mevcut Kıbrıs Cumhuriyeti'ni birkaç federal öğeyle yenilemek, Kıbrıs Türkünü 'Kıbrıs ulusu' dedikleri Rum çoğunluğa 'Türk azınlığı' şeklinde yama etmek.
Dün her türlü öneriyi elinin tersiyle itip ne güç ne de egemenlik paylaşmaya hazır olmadığını net bir şekilde ortaya koyan Anastasiades, Rum halkının kendisini sürecin çökmesinden sorumlu tutup yeniden seçmeyeceği korkusuyla 'Antonia Guterres önerileri çerçevesinde görüşmelere tekrar başlamaya hazır olduğunu' tekrarlamaya başladı. Gerek Akıncı kendisine yalvarırken, gerekse Ankara 'Bu son federal Kıbrıs arayışı sürecidir. Fırsat kaçarsa boşuna tekrar kapıya gelme' itirazları yaparken duymazdan gelmedi mi? Süreci '0 asker, 0 garanti' gibi abes bir takıntıyla çökertmedi mi?
Crans Montana görüşmelerinden bu yana ne değişti ki süreç yeniden başlayacak... O tren çoktan kaçtı.
New York'ta BM Genel Kurulu sırasında genel sekreter her iki tarafın lideriyle ayrı ayrı görüşüp 'ne önerileri var' dinleyecek, Güvenlik Konseyi'ne raporunu ondan sonra verecekmiş. Anasytasiades kadırma amaçlı parlak sözlerini çoktan hazırlamış, 'Federasyon görüşmeye hazırım' demek üzere New York için valizini toplamaya başlamıştır bile. Akıncı da keza 'Bu iş buraya kadar' açıklamasından oldukça geriledi. Yine de 'Ne değişti de şimdi başarı sağlanacak? Rumlar mental bir değişikliğe gitmeden çözüm olmaz' farkındalığına varması güzel. Bakalım ne olacak? Tren çoktan kaçtı desek de, 50 yıldır bir şekilde bu istasyondan trenler gelip geçmesine ve hepsinin de kaçırılmasına artık alışmadık mı? Bir başka tren gelir, o da kaçırılır. Bu iş sürer gider. Ondan dolayı süreci boş verip KKTC'yi yeniden ve sağlam temeller üzerine inşa etmenin tam da zamanıdır.


Bu haber 1949 defa okunmuştur

:

:

:

: