Kendimi ayçiçeği tarlasının
çiftçisi gibi hissediyorum bazen...
Hayatın güllük gülistanlık olmadığının o kadar farkındayım ki!
Polyannacılık oynuyorum; onu da biliyorum. Hatta hepinizi bu oyuna çekiyorum.
Çocuklarına balık yediremeyen annenin, bayat ekmekleri yumurtaya bulayıp kızartması gibi, “ Haydi çocuklar balık- ekmekleriniz hazır!” diye sofraya çağıran anneye benzediğimi de biliyorum. 😥
Hayatın sıkıcı, bunaltıcı anlarından sizi kaçırmaya çalışıyorum. Zaten siz bunları biliyorsunuz, birebir yaşıyorsunuz. Bir de ben, üstüne TUZ ekmeyeyim, diyorum. Yaralarınız daha çok acımasın.
UMUT bizi hayata bağlayandır. YARINLARa koşmamızı sağlayandır.
Oturup beklemek yerine kalkıp koşmamızı,
SEVGİye sarılmamızı,
GÜZEL GÜNLERİ GÖRECEĞİMİZE inancımızı tazeler.
Güzel duyguları yüreklerinize sağlam ekmeliyim.
Herkesin bildiğini, hissettiğini yazsam UMUT, buhar olup uçuverir. 😥
Haydi şimdi, bu sabah doğan GÜNEŞe
dön yüzünü...
YENİ GÜN HOŞ GELDİN, diye haykır var gücünle...
HOŞ GELDİN...
Umudu, sevgiyi, güzellikleri getirdin bana...
Şükürler olsun...🙏🙏🙏
EY HAYAT
sabahına GÜNAYDINsız
başladığım günler için...
MERHABAsız geçen
saatlerim için...
SEVGİsiz geçen
yıllarım için...
SENDEN ÖZÜR DİLERİM...
Ayşe TURAL
KEŞKELERİNİZ KALMASIN
Aile kavramı gitgide küçülse de şükürler olsun ki, Kıbrıs'ta ve benim aile çevremde hala tüm zenginliğiyle sürüyor...
Yaşam denizinde çalkalansak da durulsak da her zaman birbirimize ihtiyacımız var... Anneler, babalar, kardeşler...
Biz aile olarak, fırsat buldukça çocuklarımızı, hatta torunlarımızı bir araya getirmekten keyif alıyoruz. İnanın torunların oyun çığlıkları hatta küsmeleri bile mutluluk veriyor insana...
Sanırım yaşamda aslolan en büyük değer, sahip olduklarınızın ve zaman zaman da olsa yanınızda olabilen yakınlarınızın varlığı... Değerini bilin...
Bir gün / apansız / ayrılırlarsa aranızdan, KEŞKELERİNİZ kalmasın geriye...
Saygıyla efendim...
ZAMANSIZ
eğer bir gün
gidersen...
ince bir söz
tatlı bir bakış bile
bırakmadan ardında...
o zaman
unutulmayı
hak etmişsin demektir...
Ayşe Tural
BAZEN
Saptamalarım beni şaşkına çevirir bazen...
Farkında mısınız, düşünce hızımız ışık hızına eş...
Bir şey yapıyorsunuz... Araba kullanıyorsunuz mesela. Yoldan geçen birine takılıyor gözünüz... Yürüyüşü ona ne kadar benziyor... Her kimse o...
Bir gülüş birini anımsatıyor... Vay canına... Tamamen aklınızdan çıkardığınız biri... Öyle bir gülüş ki sanki capcanlı karşınızda bir başkası... şaşırıyorsunuz...
Yemektesiniz... Ağzınızda lokmanızı çiğnerken nerden çıkageldiğini bilemediğiniz bir olay hatırlıyorsunuz... Boğazınız düğümleniyor... Bir türlü yutamıyorsunuz...
Bir anda yıllar öncesine gidiyorsunuz. Olmadık şeyler geliyor aklınıza.
Ne şaşırtıcı durumlar... İnsan denilen varlığın bence keşfedilmeyi bekleyen o kadar olağanüstü yanları var ki!
Hayran oluyorum...
Şaşırıyorum...
Seviniyorum...
Bazen de hüzünleniyorum...
AKDENİZ
Bir çigan müziği
Ruhumu alıp götürüyor
Uzak diyarlara...
Tuz kokulu kıyılar
Akdenizin mor salkımlı
Nar çiçekli sokakları...
Bayırlardan incecik buğulu bulutlar
Hep denize iner akşamları...
Bir kızın yasemin kokar saçları
Etekleri açılır hafiften
Yakasından içeri dalar
Çapkın rüzgarın eli...
Çatanalar, tekneler
Mavi, beyaz, kırmızı yelkenli
Yanık tenli kaptan
Ufukları gözler
Siperinde ellerinin
Çatlamış, yosun kokulu...
Özgürlüğe koşar yüreği
Alır alır da başını
Gider uzaklara
Martı kanadında sevileri....
