Amsterdam Havalimanı’na Londra’dan uçtum. Beni Hollanda’da yaşamını sürdüren Sudanlı canım arkadaşım Abdurrahman Salama karşıladı. Canım arkadaşım, öğrenmeye, bilime çok aç bir kişilik. Altı dil bilen, dört üniversite bitiren bu kültür insanı, beni elinde rengarenk ‘Lalelerle’ karşıladı. Hollanda özgürlüğün ülkesi. Yani; Avrupa’nın en özgür ülkesi. Lezbiyenlerin, Gaylerin evlenebildikleri, insanların rahatlıkla özgürce seks yaptıkları bir ülke. Haşhaş özgürlüğü. Tarımın, ineklerin, özellikle de Hollanda’ya özgü sarı ineklerin o eşsiz etlerinin tadı muhteşem. Siyah-beyaz ineklerin sütü bol ve lezzetli. Tarımda Buğday, şeker pancarı, patates ağırlıklı üretim var. Önemli bir petrol şirketi olan Hollanda merkezli ‘Shell’ firması, dünyanın dört bir noktasına petrol pazarlıyor. Otomobil üretiminde ise özellikle ‘Spyker Cars’ çok değerli bir şirket. Senede, yalnızca sipariş üzerine bir kaç adet özel üretimi yapılıyor. El yapımı ve milyonlar harcanan bir yatırım. Hollanda’nın bir özelliği de; su seviyesinden çok aşağıda oluşu. Hatta, bazı şehirler suyun üstünde yapılanmış. Bu nedenledir ki; halk zaman zaman su seviyesinin yükselmesi nedeniyle korku yaşıyor. Ancak, hükümet bunun da çaresini bulmuşa benziyor. Suyu kanallar yardımıyla sağa sola dağıtıyorlar ve böylece dengeyi sağlamaya çalışıyorlar. 1953 yılında suyun altında kalmıştı Hollanda. Binlerce insan ölmüştü. Olağan üstü zararlara uğramıştı Hollanda halkı. Bu açıdan, günümüzde çok önemli tedbirler alınmış. Evet.. Hollanda’da gözlemlediklerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım. O muhteşem ülkenin yaşam tarzını size dilimin döndüğünce, kelimelerin izin verdiği ölçüde anlatmaya çalışacağım. Yemek kültürleri ve giyimleri ne yazık ki yok! Burada kaldığım günler içerisinde, birçok Hollanda yemeğinden tatmaya çalıştım. Kathrina’nın bize evde pişirdiği yemekler hariç! Restoranlarda, yalnızca balık yemeği tercih ettim. Ancak, Hollanda’nın çok meşhur bir çorbası var. APO, ben, Kathrina ve kendisi önemli bir ressam olan, değerli dostumuz Yudit ile birlikte meşhur çorbadan içtik. Çok lezzetli ‘Mustard Soup’ . Rengârenk lalelerin ülkesi Hollanda. Osmanlıların Hollanda’ya aşıladıkları laleler.. Hollanda’nın bir kasabasında; senede bir gün Osmanlı giysilerini giyip, Osmanlı Ordusu’nun şölenini kutlarlar. Yemyeşil doğası, pırıl pırıl sokakları, hijyenik, mis gibi mekanları, sessiz, insan kalabalığının yarattığı kirlilikten tamamen uzak bir kültür. İnsanlara, çevreye, doğaya ve yaşam için gerekli tüm detaylara inanılmaz saygılılar. Soğukkanlı bir ülke olmasına rağmen, birbirlerine son derece saygılılar. Kavga yok, tartışma yok, anlayışsızlık yok, hakaret yok, korna yok, kıskançlık yok. Ülkenin dört bir yanından saygı fışkırıyor! Sokaklarda alabildiğince bisikletli insanlar.. Bisikletliler için özel olarak ayrılmış yollarında; İşyerlerine, evlerine, okullarına, alışverişe bisiklet üzerinde giden sağlıklı insanlar. Sevgili Apo, beni en meşhur kasabalarına birebir