Avatar

James Cameron’ un filmi AVATAR. Kocaman kocaman emeklerle, dile kolay! Tam 10 yılda tamamlanan muhteşem bir film.

James Cameron’ un filmi AVATAR. Kocaman kocaman emeklerle, dile kolay! Tam 10 yılda tamamlanan muhteşem bir film. AVATAR! Dünyaya tam anlamıyla ‘damgasını vurdu’. Altı milyar nüfuslu dünyamızın, milyon üstü seyircisine ulaşan bu şaheser tam tamına ibretlik. İmkânı olan her insanın seyretmesi gereken bu gerçeklik, her bir sözü, her bir hareketi ile insanlığa büyük ders verir nitelikte. ‘Küresel Isınma’..

İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artışa verilen isimdir. Bu vahşete dur deme zamanı geldi de geçiyor bile! Kartopu gibi günden güne eriyen dünyamıza kim dur diyecek? Hepimize bu konuda büyük görevler düşüyor. Günlerdir Avatar filmi vizyondan düşmedi. O kadar çok şey yazıldı, söylendi ki es geçemezdim. Filmde bahsi geçen konular, söylenen sözler ve hareketler o kadar doğru, gerçekçi ve düşündürücü ki, filmin tamamına yakını özel efektlendirme yöntemleri ile çekilmiş olsa da, doğanın gerçeğini ve insan hayatının dünyasını tam anlamıyla gözler önünüze sunan bir resitale tanıklık ediyorsunuz. “Topraktan geldik toprağa gideceğiz!..” Doğa hiçbir zaman yapılanları affetmez. Bir şekilde geri alır. İlk akla gelen örneklerden bahsedeyim. 1999 17 Ağustos’unda gecenin bir yarısı ansızın yüreklerimizi ağlatan Gölcük Depremi! Deniz, doldurulduğu yerden üstüne yapılandırılan beton yığınlarını bir gecede yutmadı mı? Daha bunun gibi niceleri, tsunamiler. Endonezya faciası. Saymakla bitmeyen afetler. Yazık...

Son olarak hepimizin canını, yüreğini ağzına getiren, bütün dünyayı alarma geçiren son facia. HAITI Depremi!!! Dünya ağlıyor onlarla. Bütün dünya tek yürek tek bilek oldu faciadan sonra. 50 bine yakın insan can verdi. Neden?? Tanrı onların günahlarını affetsin. Ama ne yazık ki bütün bu acıyı kendi kendimize biz çektiriyoruz, bir başkası değil!.. Suçlu hepimiziz. Filmin içeriği, silahların, makinelerin, barutların yavaş yavaş dünyayı yok etmesi ile ilgili.. Yıllardır bitmek tükenmek bilmeyen savaşların, okyanuslarda deney amaçlı patlatılan atom bombalarının, betonlaşmanın, nükleer sevdanın, lüks düşkünlüğünün, vurdumduymazlığın ve insan bilinci dışındaki tüm hareketlerin sonucunda yok olan canlılar! Bozulan ekosistem! Zırvalarla geçiştirilen gündemler sayesinde aklı yıkanan insanlığın yararsızlığı! Yazık... Bütün bunları kendimize yalnızca biz yapıyoruz. Bu filmi A’dan Z’ye izleyen herkes gözyaşlarına boğuldu. Ben de ağladım! İçimden, bir dağın eteklerine çık, orada kendine bir kulübe yap, bütün teknolojiden uzak, tertemiz bir havada ömrümün sonuna kadar orada yaşamak geçti içimden! Ne zaman silahlar susacak, barut kokuları yok olacak, savaşlar yerine dünyamızı güzelleştirme savaşı verilse, en güzel, en yeşil, en temiz, en güler yüzlü, en mutlu ülke, en yardım sever ülke benim diye yarışsa olmaz mıydı? Aslında bilim adamları sürekli uyarıyor. Yazın dünya sıcaktan kavruluyordu, son günlerde de birçok ülkede yağan kar ve sıfırın 10’larca derece altına düşen sıcaklıklarla birlikte bilim adamları bir kez daha sıkı sıkıya uyarılarına başladı. Buzul çağına doğru sürüklenen dünyamızı kim bilir daha neler neler bekliyor? Avatar filminin içeriğinde Amazon Ormanları’ndan kat kat büyük ormanların bereketini, özellikle ağaçların mutluluk getirdiğini, en vahşi hayvanlara sevgiyle yaklaşıldığında dost olduklarını içeriyor. Bütün doğanın birbiriyle olan muhteşem iletişimini, ekosistemin mucizesini ve gerçeğini anlatıyor.

Dünyamızın bizim için olduğunu, buranın bizim evimiz olduğunu söylüyor film. Buna sahip çıkmamız gerektiğinin üstüne basıyor. Beynimizin içine sokuyor. Gel gelelim ki, bu kadar özel, örnek bir filmi ‘VATİKAN’ beğenmemiş. Katolik aleminin “Ruhani” merkezi Vatikan, bu filmi aynı zamanda sert bir dille de eleştirmiş.. Bakın bakalım olaya. Vatikan radyosunda geçen bir haberde ‘hiç bir şekilde Avatar ‘ın tarih yazamayacağından bahsediliyor. Dünya sinemalarında fırtına gibi esen James Cameron’un Avatar filmi, VATİKAN beğense de beğenmese de şimdiden tarih yazdı. Nasıl mı? 111 ülkede 14.839 salonda oynayan Avatar, dünya çapında, Titanik’ten sonra en büyük gişe başarısına erişti. Avatar başarıdan başarıya koşadursun, Vatikan’ın resmi yayın organı L’Osservatore Romano’da yayınlanan bir yazıda, Avatar için, “Özel efektler dışında heyecanı olmayan sürreal bir teknoloji filmi. Duygusallık köftesinden çıkan bir can sıkıntısı” ifadeleri kullanıldı. Yıllardır biz zaten Vatikan’nın sıkıntısını merak ediyoruz! Bu kadar mı sıkıntı? Tabiiki hayır. Daha önceki örneklere de gelin bir göz atalım.. Vatikan daha önce de buna benzer savaşı başka noktalarda, başka filmlere, yönetmenlere ve yazarlara da açmıştı. Hatırlarsınız; Dan Brown’ın beyazperdeye aktarılan ‘Da Vinci Şifresi’ ile ‘Melekler ve Şeytanlar’ adlı eserlerini Katoliklerin görmemesi gerektiğini savunmuştu. Bu eserleri görmenin ‘günah’ olduğu açıklanmış, dünyada milyonlarca kişinin izlediği bu filmler bir anlamda ‘aforoz’ edilmişti. Ama yalnızca kendine! İnsanlığın uyumasını isteyen, oluşturulan gündemlerle televizyon karşısındaki milyarlarca insanı gerçeklerden uzaklaştırmaya ve anlamsız eğilimlerle gençliğin ilgisini politika, din ve siyasete çekmeye çalışan ruhlarla karşı karşıyayız. Avatar fırtınası kim ne kadar daha sürecek? Evet, şimdiden tarih yazdı. Bu senaryoda yer alan bütün oyuncular olağanüstü! Müthiş performanslar sergilediler. Bu muhteşemliği umarım Kıbrıs insanı, yedinden yetmişe herkes izler. Avatar’da başrolü oynayan Amerikalı siyahî aktris Zoe Saldana, şimdiden Oscar’ı alacağı söyleniyor.

Babası Dominik, annesi Porto Riko’lu olan Latin güzeli, filmde mimikleri ve hareketleriyle olağanüstüydü. Yönetmen James Cameron, bir zamanlar Titanic filminin yönetmenliğini de yapmıştı. Avatar onun en son filmi. Bilim kurgu masalı Pandora adlı bir uyduda geçer. O amazon ormanlarını andıran inanılmaz güzellikte bir yüz, mutluluk, ağaçlarının sunduğu renk cümbüşü, muhteşem tonların, tüm renkleri, pembe, sarı, kırmız, yeşil, kahverengi ve morun kısacası, her rengin binlerce tonu ile filmi izlerken sanki uzaylılardan biriymişsiniz gibi dört bir yanınızı saran renk armonisinin ortasında dolaşıyorsunuz. Leylak kokularını içinize sindirerek kısada olsa Avatar yaşatıyor size. Sonsuz mutluluğu iliklerinizde hissediyorsunuz. Sonra uykudan uyanarak üzülüyorsunuz dünyamızın haline. Dünyanızı sevin,O sizden vazgeçmeden önce!
Bu haber 3752 defa okunmuştur

:

:

:

: