Dün öğlen değerli bir dostumla Lefkoşa’nın tarihi mekânlarından bir tanesi olan SABOR’da buluşmak üzere randevulaştık. Tam saatinde olmam gereken yerde olmaya hayatım boyunca özen gösterenlerdenim. Bu yüzdende randevu saatinden 10 dakika önce Selimiye Camisinin arkasına arabamı park ettim. Arabamdan iner inmez de bir dua etmek için bölgede olan İTTİK DEDE türbesine uğradım. Gördüğüm manzara korkunç denecek kadar kötüydü. Bunu haber yapma güdüsü ile hemen cebimden fotoğraf makinasını çıkarttım. Tam fotoğraf çekmeye hazırlanıyordum ki bir anda türbenin içi turistlerle doldu. Elimde fotoğraf makinesi ile beni gören turistler her halde ilginç bir şey olduğunu düşünmüşler ve peşimden fotoğraf çekme arzusu ile içeri daldılar. İçeride yıkık bir türbe görünce benim ne yaptığıma anlam veremeyip oradan uzaklaştılar.
İTTİK DEDE’ye okuduğum Fatiha’dan sonra SABOR’a geçtim. Tarihi bir mekanın dibinde sımsıcak bir yer Sabor restaurant. Sahibi Fatma ve Paulo Dasilva de Adliar. Gerçekten dost canlısı insanlar. Paula çok kısa zamanda Türk gelenek ve görenklerini öğrenmiş bizden birisi gibi olmuş. Fatma hanımda uzun yıllar yurt dışında yaşadıktan sonra memleketine geri dönmüş ve yatırım yapmış bir iş kadını. Hal hatır sorma faslından sonra Fatma hanıma “işlerden memnun olup olmadığını soruyorum”. Verdiği cevap bugün gelinen nokta açısından çok önemli. “Eğer birileri bana bu kadar yatırımı bugün için yapacağımı söylese yurt dışından hiç gelmezdim”
Bir insan için en kötü şey pişmanlıktır. Eğer birilerini hayatta “pişman” etme noktasına getirmişseniz bu daha da büyük bir ayıptır. Ülkeye gelen yabancı yatırımcıyı nasıl kaçırdığımızı defalarca yazmış birisi olarak aynı şeyleri yeniden yazmak istemiyorum ama kendi insanımızı bile kaçırma noktasına gelmiş isek artık bazı şeyleri de ortaya koymanın zamanı geldi de geçiyor demektir.
Dünyanın neresinde olursanız olun böylesine heybetli bir tarihi eserin dibinde dükkânınız olsun bir tane boş masa bulamazsınız. Oysa aybaşı olmasına karşın 3-4 masadan başka müşteri yok içeride. Dışarısı zaten soğuk olduğu için masalar bom boş sokağın ortasında.
Fatma Hanım genelde aybaşı insanların peşin ödeme yaptığını ama ayın ortasından sonuna doğru herkesin kredi kartından ödeme yaptığını söyledi. Çünkü az sonra buluşacağım dostum büyük bir şirketin üst düzey pazarlama müdürüydü. Bu bilgiyi gelecek olan dostumla da paylaşıp onunda fikirlerini almak istiyordum.
Randevulaştığım dostumla buluşup siparişlerimizi verdik. Sabor’da olmazsa olmazım mantar sote. Sohbete Fatma hanımla bıraktığımız yerden başladım ve “piyasayı” sordum. İyi bir yönetici olan dostum tabloyu gerçekten çok net çizdi:
“Şuan ülke ekonomisinde ciddi bir daralma yaşanıyor. Bunda ülkeden dönen Türkiyeli işçilerin payı da yüksek. İnsanların çoğu bankalara çalışıyor. Ya araba ya ev taksitleri ödüyorlar. ay başı alınan maaşlar bu taksitlere gidiyor. Diğer harcamalar için kredi veya kredi kartları kullanılıyor. Bir bankadan kredi çeken bir müddet sonra o krediyi kapatmak ve üstü ile geçinmek için diğer bir bankadan iki misli kredi çekmek zorunda kalıyor. Ve her geçen gün ülkede bankalara borçlanan insan sayısı artıyor. Bu yüzden de ülkede ekonomi daralıyor. “
Dünyanın değişik yerlerinde önemli görevlerde bulunmuş ve kısa süre önce ülkemize gelmiş olan bu dostumun söyledikleri aslında kısa ama gelinen nokta açısından son derece önemli tespittir. Bu tabloya bakıp herkes kendine göre bir ders çıkartmalıdır.
Bir yanda yok olmaya terk edilmiş manevi değerlerimiz, bir yanda değer vermediğimiz tarihimiz ve ülkenin batma noktasına doğru gidişi gösteren ekonomik gerçeklerimiz. Durum gerçekten vahim….
Güzel bir haber...KANAL T
Kanal T direktörü Sibel Tatar, eşinin siyasete atılmasından sonra televizyonu yönetmeye başladı. İlk günler işinin çok zor olacağını ve sıkılıp bırakabileceğini düşünüyordum. “Bir müdür bulur ve televizyonun yönetimini bırakır” düşüncesi Sibel Tatar’ı yakından tanıdıktan sonra vaz geçtiğim bir düşünce olarak kaldı (en azından bu düşünceye ilk başta sadece ben sahip değildim). Ben başta olmak üzere her halde herkes yanıldı. Sibel Tatar çok kısa bir sürede Kanal T’yi bizim bıraktığımız noktadan çok farklı bir noktaya taşıdı. Televizyonculukta hiçbir deneyimi olmamasına karşın yılların televizyoncusuymuş gibi hareket etti. Yapılmayan sosyal sorumluluk projeleri üretti. Bir kesimin kanalı olmaktan çıkarıp televizyonu çoğunluğun kanalı haline getirdi.
Şimdi durup dururken bunları neden mi yazıyorum. Birilerin bu ülkede yapılan “GÜZEL ŞEYLERİ’de paylaşması gerekiyor. Dün Kanal T direktörü Sibel Tatar hanım başta olmak üzere tüm personel kan bağışında bulundu. Sağlık Bakanı Dr. Ertuğrul Hasipoğlu’nun da katıldığı etkinlik ekranlardan “canlı” olarak verildi ve herkesten kan bağışında bulunulması istendi. Sibel Hanım dün ilk kan veren Kanal T personeli oldu. Yani lider olarak sorumluluktan kaçmadı. Bu yüzden hem sosyal sorumluluk anlayışının yaygınlaşması adına koyduğu katkı için hem de iyi bir lider olduğu için iki kez kutlamak isterim Sibel Tatar’ı.
Ve Son bir çift söz daha; Valla biz Ersin Bey (Ersin Tatar) daha iyisini yapamazdık! Bravo Sibel Tatar.
Ünal ÜSTEL: Bakanlığın 100 metre ilerisindeki İttik Dede türbesini bir ziyaret edin lütfen.
Işılay ARIKAN: İttik Dede türbesinin onarımı için ne gerekiyorsa yapın faturayı da bana gönderin. Günahı kiminse vebali de benimdir.
Güven CANTAŞ: Kayıplardasın, ara sıra bir ses ver lütfen.
Osman TABAK: UBP kötüye doğru giderken senin keyfinin nedenini bir türlü anlamış değilim. Bir ara bana da izah edersen buradan yazabilirim.
Erdoğan MANİ: Gözler partinin ağır toplarına çevrildi. Partililer PM’nin en hararetli konuşmacısına ne oldu diyorlar.
İlkan BÜLBÜL: Uyguladığınız diyet sayesinde bir ayda 4 kilo birden vermişsiniz. Önemli olan kilo vermek değil formda kalabilmek. Bu yüzden yürüyüşlere devam.
Kemal ALTUNCUOĞLU: Başbakandan sonra Ankara’ya çıkartma yapması sırası size gelmiş. Cuma günü Ankara’ya gidiyormuşsunuz.
Derviş EKŞİCİ: Irak’tan getirdiğiniz 4 tane milletvekilini ülkeye VİP kapısından sokamadığınızdan dert yanmışsınız. Daha kötüsü de olabilirdi. Siz buna şükredin. Ya gelenleri mülteci deyip ülkeye sokmasalardı..
Haluk DOĞANDOR: Hasta yatağından bile sağa sola sataşmayı ihmal etmediğine göre doktorların öğütlerini pek kulak asmamışsın.
Ali FAHRİOĞLU: Gecikme için özür dilerim nokta. Bugün elinde olacaklar stop.
Ali RUHLUEL: Kilo verdikten sonra formda kalmak için yoğun bir uğraş verdiğini gözlemliyoruz ama böyle giderse şu fırtınalı günlerde uçup gidebilirsin.
Arif SONUÇ: Dayına sorabildin mi? 2003 mü yoksa 2008 mi?
Barış TİLKİ: Senin ini bu aralar gençler mesken edinmiş. Madem gençleri de yanına aldın artık sırtın hiç yere gelmez.
Olgun AMCAOĞLU: Dün bakanlık ana baba günüymüş. Her gelende sizi arıyormuş. Allah kolaylıklar versin
Metin GