Bu küçücük adada bir şarkı gibi olmalıydık. Ahenkli, coşkulu, heyecanlı, neşeli. Her geçen saniye sarılmalıydık birbirimize. Dehalar yaratmalıydık. Sevgi ile büyütmeliydik fikirlerimizi kendimizi. Her attığımız adımda yarattığımız dehalara gururla bakmalıydık. Ben her sabah uyandığımda neler hayal ediyorum biliyor musunuz? Yürüdüğüm upuzun yollarda, kazasız belasız yollar, kocaman kocaman ağaçlar, rengarenk çiçekler, piknik alanlarında tertemiz, çağdaş, güler yüzlü, çevreyi temiz tutan, zarar vermeyen insanlar.(Piknik dediğimde yazmadan geçemeyeceğim. Geçen pazar ailemle Kalkanlı Subaşı'na piknik yapmaya gittik. Aman Tanrım gözlerime inanamadım. Çöplüğe mi geldik yoksa pikniğe mi anlamadım. Sadece şunu söylemek istiyorum. Bir kaç kez yazmıştım köşe yazılarımda. (Sayın Güzelyurt Belediyesi) Adamızda sayılı ağaçlarımız orman alanlarımız kaldı. Festivallerde korkunç harcamalar yapacağımıza bu güzelim piknik alanlarımıza iki tane bekçi yerleştirsek, haftada iki gün de çöp kamyonumuzu bölgeye gönderip çöpleri aldırsak çevremizi daha temiz hale getirmiş olmaz mıyız. Hatta uygulama olarak ağır cezalar bile uygulansa gözdağı vermek için yeterlidir bence. Yere bir tek izmarit bile atılsa uygulayın bir ağır ceza bakalım bir daha piknik alanlarında yerde izmarit görebilecek misiniz?) Oysaki Kalkanlı'yı biraz geçtikten sonra orada inanılmaz bir su akmaktadır. Biraz gerisinde tarihi zeytin ağaçlarımız... Bu cennet adamızı neden koruyamıyoruz? Her şeye para var da çevre düzenlememize mi para yok? Bugün iş yapmayan belediyelerin başkanları lütfen görevlerinden istifa etsin üzülerek yazıyorum. Bütün olumsuzluklara rağmen yine de güzel düşünüyorum. Güzelliklerle dolu hayallere dalıyorum. Mutlu sağlıklı aileler, çocuklarını güzel yetiştiren anneler, babalar, çocuklarının önünde tartışmayan güzel nesiller, aile büyüklerini sevdiren faydalı evlatlar yetiştiren, saygıda sevgide kusur etmeyen, hayvanları seven, ağaç diken, çevreyi temiz tutan, yüksek sesle konuşmayan, hiç kimseyi incitmeden üzmeden insanlığa eşit davranan insanlığı hayal ediyorum. Zaman zaman havalimanına giderken aylardır yol kenarında atılı budanmış ağaç dallarını da yazmak istiyorum. Hamitköy'den itibaren yol kenarında sağlı sollu birkaç tane ağacımız var ya onlar gelişi güzel budandıkları için ağaçlar kurumuş ve çok çirkin bir görüntü oluşturmuştur. Bir izmaritin kıvılcımı ile rahatlıkla alev alacak konumda yol kenarında budanmış ağaçların dalları bırakılmıştır. Oradan geçen saygıdeğer büyüklerimiz görmüyorlar mı bu çirkin manzarayı? Havalimanı güzergahı, turistin geçiş yolu, o kadar çok insan gelip geçiyor ki her biri bu manzara karşısında kim bilir nasıl şaşkınlıkla bakıyorlardır. Ben bugün mecliste veya belediyede bırakın üst makamı bir çalışan işçi olmuş olsaydım her gün tek başıma gider tek tek de olsa o dalları toplar faydalı yerlere teslim ederdim. Ah Kıbrıs'ım toprağım sen bunları da mı yaşayacaktın? Yıllarca kan akıtıldı şimdilerde de acımasızlık, saygısızlık ve kirlilik akıtılmaktadır. Her fert Tanrı kesildi, ben liderim ben büyüğüm, ben kralım, o kimdir nedir? Mışlar, muşlar, yalanlar, aldatmalar kim iki kuruş görse Tanrı kesiliyor. Kim ne gıcır gıcır bir araba alsa yollar onundur. Kim bir iş yeri kursa erişilmez patrondur. Kim bir sevgili edinse kendini bulunmaz Hint kumaşı görmeye başlar. Kim bir yuva kursa sen benimsin ailelerden kopmaya, arkadaşlarla görüştürmemeye, oraya buraya gitmemeye, bunu neden giydin, sen nereye baktın, seni kim aradı yasaklar da yasaklar... Neden bütün bunlar anlayamıyorum. Hayat o kadar kısadır ki yaşadığımız sürece gülemiyorsak, dertleşemiyorsak, bir şeyleri sevdiklerimizle paylaşamıyorsak, yapıp eğlenemiyorsak, dans edemiyorsak, kitap okuyamıyorsak, spor yapamıyorsak, muhtaç insanlara yardım edemiyorsak, hayvanları besleyemiyorsak, insanların fikirlerine duruşlarına saygılı olamıyorsak, aile bağlarını güçlendiremiyorsak, çevremizi temiz tutamıyorsak, kendi insanımıza değer veremiyorsak, doğayı ağacı koruyamıyorsak, topluma saygılı faydalı evlatlar yetiştiremiyorsak, iş yerimizde çalışanımızla arkadaş olamıyorsak, her şeyden önce kendimizi sevemiyorsak, mantıklı düşünemiyorsak bir an önce bilirkişilerden yardım almalıyız. Bu hayat küçücük bir fidanın ömrü kadar değildir. Bir varmış bir yokmuş bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi ve biter. On değildir acı ama gerçek toprak o kadar aç ve doyumsuzdur ki sırası gelen gider. Acımasız toprak ne yaşa bakar ne de başa bakar sadece yutmak ister. Ne olurdu yaşadığımız sürece her şeye sevgi ile sarılsak, önce vatanımıza geçmişte olduğu gibi sonra da sevdiğimize, aşkımıza, sevdalımıza, ailemize, hısım akrabamıza, arkadaşlarımıza, dağa, taşa, toprağa, ağaca, çevreye her şeye her şeyi kucaklayabilsek, sevebilsek, sorgusuz sualsiz, yargısız sevebilsek. Sizi seviyorum.
“Hiç bir insan başka bir insanın üstüne baskı kuramaz'