Basılı medyanın geleceği

Hadi bir düşünün 2000 yılında kaç fotoğraf çektiniz veya çektirdiniz? Fotoğrafçı veya fotomodel olmadığınızı varsayıyoruz. Bilemediniz mi? Bir de bu yılın başından bugüne kadar fotoğraf çekme veya çektirme eylemini kaç defa yaptığınızı düşünün. Daha çok değil mi?

Hadi bir düşünün 2000 yılında kaç fotoğraf çektiniz veya çektirdiniz? Fotoğrafçı veya fotomodel olmadığınızı varsayıyoruz. Bilemediniz mi? Bir de bu yılın başından bugüne kadar fotoğraf çekme veya çektirme eylemini kaç defa yaptığınızı düşünün. Daha çok değil mi?

Aradaki fark gerçekten büyük boyutlarda değil mi? Özellikle cep telefonunuzla ürettiğiniz fotoğraf sayısının haddi hesabı yok. Peki ya yazdığınız mektupları (e-postaları da mektup kabul ediyoruz), kısa mesajları (SMS), kaydettiğiniz videoları kıyaslayabilir misiniz? Nereden nereye değil mi? Peki bu nasıl oldu? Kısa ve öz olarak 'Teknolojik gelişmeler ve düşen maliyetler sayesinde' diye cevap verebiliriz. Fakat tamamlayıcı ve asıl sürükleyen unsur olarak yani bir bakıma teknolojik gelişmelerin temel direği, modern çağın dağıtım platformu olarak internetin ortaya çıkması ve her mecrayı içine almasıydı.

Tabii ki bu durumla eş zamanlı olarak internet kullanıcı sayısının da hızla artarak üç milyar kişi sınırına dayanması dijital içeriğin tabiri caizse resmen patlattı. Maliyetler tarafında ise eskiden zahmeti ve maliyetinden dolayı resmen bir tören olan fotoğraf çekme konusu cepten çıkan bir cep telefonuyla anında çözülen basit bir olaya dönüştü. İnsanlar fotoğraflarını da artık dijital ortamlarda saklıyor. Kağıda bastırma konusu ise neredeyse yok seviyesine indi. Artık insanlar ürettikleri mektup, fotoğraf ve video gibi içerikleri dijital ortamlara depoluyor.

Artık herkes tarafından üretilebilen içeriğin internet ortamı vasıtasıyla kolayca paylaşılabilmesi, içerik dağıtım sektörünün en temel iki direği olan zaman ve mekanı ortadan kaldırdı. Bir dönem medya gücünün en büyük belirleyicisi olan bir dergiyi, gazeteyi nerede çıkardığınız, kaç adet bastığınız ve kaç noktaya ne kadar zamanda ulaştırabildiğiniz konusunun çok önemi kalmadı.

İnternet ortamında çok daha fazla kişiye, çok daha düşük maliyetlerle ulaşmak mümkün. Nitekim dünya medyasının kafa yorduğu konu, bu yeni yarış kulvarında gelirlerin nasıl artırılabileceği... Gerçi şu an için internet reklam gelirleri büyük medya gruplarının tamamına yetecek kadar büyük değil. Ama şimdilik. Dolayısıyla medya grupları isteseler de istemeseler de bu değişimi kabullenmek ve ona uymak zorundalar.

Dünyanın en köklü gazetelerinden The New York Times'ın kendi özelinde ortaya koyduğu rakamlar da yukarıda değindiğimiz konuların nasıl kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. İflasa doğru giden gazete, içine düştüğü mali açmazı bir yatırımcıdan aldığı destekle aştı. Halka açık firmanın yayımladığı son mali çeyrek raporuna göre, 2008 yılının dağıtım maliyeti 644 milyon dolar. Sadece haber merkezinin yıllık maaş ve prim toplamı 200 milyon doları geçiyor. Baskı maliyetlerini hiç söylemiyorum bile...

The New York Times'ın sözcüsü Catherine Mathis'in yaptığı açıklamaya göre, gazetenin 2 yıldan uzun süredir ücretli aboneliğini sürdüren 830 bin sadık okuyucusu var. Gazete 300 milyon dolarlık bir ekitap okuyucu yatırımıyla bu abonelerine ücretsiz olarak kendi yayınları dahil elektronik formattaki her şeyi okuyabilecekleri bir altyapıyı sunabiliyor. Diğer bir deyişle, bir defalık yatırım ve neredeyse sıfıra yakın maliyetle yıllarca ulaşılabilecek en az 830 bin tiraj kalıyor.

Dünyadan sadece iki örnek. Gerçi ülkemizin toplam nüfusu bu yayınlarına satışlarından daha az. Dolayısı ile ihmal edilebilir gibi görünüyor. Fakat asıl söylemek istediğim, ülkemizin tüm bu teknolojik yatırımların test edilmesi için mükemmel bir laboratuvar olduğunu düşünüyorum. Şöyle anlatayım, bazı yeni teknolojik uygulamalara toplumun nasıl cevap vereceğini kestirmek güçtür. Çoğu zaman teknolojik bir cihaz yapılır ve her şey göze alınarak pazara sunulur. Bazen bu cihazlar toplum tarafından kabul görmez ve üreticisine milyonlarca dolar kaybettirir. İşte bu gibi durumların önüne geçmek için böyle cihazların testinde doğal bir laboratuvar olarak ülkemiz kullanılabilir. Gerçi tam karşılamasa da iktisatçıların makro ekonomide kullandıkları bir olgu vardır. “Önemsiz olmanın önemi” diye Türkçeleştirebileceğimiz bu olgu aslında tam da ülkemiz için geçerli. Teknolojik yenilikler için doğal laboratuvar olmamızın hem parasal hem de uluslararası arenadaki tanıtımımıza katkısını bir düşünün.

Konumuza dönersek. Basılı medyanın geleceğini çok merak etmeyin. İnsanlık var oldukça basılı medya var olacak. Fakat iyice küçülecek. Dijital medya hiçbir zaman yüzde 100'lük bir hakimiyet kuramayacak. Medya patronları da eminimki bu geleceği görüyorlardır.
Bu haber 76 defa okunmuştur

:

:

:

: