Yeni yerler keşfetmeye bayiliyorum...

Akdeniz’e tepeden bakan bir terasta Girne havasını solumak... Kale’ye karşı bir demli çay içmek mesela...

Akdeniz’e tepeden bakan bir terasta Girne havasını solumak... Kale’ye karşı bir demli çay içmek mesela...

Rüzgar saçlarınızı savururken EDİP CANSEVER okumak...

Huzurla, mutlulukla mavilere dalmak...
Bilseniz ne güzel...

En önemlisi de tenhalığınıza çekilecek köşeler bulabilmeniz...

LİMOS tam bana göre... Şömine yandığında orada olacağım mutlaka...

AŞKIN YAĞMURUNDA ISLANMAK...

Unutmayın!
BİR AŞKI, bir kitabı yeniden okur, bir filmi tekrar seyreder gibi YENİDEN yaşayamazsınız...

HER YENİ AŞK...
Bir başka şehre, bir başka ülkeye gitmek gibidir.
Yeni bir eve taşınmak gibidir, mesela...
Ya da bir MEVSİMden diğer mevsime geçmektir.
Bu nedenle başlangıçta yadırganır...

İşin doğrusu:
AŞKIN YAĞMURUNDA ISLANMAYI HAK ETMEK GEREKİR...

AŞK ACITIYOR

sevmek
delice ve tutkulu...
damla damla süzülür
çöreklenir acılar
yüreğin en derinine...

ayrılıkları öğrenmek güçtür
her derste...
sıkışır yüreğin
titrer gönül telin...

aşk acıtır
bir vurgundur
okyanusların en derininde...

elvedalar nedense
her aşkta bir defadır
biletler tek gidişe kesilir...

aslında sen
dönüş ülkem olmalıydın
tam da öğrendiğimde
sensiz düşünmeyi...

yüreğimin kırlangıç kanatları
çoktan kırılmış...
aşk inadına acıtıyor
ayrılık varsa...

AYŞE TURAL

SORULAR ve
HAYAT

Daha ilkokula başlar başlamaz öğreniriz özne ve yüklemi...

Yüklem eylemdir, oluştur, harekettir... Öznesi de her zaman onu yapandır...

Ardından sorular sordurur öğretmen...
Neyi?
Kimi?
Nereye- nerede- nereden?
Kime- kimde- kimden?
Nasıl?
Ne zaman?
Ne kadar
Niçin?
Ne ile?
Kim ile?

Aslında HAYATIN formülüdür...

Her ne yapmaya kalkışırsanız kendinize bunları sorun...

Cevaplar NETse korkmayın!

Teşekkürler ÖĞRETMENİM...

GÜNCELLEME

bir söyleşi
suskun bir söyleşi hem de
bol hüzünlü bir suskun söyleşi
dünleri güncelleme adına...

gelin önce
sözün mührünü çözelim
bir güzel...
bir dost selamı alalım
dünlerden...

bulabilirsek eğer
ruhumuzdan
bir de kopya çekerek başlayabiliriz
siyah- beyaz olsun ama
biraz da gri...

yaşam sınavınızda
ne zaman sınıfta kalmıştınız
yoksa geçer not muydu
hatırladıklarınız...

gidenin ardından
bakakalmaktır öylecene
hele de giden
durduramadığınız zamansa eğer...
Ayşe TURAL

ÇOK KI-ZI-YO-RUM
HEM DE ÇOOOOK...

Aklım almıyor veeee çok kızıyorum...
Kime mi?
Bebekleri hava alsın diye / sözüm ona / çarşıya, sokağa çıkaranlara...

Kalabalıklara alışsın, bakınsın diye.. Oyalansın, neşelensin diye...

Ana caddede, tıklım tıkış yerlerde, çocuğunuzu egzoz dumanlarına boğa boğa, zehirleyerek bebek arabasında dolaştırdığınızda, onlara hava aldırdığınızı mı sanıyorsunuz?

Öyle zannediyorsanız çok APTALSINIZ...

Yanınızdan on dakikada 40- 50 araba geçiyor en az... Her arabanın egzozu zehir saçıyor, üflüyor çocuğunuza...

Ve siz güle konuşa giderken, bebeğinizin pırıl pırıl ciğerlerini her nefes alışında KARBONMONOKSİT gazı ile dolduruyorsunuz...

Hani birinizi yolda durdursam, desem ki “ Siz çocuğunuzu hiç sevmiyorsunuz...”

Eminim “ Kadın deli mi ne? “ diye aklınızdan geçirirsiniz...

Sizin yaptığınız akıl işi mi peki?
Çocuğunuza iyi bakıyor musunuz, deseler mesela... Yediğinden, içtiğinden, bezinden, sütüne varıncaya kadar markalarsınız...

Çocuğunuzu hiç olmazsa babası / siz / ya da yanınızda her kim varsa kucağında taşısın. Uygun yere gelince koyun arabaya...

Çocuğunuz, canınız...
Kıymetliniz...
Bir taneniz...

Öyle mi?
Emin misiniz?

Bence onları ağaçların, çiçeklerin olduğu, kuşların ötüştüğü parklara, deniz kenarlarına götürün...

Ha bir şey daha var. AÇIK HAVA nasıl olsa deyip yanlarında püfür püfür SİGARA içmeyin...

Açık havada da olsa yanımdan dumanını savura savura geçen sorumsuzlardan NEFRET EDİYORUM...

UMUT

umutlar
salkım saçak
söğüt dalında...

saçlarımı yıkasam mı
gönlünün ırmağında...
Ayşe TURAL

BİR BARDAK LİMONATA İSTER MİSİNİZ?

