Yürümek, ata binmek, arabamla seyahat etmek bana çok ayrı haz veriyor. Cumartesi günlerimi at gezintilerine ayırıyorum. Tunaç çiftliğinden bir grup arkadaşlarla atlara bindik. Amerikan üniversitesinin önünden dağa doğru ilerlemeye başladık. Bilindiği gibi atlar dünyanın en duyarlı hayvanlarıdır. Severek yaklaşırsanız sevgi salgılarsanız atlar da o denli sizi severler ve sırtlarında sizleri büyük bir keyifle gezdirirler. Beraberinizde atlara getirdiğiniz havuç, şekerleri ikram ederseniz sizi bir o kadar daha severler. İnsanlar gibi atların da korktukları, ürktükleri faktörler vardır. Motorlu araçlardan çok korkarlar. Yol boyu ilerledikçe araçlar yavaş gitmeleri gerekirken sanki büyük bir marifetmiş gibi pedala öyle bir basıyorlar ki, atların o durumdan kaynaklanan huzursuzluklarını görmeliydiniz. Bizler yavaş işaretlerini yapmışız yapmamışız hiç önemli değildir. Aralarında arabaları kullanan İngilizler vardı. Bu kadar mı çağdaş, anlayışlı, saygılı bizim ilerlememizi bekledikten sonra arabalarını sürdüler. Teşekkürler sizlere anlayışlı insanlar. Ben beyaz atları bir başka severim. Benim atım beyaz ve adı pamuk. Pamuk büyük bir kişneme ile ürktü ve şaha kalktı. Ben kendi atımı değiştirmek zorunda kaldım. Kırmızı bir ata bindim. Dağa doğru ilerlemeye devam ettik. Aman Tanrım gözlerime inanamadım. Her adım başı kamyonlar dolusu çöp yığınları aklınıza ne gelirse molozlar, ev eşyaları, eskimiş beyaz eşyadan, koltuklara, yataklara kadar hayvan leşleri bunları kimler atıyor? Bu duyarsız insanları yakalamak ve çok ağır cezalar vermek lazım. Çok mu zor bir örnek gösterme olarak döktüğü çöpleri evinin ortasına dökerek ona bir yıl hapislik cezasının verilmesi, on bin, yirmi bin para cezasının uygulanması, bunun yanı sıra adının günlerce basında yankılanması çok mu zor? Bak o zaman bir daha yaparlar mı? Sayın Büyükelçimizi iki gün önce bir tv programında büyük bir heyecanla dinledim. Çevreye karşı o kadar çok duyarlı ki, bir çevre temizlik kampanyası başlatacağını ve bizzat kendisinin de çöp toplayacağından bahsetti. Ben Kıbrıslı olarak çok utanıyorum. Çevremizin bu duruma gelmesi beni o kadar çok üzüyor ki, bir o kadar da yaralıyor. Bizler neden bu hale geldik. Bizler ne zaman iş yapmaya, adamızı temizlemeye başlayacağız. Şöyle bir gerilere gidiyorum. Art arda seçimler, kurultaylar, bütçe hazırlıkları... Peki temizlik ne zaman? Ağaçlandırma, okullardaki temel bilgilendirme, acı acı çalan S.O.S çanlarını ne zaman durduracağız? Hepimize düşen görevler vardır. Bütün kuruluşlar, dernekler ellerimize süpürgeleri, kovaları, paspasları, poşetleri alıp yola çıkmalıyız. Her karış toprağımızı, yollarımızı, sokaklarımızı, dağ, bayırlarımızı bir uçtan bir uca temizlemeliyiz. Sonra da her tarafı kireçlemeliyiz. Yazık günah değil mi adamıza,vatanımıza?Güne başladığımız her gün katkı koymalıyız,sevmeliyiz,korumalıyız vatanımızı. Elele vererek birlik beraberlik olmalıyız, şükretmeliyiz bu güzel vatanın bizim olduğuna. Çocuğumuzu sevdiğimiz gibi sevmeliyiz, korumalıyız. Yoksa uçar gider elimizden sonra çok üzülürüz. Bizler de vatanımızla birlikte yok olur gideriz. Zaman zaman bütün bu gezdiğim yerlerde gözlerimi yumuyorum ve hayallere dalıyorum. Duyarlı, saygılı, hiç kimseyi incitmeyen, sessizce konuşan, selamlaşan, yardımlaşan, bilgi aktaran, çevreyi koruyan, güzel konuşan, güzel giyinen, tertemiz yollarda saygılı araç kullanan insanlar ah bütün bunlar gerçek olsa, her şey şarkılar kadar güzel olsa ve şarkı tadında olsa bütün bu çirkinlikler olmazdı. Sevdiklerine zaman ayıran hısım akrabalar, önyargılı davranmayan insanlar, ağaçları koruyan birbirini seven insanlar elbet bütün bunlar bir gün gerçek olacak. Yazımı Mevlana’nın bir altın sözü ile bitirmek istiyorum:
“Ben ne elbiseler gördüm içinde insan olmayan, ben ne insanlar gördüm üstünde elbise olmayan.”Sizi seviyorum.