Günler öncesinden bugünü biliyorum. Rüyacığım, beni yurtdışından arayıp konserin ilk gecesine katılıp katılmayacağımı sormuştu. Ben de mutlulukla evet demiştim.
Mayıs ayının sonlarına geldiğimiz halde kararsızlık gösteren hava ansızın yağıyor, sanki bir saat önceki hava o değilmiş gibi ansızın güneş yüzünü gösterip ortalığı kasıp kavuruyor.
Dolaplarda kışlıklarla yazlıklar bir türlü yerlerini değştiremiyor. İç içe yaşayıp gidiyorlar. Sabah parlak güneşe aldanmayıp ne zaman yağmurun yağacağını hesaplamaya girişmiştim. Gerçekten de öğle saatlerinde hava kararıp soğudu.
' Böyle olur ve çok yağarsa dereler akarken Bellapais'teki park yerinden manastıra kadar nasıl yürürüm'ü kafamda evirip çevirmeye başlamıştım. Giysi dolabının önünde şu şununla olsun deyip yarı kışlık kıyafet hazırlamıştım.
Çok değil birkaç saat sonra şakacı güneş bulutlardan sıyrıldı. Bu kez de daha hafif, şık ama üşütmeyecek bir kombin yaptım. Kuaförüme gittim ve gecikmeden yola çıktım.
Birinci kontrol noktasından bir sonraki park alanı izni çıktı. Arabamı park edip yukarı doğru yürümeye başladım. Oldum olası Bellapais'i çok severim. Gözümdeki, gönlümdeki yeri bambaşkadır. Aklıma esen zamanlarda ta tepelere kadar çıkmışlığım vardır.
Daracık sokakta yürürken eski evlerin yüzlerini bakışlarımla okşadım. Kapı önlerinde, balkonlarda selama duran çiçeklere hatır sordum. Yağmur sonrası
ot ve yaprak kokusunu yayan tertemiz havayı içime çekerek mutlu mutlu meydana vardım.
Orada resmi bir hava ve bir düzen hissediliyordu. Her adımda ' hoşgeldiniz'lerle karşılandım. Tanınmışlığın mutluluğu içimi aydınlattı.
Bellapais Müzik Festivalindeki konserler dizisinde bir başka konser bu akşam... Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı Bandosu Konseri... KKTC DOB İşbirliği ile...
Bahçede beyaz örtülü bistro masalar ve kokteyller... Siyah beyaz smokinleri içinde bile çakı gibi duran yüksek rütbeli subaylar ayrı bir zerafet ve güven timsali... Göğsüm kabarıyor... Biz toplum olarak onlara en yüksek ve yüce değeri veririz her zaman...
Loş ışıkların altında manastırın bahçesine adım atar atmaz Rüya Taner'in annesi Şifa Hanım geliyor yanıma... Sevgiyle sarılıyoruz. Görevli kızımız adımı soruyor ve fazla kalabalık olmadan yerimi gösteriyor. Arzu edersem yine dışarı çıkabileceğimi söylüyor. Oturup çok sevdiğim yapıyı inceliyor ve konser programını göz atıyorum. Aslında müzik için ruhumu hazırlıyorum. Nasılsa arada ve konser bitiminde herkesi görme fırsatım olur.
Derken salon doluyor. Hemen yan tarafıma Heidi Trautman oturuyor. Kıbrıs'ı en az bizim kadar seven kişi... Yıllardır aramızda... Çok kültürlü... Yazar, gazeteci, dergi yazarı, tv. programlarında sık sık yer alıyor, sanat eleştirmeni bir hanımefendi... İsmet Tatar Hanımefendinin yanı boşmuş hemen öne alınıyor. Yakışır. Çok mutlu oluyorum.
Uzaktan uzağa merhabalarım oluyor. Kalkıp birkaç kişiye seslenmem gerekiyor. İsmet Tatar Hanımefendiyle ayaküstü sohbet ederken Yüksek Mahkeme Başkanımız Narin Ferdi Şefik'i görüyorum. Kendileri Kıbrıs tarihinde bu göreve gelen İLK KADIN HUKUKÇUMUZDUR.