Çanakkale’deyim… Güneşli ve pırıl pırıl bir gün… Geniş yaya kaldırımdaki ağaçlar başımın üstünde gölge…

Bu şehri çok seviyorum. Denizden esen hafif rüzgar içimi ferahlatıyor. Sevgiyle etrafıma bakınarak yürüyorum…

Burayı görmediğim zamanlar için güzellikleri belleğime yerleştirmeliyim. Apartman girişleri bile güllerle, çiçeklerle bezeli…

Huzur dolu bir yerdir Çanakkale… Deniziyle, insanıyla… Sakindir, sizi bunaltmaz…

Kafelerle dolu sahile ineceğim birazdan... Şimdiden her yer hareketlenmeye başlamış bile. Akşama doğru iğne atsan yere düşmez… Turizm mevsimi açılmış çoktan…

Evden çiçekçiye doğru yürüyorum. Yarın anneler günü… Annemin çiçeklerini bugünden seçmeliyim ki yarına hazır olsun.

Anneciğim yıllardır bana hasret… Ben de büyük oğlum Barçın’a… Yaşamın döngüsü bu…

Kabullenirseniz mutlu olmak kolaylaşıyor… Annem her an beni yanında istiyor… Ellerimi tutuyor, gözlerime bakıyor… Az geliyor ne kadar yanında olsam… Bu kez beni beğeniyor sıska kızı biraz kilo almış, hoşuna gidiyor… Yanaklarına renk gelmiş diyor her fırsatta…

Dalmışım…
Tatlı bir sesle kendime geliyorum:
“ Bir bardak limonata ister misiniz?”
Bir an şaşırıyorum, anlamıyorum zannedip tekrarlıyor…

Dokuz on yaşlarında bir küçük kız… Dalgalı saçları omuzlarından aşağı dökülüyor… Kısa kot eteği, pembe işlemeli bluzu, beyaz çorapları, keten ayakkabılarıyla tam bir çocuk…

Kocaman çocuk gülüşüyle o kadar güzel ki! Masaldan fırlamış gibi…

Az ötede bahçe duvarına oturmuş iki kız daha var…

Plastik bardaklar, yanında kocaman şişede içinde buz parçaçıklarıyla limonata…

“ Ben içmesem de içmiş gibi yapsam ve ödesem, olur mu?” diyorum…

“ Siz bilirsiniz efendim…” diyor.

İki bardak limonata parası ödeyip yanlarından ayrılıyorum. İçimden onları kucaklamak geliyor… Yüzleri gülüyor…

Bunlar bizim çocuklarımız… Geleceğimiz, bir tanelerimiz…

Hayata hazırlanıyorlar, uçuş denemeleri yapan kuşlar gibi…

Sekiz on adım attıktan sonra arkama dönüyorum, aynı küçük kız bir beyefendiyle konuşuyor…

Güzel bir anadil kullanıyor, son derece nazik… Mutlu oluyorum… Onun ve onun gibilerin adına gelecekten umutluyum…

11 Mayıs 2013/ Çanakkale

VAR GİT BAŞIMDAN EYLÜL

var git başımdan eylül
var git...
sustur hüzünlü şarkıları
nihavendler çalmasın...

nerden çıktı şu deli rüzgar
yüzümü kırbaçlayan yağmur
yüreğimi donduran tipi...

EYLÜL
var git başımdan
yaslar,
ayrılıklar istemiyorum artık
sustur gece yarısı baykuşlarını
tünemesin bacalarıma...

(Ayşe Tural, Girne)

GECE...

Gece olunca duygularımız nedense nefes nefese koşan atlara benzer...

Gündüzün mantıklı insanı, bakış açısını değiştirir... Tıpkı gölgelerin devleşmesi gibi duygular da büyür... Zaptedilmez olur... Dengeler alt üsttür... Duygusallık alır başını gider...

Gece olumsuzluklara daha çok kucak açar... Bu nedenle olabildiğince güzel duyguları aklınıza getirin...

Başınızı kaldırıp gökyüzüne bakın...
Ne kadar çok yıldız var...
Bir tanesi de sizin yıldızınız, biliyorsunuz değil mi?

Tanrı gökyüzünde bir ŞÖLEN hazırlamış bize...

YARIN DAHA GÜZEL OLACAK, diyor... Huzurla uykuya dalın...
Sabah güneş sizi uyandırana kadar da mışıl mışıl uyuyun...
İyi geceler...

GELSEN
gel
dudağımdaki gürültüyü sil
silebilirsen...
ya da yüzümdeki aşk lekesini
gücün yeterse...

sen kaç aşktan kalmasın sahi
kaç kadının açık saçık izleri bulaşmış gözlerine
utanmayı düşünüyorum nedense
sana baktıkça...

sence
sende
temize çekebilir miyim şiirlerimi
ağustos böceklerinin şamatasında...
belki bir şans verebilirim
sana ve bana
aşk gözlerinde çiçekler açarken...

AYŞE TURAL

KÜÇÜK AYŞE

Hayatıma dönüp bakıyorum. Kapı önünde oynayan küçük Ayşe... Yağmur sonrası, akan sularda köprüler kuran, çamurdan oyuncaklar yapan küçük kız...

Daha dün okul sıralarındaydım. Siyah önlüklü, beyaz yakalı, beyaz kurdeleli küçük kız ne zaman büyüdü?

Saman yapraklı defterlere adını kargacık burgacık yazan o çocuk nerede?

Kocaman resim defterlerindeki, Kırmızı Şapkalı Kız’ın resmine ne oldu?

Aslında ben burdayım...
Hep burada oldum...
Hep bir şeylerin farkındaydım...

İyi ki ben BEN olmuşum...

Bu haber 4166 defa okunmuştur

:

:

:

: