Uzakta çok uzakta bir köy vardı.?
Çok Bereketli, zararsız yağmurların yağdığı zaman, zaman bembeyaz kar yağdığı, kirliliklerin olmadığı dönemlerde. Küçücük bir köy, her bacadan tüten duman, kırmızı kiremitli çatıların altında yaşayan güleryüzlü, iyi niyetli, insanlar. Elli nūfüslük bir köy halkı... Yemyeşil tabiatı bereketli toprakları, iki dağın arasında kurulan bir küçük köy. Yaz, kış hiç durmadan akan deresi. Dere kenarlarında yetişen mis kokulu menekşeler. Ve bir çok bitki örtüsü ile örtünen yemyeşil yorganı. Köyün en yüksek, ta tepede kırmızı kiremitli sıcacık bir evde Dünya' ya geldiğimi söylüyor büyüklerim. Ailenin en küçük çocuğu. Õyle çok soğuk, yağmurlu bir günde. 12.12. Yani Aralık, ayı... Babacığım Kemal İsmail Maşera masmavi gözleri upuzun boyu o yakışıklılığı hep sevgi ile kucaklardı insanlığı. Anneciğim Rukiye Kemal Maşera, simsiyah upuzun saçları, o yemyeşil gözleri minyon hali, hep gözlerimin önünde. O içten marifetli elleri. Ah ah. O sıcacık yürekleri. Nasılda büyük bir Aşk ile bağlı idiler, birbirlerine... Her akşam şöminenin önünde kendi elleri ile ürettikleri kırmızı şaraplarını yudumlarlar karşılıklı şarkılar söylerlerdi... Babamın babası, büyük babam 'Ismail Maşera' köyün muhtarı. (Ünü ingiltere basınında Londra arşivlerinde saklı) Babaannem, Yasemin İsmail Maşera. Masmavi gözler, sapsarı upuzun saçlar, bir mankeni andıran güzellik. Anneciğimin babası, komşu köyden, Osman Memiş. bütün civar köylerin evlerini yapan. Usta. Günümüzde mütait. Anneannem, anneciğim henüz üç yaşında, annesini kaybetmiş. 'Sultan Osman Memiş' iki güzel insan. Babacığım bir zamanlar henüz çocukken. köylerinde okul olmadığı için. Köyden Lefke'ye 50, mil yaya, Okuyabilmek için gider, gelirmiş,. Eğitimin önemi, kitapların aydınlığı.. Yıl 1963, 64. Körolsıca Savaşlar,
O Mart ayı. Aylar önce rumların tacizleri ile . Bir gece ansızın . Apar topar, yanlarına bir kaç eşya alarak komşu köye, 'Günebakan' köyüne' taşındılar. O bereketli mis kokulu köyü. 'Yağmuralan' Rumca adı Vroişa. Geride bırakarak ne olduğu bir bilinmeze doğru yürüdüler... Kimi insanlar, kurulan çadırlarda, kimileri de, geçici olarak akrabalarının yanına yerleştirildiler. Anneciğimin Abisi olan (Hüsnü Osman Memiş) in evinde,. geçici olarak. Tahtalardan yapılan bir baraka, bitene kadar, bir ay kadar misafir oldular. Anneciğimin Abisi eşi bulunmaz çok büyük bir usta idi. Demir parçalarından yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Bir çok belgesellerde yer aldı. Arşiv Arşiv... Oğlu Enver Hüsnü, babası kadar usta. O Dönemlerde Rumlar tarafından esir alınarak halen bulunamadı... Anneciğimin ve babacığımın gizli, gizli ağladıklarını. Komşu köyden Yağmuralan köyünün birkaç gün sonra yakıldığı anı. Gökyüzüne doğru yükselen kapkara dumanları dün gibi hatırlıyorum. Her gece tepelerden yükselen silah sesleri, Bir kaç hafta sonra biten erzakla aç kaldığımız günler, yalın ayak yürüdüğümüz anlar... O ayaklarıma batan dikenler, taşlar, tiril tiril ūşüdüğüm geceler. Anneciğimin, Babacığımın çaresizliği o çektikleri acı. Zamansız göçüp gitmeleri. Kalemim bir çok geride kalan anıları virgülüne noktasına kadar yazmaya kalksa, kalemim küser. Göz yaşlarına boğulur Sel olur. İnsanlığın kalbi acılara gömülür... O yaşanan
acılar, Unutulur mu??????????
körolsıca Savaşlar. Bu çıkan savaşlarda yitirdiğimiz, topraklarımız, kaybettiğimız çocukluğumuz, hısım, akrabalarımız. Gazi olan canlarımız... Şehitlerimiz...
Bugün Çin insanının Türkistan halkına çektirdiği zulüm içimi acıtıyor.
Bu yağan yağmurlarla Dünya tertemiz olurmu? yemyeşil bir örtü ile örtünürse.
Belki ozaman kirlilikler tükenir...
Sizi Seviyorum.