Ayşe TURAL
ALIŞKANLIKLARIMIZ...
Montaigne, bir denemesinde çok hoş bir öykü anlatır...
“ Bir köylü kadın, bir danayı doğar doğmaz kucağına alıp sevmiş. Sonra bunu adet haline getirmiş. Her gün danayı kucağına alıp taşırmış. Buna o kadar alışmış ki, dana büyüyüp öküz olunca bile, onu kucağında taşıyabilmiş.'
Alışkanlıklarımız tıpkı öyküdeki gibi, farkına varmazsak eğer körü körüne bir ömür kucağımızda taşıdığımız gereksiz yüklerdir...
Günlük yaşamımızda , alışkanlık haline getirdiğimiz nice davranış biçimlerimiz vardır, kim bilir?
İyi alışkanlıklara sözümüz yok elbette: Temizlik, düzen, güzel davranışlar, zamanı iyi kullanma... Ancak kötü alışkanlıklarımızı fark edip bırakmayı deneyebiliriz...
Her türlü alışkanlık, küçük yaşta ediniliyor; büyüdükçe de bizimle büyüyor... En önemlisi de biz, bunları çevremizdeki büyüklerden öğreniyoruz.
' Rahatça yalan söyleyen bir baba, oğlu yalan söylediğinde küplere biniyor...
Doğruluk nutukları atanlar, iş başa düşünce kolayca AK'a KARA diyebiliyor, utanmadan... Sonra sonra daha büyükleri devreye giriyor...
Hırsızlık, yolsuzluk, her türlü yasa dışı işler... Batağa saplandıkça da bir türlü çıkılmıyor...
YALANLAR YENİ YALANLARI DOĞURUYOR ÇÜNKÜ...'
Gelin önce kendimize, sonra da çevremize DÜRÜST olmaya çalışalım... ÇOCUKLARIMIZIN HATIRINA...
ŞİİR OLUYOR
tan ağarırken
gün yaprağa değiyor
gülümsüyor çiçek
günaydına duruyor evren
şiir oluveriyor...
bir kırlangıç kanadı
ansızın dokununca buluta
nisan yağmurları yağıyor
ebemkuşaklarınca
gönlüm şiire boyanıyor...
bakışların dokununca tenime
al basıyor yanaklarımı
deli gibi çarpıyor kalbim
aşkınla sarhoş ruhum
derinden derine şiir kokuyor...
Ayşe TURAL
' BEN HER ŞEYİ BİLİRİM” edası...😄
Yaşamınızda bu türle sık sık karşılaşmışsınızdır.
Hem akıl sorarlar hem de yine bildiğini okurlar...
Eğer soruyorsan en azından bazı düşüncelere katılır ve uygularsın... Her şeyi bildiğine inanıyorsan o zaman sormayacaksın kardeşim...
Öğretmek söz konusu olduğunda, hemen öğretmenler (ve tabi ki kendim) aklıma gelir. Bu sıkıntıları en çok ÖĞRETMENLER yaşamıştır inanın.
Öğrenmek istemeyen, bu konuda ayak direyen, inat eden, sabit fikirlilerle çok karşılaşmışlardır...
Şu anda bu yazıyı okuyan pek çok öğretmenimin kafasını salladığını görür gibiyim...
Toplumlarda BİLMEDİĞİNİ BİLMEYEN o kadar çok insan var ki!
Okumuş cahil misali...
Oysa gelişmenin ve ilerlemenin tek yolu neleri bilmediğimizi fark etmek ve eksiğimizi severek tamamlamaktır...
Hani halk arasında pek sık tekrarlanan bir öykü vardır:
' Deneyimli kadın, yeni evlenen komşusuna incitmeden öğretmek adına, her gün yapacağı yemeği tarif edermiş.
Yarın fasulye pişireceğim. Fasulyeleri geceden ıslatırım.... diye başlarmış anlatmaya...Taze gelin de, o anlatırken hep BİLİRİM BİLİRİM dermiş.
Bir gün kadının canı sıkılmış, ' Dur ben sana bir oyun oynayayım da gör...' demiş.
Yaprak dolmasını nasıl yaptığını anlatmış... Anlatmış ama en sonunda da yaprakları iplikle bağladığını da eklemiş... Sonuç malum... Gelin sofraya iplikli dolmalar koymuş...
İnsanoğlu, öğrenmeyi sevmeli... Çocuk yaşlarda başlar bu eğitim.
Ne iş yaparsanız yapın, onu keyifle, neşeyle, mutlulukla yapın... Ki sizi gören çocuklarınız da aynı keyfi tatsın...
Bence en büyük erdem neleri bilmediğinizi kabul etmek ve hemen öğrenmeye başlamaktır...
Öğrendikçe hayatın içinde yer alırsınız, dışlanmazsınız...
Sevgiyle kalın...
MUTLU HAFTA SONLARINIZ OLSUN...