Cömertliğimiz

Evime herhangi bir şekilde gelen kişilere hep saygı duymuşumdur. Bence insanın insana saygısıdır bu...

Evime herhangi bir şekilde gelen kişilere hep saygı duymuşumdur. Bence insanın insana saygısıdır bu...

İster temizlikçi, ister bahçeci isterse boyacı- badanacı, marangoz olsun... Farketmez.

Ailemizden biz böyle gördük. Evinize gelenin karnı doyurulur. Tokum dese de önüne mutlaka bir şeyler konur. Hele de bu kişi ya da kişiler birkaç saatini hatta birkaç gününü sizinle geçireceklerse...

Evinizde aileniz ne kadar cömertse siz de o kadar cömert olursunuz. Söylenen değil yapılandır gerçek örnek...

Önemli olan yaptıklarınızı ikram biçiminizdir. Gülümsersiniz, sevgiyle buyur edersiniz.

Öyle insanlar bilirim ki işçi gelirken suyunu da yemeğini de getirsin diye söylenir.

Oysa atalarımız hep ' Misafir dokuz kısmetle gelir, birini yer sekizini bırakır. ' der. Gerçekten de o tencere bir bereketli olur ki, bir sürü insan doyar.

Çocukluğum kalabalık bir aile içinde geçti. Onun dışında da kasabada ( Biga) oturduğumuz için, köyden (Yenimahalle veya yengemin köyü Eğridere ya da civar köylerde yaşayan yakınlarımız...) özellikle ÇARŞAMBA günü çok misafir gelirdi. Çünkü o gün kasabanın pazarı kurulurdu.

Gelecekler tahmin edilir, bir gün öncesinden hazırlıklar başlardı. Hele de düğün hazırlığı için geliniyorsa...

Gelenler de hiç elleri boş gelmezdi. Tavuk, süt, yumurta, bahçelerinden toplanmış sebze, meyveler... Geçerken kilolarca alınmış helvalar...

Sofralar kurulurdu... Kimi odalara kimi sofalara... Gülüş cümbüş yenilir içilirdi.

Geriye bir sürü yiyecek kalırdı. Mahallenin yaşlılarının kapısı çalınarak birer tas çorba, bir tabak yemek, erik, elma bırakılırdı.

Bet bereket vardı o zamanlar... Cömertti insanımız...
Yetiştirdiği her şeyden GÖZ HAKKI olarak konu komşusuna verirdi.

Yüce gönüllüydü...
Samimiydi...
Güven denilen bir şey vardı.

Şimdi mi?
Şimdi kimse kimseyi tanımıyor ki güvensin.

AKŞAMIN ŞARKISI

duy!
gün sona erdi
akşam
şarkı söylüyor
dağlara, ağaçlara...

sen
ey, büyük yaratıcı!
hani kocaman fırçan
daldır bakalım hercai moruna
boya gökyüzünü...
yıldızları davet etmeyi
unutma ama...

Ayşe TURAL

SİZ AKLINIZI NE KADAR SEVİYORSUNUZ?

Ben aklımı severim... En az sizin kadar... Hani derler ya AKIL PAZARI olmuş, herkes aklını pazara çıkarmış... Bakınmış bakınmış sonunda yine kendi aklını satın almış...

Keyif alarak yaptığım, düşünüp de hemen hayata geçirdiğim her şeyden sonra, kendime kocaman AFERİNLERim olur.

Başkalarından onay beklemem, daha doğrusu yaptığım, her ne ise, önce ben beğenmeliyim, diye düşünürüm. Öyle ya bu, insanın kendini sevmesi ve sayması gibi bir şey...

Zaman zaman başkalarının fikirlerini de alırım elbette... Onları, kendi akıl süzgecimden geçirdikten sonra işime yarayanları kullanırım... Asla körü körüne bir düşünceye uymam...

SEN BENİ ÖPÜYORSUN...

sen
beni öpüyorsun
içimde güvercinler kanat çırpıyor...

sen beni öpüyorsun
mutluluk eksik olmuyor yüzümde
gelip yerleşiyor
ta içime...

sen beni öpüyorsun
umutlar enginine yol alıyor...
YÜREĞİM...

Ayşe TURAL

HANİ BAZEN

YÜREĞİNİZDEN geçenleri yakalayıveriyorum ya...

Ne kadar MUTLU oluyorsunuz!

Ben sizden DAHA çok mutlu oluyorum inanın...

Bir seviniyorum ki sormayın gitsin...
ÇOCUKLAR gibi hem de...

Bayram sevinci yaşıyorum...

PAMUK şekeri yemişim gibi...

UÇURTMAM bulutlara değmiş gibi...

YENİDEN YAŞAMAK...

Bir sokağı yaşamak mesela...
Ya da tepeden tırnağa çiçek açmış bir ERİK ağacını yaşamak...

Bir şehri solumak belki...
Bir semti sevmek...
Hoş olmaz mı?

Bir kelebek kanadında uçmak...
Bir kaplumbağa sırtında keşfetmek dünyayı...

Bir aşkı mesela...
Bir aşkı yaşamak...
Tutmak elinden sımsıcacık...
CAN yangını saatler...

Haydi, elinizi çabuk tutun...
Hayat sizi buruşturup bir kenara fırlatmadan...

Ayşe TURAL

AVUNTU

Gece yarısı uyanıyorum
Ses yok
Seda yok
Çıt! yok

Oh! Dünya varmış
Kafam karışmadan şöyle
İstediğim kadar
Hem de evire çevire
Düşünebilirim seni...

Ayşe TURAL

Mutlu hafta sonları diliyorum hepimize...

Bu haber 4202 defa okunmuştur

:

:

:

: