Cuma günü yağmurun bereketi ile uyandım. Güzel adamızın dört bir yanında gökyüzünü saran kara bulutların gürültüsü, şimşeklerin çakması ile bardaktan boşalırcasına yağmur yağdı da yağdı. Her yağan yağmurun ardından bereketin habercisi olarak nitelendiririm. Hani derler ya insan ne düşünürse o olur. Gerçekten de insan ne düşünürse o oluyor. Yağmurun altında geceye yetişebilmek için süratle hazırlıklara başladım. Önce kuaför sonra birbirinden güzel dansçı kızlarla Girne'ye doğru ilerlemeye başladık. Yol boyu ışıkların altında o dağ manzarasını izleye izleye yolumuza devam ettik. Aklımdan o ara bin bir düşünce geçti durdu. Çok da güzel bir düşünceydi. Böyle güzel bir projeyi yürekten kutluyorum. Ama ne yazık ki çevrecilikte her zaman olduğu gibi yine sınıfta kaldılar.
Bilindiği gibi Orman Dairemiz vardır. Bu yürekli eller ışıkların direklerini dikerken yol boyu güzel bitkicikler de dikemezler miydi? Zaten refüj içersinde üç beş bitki vardı onu da söktüler, dallarını kırdılar. Kuruyan o dallar sanki geçen insanlara acı acı bakıyorlardı. Ey insanlık! Bizler de sizler gibi canlı varlıklarız lütfen bizlere kendinize davranıyormuş gibi davranın diyorlardı. İşte böyle bitkilere, ağaçlara karşı son vermeyi ne zaman bırakacaksınız. Bu acımasızlık, ilgisizlik, bekliyorum ne zaman son bulacak. Elimin döndüğünce bu yapılan haksızlıkları hep anlatmaya çalışacağım. İnşallah bir gün o güneş, ağaçlar ve bitkiler için doğacak ve gökyüzünden yağan yağmur yeşilliğin bereketi olacaktır.
Aracım yavaş yavaş Girne'ye doğru yol almaktaydı. Girne'ye geldiğimde aracımı çok şık bir mekanın yanına park ettim. Hep birlikte mekanda bize gösterilen çok şık bir masanın etrafında toplandık. Ortam beyaz ağırlıklıydı. Birbirinden şık misafirler yerlerini almışlardı. On beş yıl önce dile kolay iki arkadaş büyük bir özveri ile ışıltılar gecesine imza atmışlardı. Her yıl canla başla birbirinden değerli insanımızı bu anlamlı gecede çok saygın basın mensupları ile bir araya getirmeye çalışıyorlar. Sevgili Bülent Günkut, sevgili Olgan Mustafa senede bir gün, hani büyük üstad Zeki Müren söylüyordu ya, ışıltılar gecesi de aynen senede bir gün herkes bir araya gelip ışıl ışıl ışıldıyorlardı. Ayrıca basın da geceye özel bir destek veriyordu. Gecenin sunuculuğunu Reyhan Hanım üstlenmişti.Birbiri ardına sanatçılar, şovlar sahnede yerini almışlardı. Her zaman yanımda olan dans hocam Hazal'ın kurmuş olduğu (Golden Steps)grubunun üyeleri, güzelleri, Hülya Saygınel, Fatoş Tokyay, İzlem Atalay, Nevsu Erem, Gizem Turan sahnede şovlarıyla göz doldurmuşlardı. Grup sahneye önce ayrı bir şovla çıkmıştı. İlerleyen süreçte benim okumuş olduğum Günaydın isimli şarkıma hep birlikte dans ettik. Sahnede birer kuğu gibi özgürce o kadar güzel dans ediyorlardı ki, yüzlerinde tebessüm, içten seve seve bu işi yaptıkları yüzlerinden de belliydi. İnsanın sevdiği işi yapması çok büyük bir mutluluktur. İnsana huzur veriyor, yaşama sevinci oluyor insanın. Hayata bir başka sarılıyor insan, içi içine sığmıyor, sıkı sıkı sarılıyor hayata.
Güneş her gün sanki bir başka doğuyor. Ayrıca dans grubu ile gecede çok uyumlu giyinmiştik. Üzerimde ateşi pembe bir elbise, dans grubunun üzerinde ise ateşi pembe ağırlıklı kıyafetler vardı. Dansta ve kıyafette ki bu iki uyum bence görülmeye değerdi. Ben 15 yıldır hiç ara vermeden ışıltılar gecesini buraya taşıyan sevgili Bülent Günkut, sevgili Olgan Mustafa'yı milyonlarca kez kutluyorum ve buradan iş adamlarımıza, bakanlıklarımıza yani devlet büyüklerimize sesleniyorum: Lütfen ışıltılar gecesini destekleyiniz.Yalnız bırakmayınız.Toplumlarda sadece politika üretilmez.Işıltılarda üretilmeli,desteklenmelidir. Işıltıların içeriği çok derindir. Sanatçılar, politikacılar, iş adamları, ajanslar hepsi hepsi iç içe olmalı,el ele,gönül gönüle vermeliyiz.Herkes herkese sahip çıkmalıdır.Unutmayalım ki hepimiz aynı yerden geldik. Gideceğimiz yer de aynıdır. Hiç kimse hiç kimseden büyük değildir. Herkes eşittir, birdir. Sadece yürüdüğümüz yollar ayrıdır. Sonumuz toprak altıdır. Sevdiğimiz sürece seviliriz, beğendiğimiz sürece beğeniliriz.
Sizi seviyorum.