götürdü. Çok tarihi bir kasaba. Tarihi evler, yollar, mekanlar.. çok enteresan bir mahallenin, açık sokağından gelen eroin kokuları. Başka bir mahallede, pencerelerde kırmızı perdeler asılı, 50 liraya erkeklere hizmet veren kadınlar. Başka bir mahallede ise erkekler sıraya dizilerek kadınların seçimini beklerler. Partnerini seçen kadınlara para karşılığı hizmet veren erkekler. Bu ülkede ilgimi çeken bir başka enteresan konu ise; nehirleri ile ünlü olan Hollanda’da su üzerine yapılmış küçük küçük evler. Hükümete vergi vermemek için özellikle öğrencilerin tercih ettikleri evler. O küçücük evlerde yaşıyorlar. Hollanda’da 25 tane üniversite var. Okula gelen öğrencilere hocaları, kendi kültürlerini unutup, Hollanda kültürüne adapte etmeye çalışıyorlar. ‘kendi kültürünüzü unutup, Hollanda kültürünü öğreneceksiniz’ öğütleriyle karşılaşıyorlar. Sevgili Apo burada bir öğrenci ve bir iş adamı. 1960’larda İspanyol işçileri, yol yapımı, temizlik, fabrikalarda paketleme alanlarında çalıştırıldılar. 1970’lerde Türkiye’nin birçok köylerinden işçiler bu ülkeye göç etmişti. En ağır şartlar altında çalıştırıldılar ve bu kişiler okula gidemedikleri için halen daha okuma yazma bilmiyorlar. Ne büyük acı! Hollandalıların hayatları disiplinli ve programlı. İş saatleri, dinlenme saatleri, yemek saatleri, alışveriş saatleri, eğlence saatleri ve seks saatleri.. Bir gün çok acıkmıştık. Hollanda’da akşam yemekleri saat 5’ten önce verilmiyor. Ne yazık ki biz de, satin 5 olmasını dört gözle beklemek zorunda kalmıştık.
Hollanda’nın 10 tane yayın yapan tv kanalı var. Televizyonculuk anlayışları çok farklı. Program anlayışları genellikle yaşlılara hitap ediyor. Belirli saatlerden sonra seks ağırlıklı programlar ve gösterimler izleyiciyle buluşuyor. Hollanda’nın nüfusu 18 milyon. Bunun çoğunluğu yabancı. Bu yüzdendir ki, gençliğe çok ihtiyaç vardır. Kendi aralarında sürekli nüfusun yaşlandıklarını söylüyorlar. ‘Hans Üniversitesi’ni Apo ile birebir ziyaret ettim. Eğitim gören öğrenciler, iş adamları.. işi ve okulu birlikte yönetiyorlar. %90 Hollandalı Üniversiteli. Sevgili Apo’nun Mercedes marka arabasına bindiğimde, gözlerime inanamadım. Küçük LCD ekranlarda bir anda kliplerim dönmeye başladı! Çok mutlu oldum. Hollanda’da kaldığım günler boyunca bana herkes ismimle hitap etti. Canım arkadaşım, beni o kadar güzel anlatmış ki, yotube’daki kliplerimi, görüntülerimi, seyretmeyen dostu kalmamış. Orada beni, Hollandalısı, Iraklısı vs. kısacası tanımayan dostu kalmadı. Teşekkürler Apo’cuğum.
Yağmurlu bir günde, Amsterdam Havalimanı’na doğru ilerlemeye başladık. Yolda gelirken, uzun zamandan beri sesini ve kendisini görmediğim bir arkadaşım beni aradı, çok mutlu oldum, çok duygulandım. Yavaş yavaş uçağa geldim. Bütün güzellikleri, canım arkadaşımın o sıcacık yüreğini geride bırakarak ayrıldım. Sevmek, sevilmek, paylaşmak ne güzel duygular bunlar!.. YAH, YAH ! Hollandalılara has sözcükleri halen kulaklarımda.. Dünyadaki en değerli unsur sevgidir!!!