Hal hatır sorup dönerken İlker Hassan Nevzat ( Eski milletvekillerimizden ve bir dönem Meclis Başkanlığı da yapmış) ve eşiyle kısa bir sohbet ediyoruz. Yıllar önce evlerinde bir tv. programı yapmıştık.
Derken yerime oturmadan sevgili Sazkia ve Vedat YORUCU ile kucaklaşıyoruz. Onlar benim kıymetlilerim. Vedat kolejden öğrencim. EKONOMİST... Uzun yıllardır Doğu Akdeniz Üniversitesinde öğretim üyesi... Oğlu Stefan ve kızı Suzy de beş altı yıl benden özel dersler aldılar.
Artık oturabilirim. Sırada üç kişiyiz. Onlar gelmeden soyadlarını okuyorum. BESİM... Tanışmazsak olmaz. Baba doktor / cerrah prof. Hasan Besim ve kızı Deniz Besim... Deniz, Fransa'da müzik eğitimi almaya gidiyor eylülde... Rüya TANER'in öğrencisi... Çocuklar gibi seviniyorum. Bir ara tv. Programıma almayı teklif ediyorum, sevinçle kabul ediyor.
Orkestra sahnedeki yerini alıyor. Salondaki fısıltılar da diniyor. Görkemli bir tını tüm manastırın tavanında, duvarlarında geziniyor. Konser boyunca orkestra şefleri Albay Hakan ÇETİN ve Yüzbaşı Murat MENKET değişerek görev alıyor.
Solistler Sermin Dikmen TÖRE, Tuğrul Enver TÖRE değişerek ya da birlikte soprano/ bariton parçaları seslendiriyorlar.
Ara veriliyor. Müzik bizi alıp bambaşka dünyalara götürmüş. Ruhumuz gökyüzünde olmalı... Biraz MOLA... Dışarı çıkıyoruz.
Kimler yok ki! Önce Yakın Doğu Kolejinde okuttuğum Huriye HANÇERLİ ile karşılaşıyoruz. Pek yakında Bahreyn'deki büyükelçilik görevine gideceği müjdesini veriyor. Çok seviniyorum.
Derken Maliye Bakanımız Alişan ŞAN OŞAN ( Öğrencim) ve eşi, danışmanı Muharrem ÖZDEMİR'le kucaklaşıyoruz. Ne büyük mutluluk... Beni TC Büyükelçimiz Sayın Metin Feyzioğlu ile tanıştırıyorlar. Ayaküstü şiir bile okuyorum onlara... SANATIN IŞIĞI aydınlatıyor yürekleri...
Konserin ikinci bölümü dünyaca ünlü harika piyanist RÜYA TANER'e ayrılmış. Parmakları tuşlara sayısız kere KELEBEKLER gibi konuyor ve havalanıyor. Yetenek böyle bir şey... Çalarken sanki bir TRANS hali... Bizlerden kopup başka zamanlara uçuyor... Bir kendinden geçiş... Zamanı durduruyor... Son vuruş... Salon alkıştan inliyor... Herkes ayakta alkışlıyor...
Derken Rüya Taner'in babası YILMAZ TANER sahneye davet ediliyor. Bu kez orkestrayı o idare edecek. Taner Bey uzun yıllar Kıbrıs Türk Flarmoni Derneğinde Orkestra ve Koro şefliği yapmış halen bu görevi sürdürüyor. KKTC müzik tarihinde bir otorite adeta... Kendi bestesi olan MÜCAHİTLER MARŞI okunacak çünkü... Tüm salon ayakta söylüyoruz marşı...
Buket takdimi ve konser sona eriyor. Çıkarken Cumhurbaşkanımızla selamlaşıyoruz. Hemen gitmek olmaz. Rüyacığımı kutlamalıyım. İlk sorum ellerini tutup ' Bu parmaklar saniyede kaç defa tuşlara vuruyor? ' la başlıyor. Şaşırıyor.... Ardından mutlu bir kahkaha atıyor... Canım benim...
Sanatçılarla birlikte fotoğraf çekiyoruz. Vedalaşıyoruz. Gecenin loş ışıklarında dikkatlice arabama yürüyorum. İyi ki hayatımızda MÜZİK var SANAT var. Onlar sayesinde İYİ ve GÜZEL İNSAN oluyoruz...
Ayşe TURAL