Türkiye yılların en büyük ve önemli seçimini geride bırakmış yeni sistem şartlarında hükümetini kuracaktır. KKTC ise 24 Haziran geride kalmış. yerel seçimlerin sonucunda kazanan adaylar mazbatalarını almışlardır. Siyasetin nabzı hızlı olarak ülkemizde artarak devam edeceği göstergeleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Kasım ayında yapılacak çok adaylı bir UBP kurultayı olacağı varsayılmaktadır. 4'lü hükümetin yapamadığı icraatlar dışında iktidarını sürdürürken kabine, ev ödevi hazırlar gibi . Nerden buldun yasa tasarısını meclise sevk ettik, söz verdik çıkaracağız, dokunulmazlıkları kaldıracağız çalışmalarını yapmaktadırlar. Meclis tatilini Ekim ayına kadar uzun süreli tutmayacaklarını ifade ediyorlar,hadi nisabı sağlasınlar, Anayasada değişiklik yapıp bu konuları referanduma götürsünler,eleştirileri ortadan kaldırma yönünde hareket etsinler. Lakin gündemi yasa tasarısı taslakları ile güncelliyorlar. Öncelikle gözle görülür refahı ülke halkına bahşetsinler. Seçim bitmiş, geçim zamanı için kararlar üretsinler.Bu gün siyasete atıf, bu kadarı yeter diyelim ve ülkemizde adına kitaplar, makaleler yazılan bir 'Tavuri ' olduğunu bilerek bir zamanların Sülün Osman'ını sırası gelmişken tanıyanlara bir kez daha hatırlatma yapalım. İstanbul 'da kent meydanlarındaki saatleri, Galata Kulesini, şehir hatlarındaki vapurları yani kamu mallarını saf vatandaşlara satarak efsane haline gelen Osman'nın Galata Kulesini satarken yakalandığı zaman hapishanede 'Alınteri ile Yaşamak” konulu konferansta dediklerini bir tekrarlayalım. Ne diyor Sülün Osman “Benim dolandırdığım insanların aslında kendileri dolandırıcıydı.' ve anlatıyor; 'Yani bana yaklaşma, yakınlaşmalarının tek sebebi beni dolandırmak, kolay yoldan para kazanmaktı. Akşam vakti elimde on tane bilezikle geliyorum adamın önüne. Kuyumcunun kapısındayım, tabi geç vakit dükkân kapalı. Başlıyorum karımın hastalığını durumunun ağırlığını anlatmaya, acilen hemen bilezikleri bozdurmam gerektiğini, o an nöbetçi eczaneye gidip hastaneden istedikleri ilaçları almamın şart olduğunu söylüyorum falan. Hakiki olsalar bileziklerin fiyatı 1000 lira. Diyorum ki ilaçlar için 300 liraya ihtiyacım var. Paranın gerisi umurumda değil, yeter ki karım iyileşsin ameliyat için ilaçları yetiştireyim. Adam sabah kuyumcuya gidip bilezikleri 1000 liraya bozdurabileceğini ve hiç elini yormadan oturduğu yerden havadan 700 lira kazanacağını düşünmeye başlıyor. O arada benim ayakçı da ortaya çıkıyor pazarlığı kızıştırmak işi hızlandırmak için ve o almak istiyor bilezikleri. Telaşlanıyor adam kazanç imkânı kaybolacak, fırsat kaçacak diye. Hemen oracıkta 300 lirayı verip alıyor bilezikleri, ben de kayboluyorum ortalıktan. Adam ertesi sabah kuyumcuya gidip de bilezikleri bozdurmak istiyor ve sahte olduğunu öğrenince, dolandırıldım diye karakolda alıyor soluğu, şikayetçi oluyor dolandırıldım diye. Netice ben aranıyorum. Demiyorlar ki ona, be adam 1000 liralık bileziği 300 liraya almayı düşünürken aklın neredeydi? diye. Gayet açık ki, beni dolandırmayı düşünmüştü. Ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi dolandırmadım. Boşuna dememişler “Tamahkar ile sahtekar bir aradadır” diye…' Dikkatle okunduğu zaman çoğu hadiseye yerleştirilen bu düşünce tarzı günümüz olaylarına, ders nitelikli, tabi ki anlayana. Duamız kimseler ne tamahkar olsun ne de sahtekar! Ne demiş atalarımız 'Az yetmez, çok artmaz.'