Kadının üstlendiği görevler ağırdır... Kadın bir bakıma hayatın ağır işçisidir... Evli ise başka yükümlülükleri, bekâr ise başka sorumlulukları olan kadın, ev dışında bir yerde çalışmıyorsa, evli ise evinin işleri ile çocuğu varsa onların meşguliyeti derken evde geçen zamanının mesai saati ile uyuşmadığını, belki de daha çok çalıştığı gerçeği günlük yaşamında vardır...
Kadın evdeki görevlerinden arta kalan zamanını sosyal ve siyasi faaliyetlerine ayırandır... Kadın evli değilse yine evde ana, baba kardeş sorumlulukları var olandır...
Bizler yıllar öncesinin siyasi faaliyetlerinde bizzat parti üyeliği dışına yetkili kurullarda zaman mevhumu olmadan çalışmamıza etken, aile içerinde anne baba desteği ile çocuklarımızı güvendiğimiz ellerde bırakmanın rahatlığında oldu... Eski yıllarda evlenen çiftler yeni ev açma maliyetinden kurtulmak adına anne baba yanında kalmayı tercih ederlerdi... Mutfak masrafı, çocuk bakımı derken esaslı bir yardım, bütçelerine katkı olmaktaydı... Evlenen çift sadece yeni bir yatak odası takımı alıp diğer eşyaları ortak alanda kullananlar oluyordu...
Babam da anılarını 1997 yıllarında kaleme aldığı zaman bizler de çoluk çocuk evin içinde yaşıyorduk... Evde aile sayısına göre tadilat yapılmış oda sayısı artırılmıştı... Babamın daktilosu ile eğitimde altmış yıl dediği anılarını yazarken, daktilonun sesini sabaha yakın yastığımızda hissedenlerdik... Çoğu kez babam el yazısı ile notlarında düzeltme yapardı... O zamanlarda böyle elektronik eşyalar yoktu. Daktilolarda suret için iki kağıt arasına siyah veya mavi karbon kağıtları konurdu... Yazıları çoğaltmak için ise mumlu kâğıtlara daktilo ile yazılıyordu... Bu anıları yazmak sanki babamı rehabilite ediyor, emekliliğin, bir nevi masa başında geçen yılları oluyordu.
Babamın İngilizce bilmesi İngiliz döneminde imtihan geçme mecburiyeti ile işe alınma idi... Sonraları Almanca öğrendi. Çünkü Almanya'da doktor iki oğluna gittiği zaman çarşıda pazarda yabancı dil bilmek gerekir diyenlerdendi. Nedense Cuma günü onun yazılarında belki de hepimizin küçüklüğüne ait bir anı bulunur hazzı ile notlarını karıştırıyorum ve yazıyorum. Cuma günleri hep bu eski anıların o zamanki zihinde yer etmiş kişilerin hatırlanması ile onlara duyulan hürmetin, sevginin, saygının zikredilmesi bu güne hep ayrı bir huzur katan olmaktadır...
Zamanımızda sohbet yapılır ama eski yılların ve bilhassa 'Kardeş Ocağı ' lokalinde toplanan günlük gazeteleri, orda okuyan ve haberlerin esas kaynağında mütalaa yapmanın babam ve arkadaşlarına büyük keyif verdiğini biz çocuk kalbimizle hissedenlerdik... 1958’li yıllarda yaz günlerinin öğleden sonraları Enver'in kahve ve yol boyunca hasır iskemlelerde de ayni konuşmalar, yine öğretmenler ile kahve içerken yapılmakta idi. Bazen biz çocuklara da periskan denilen toz üzerine su dökülünce köpüren içecek ısmarlarlar o köpürme esnasında baloncukların yüzümüze çarpışından serinliğinden keyif alır, Resa Pastahanesi’nin kayık pastasını elimizde yiyerek yürür ve eve giderdik...
Yıllar geçti bu günlere geldik. Bugün, o zamanın birlikteliğinde geçen kahve kültürü şehirlerde yerini daha ziyade gençlere hitap eden cafelere bıraktıysa da anılarda hep eski yıllar var. Nasıl ki bir gün gelip cafeler de anılarda bahsedilir oluncaya kadar... Bu gün de yazıma babamın çok sevdiği yine Şems'in bir sözü ile bitiriyorum... “Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin? Öyleyse güzel bir şeye başla. Ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü her insan ölecek yaşta.” Hayat yaşandığı kadar, insanın vereceği karar içinde, kendi geleceğini belirleyendir... Seçimlere giderken istikrar için karar iradenizdir... 7 Ocak tarihine, bu günden itibaren 51 gün kalmıştır... Cuma günün bereketinde dualarımız sağlıklı düşünce için olsun...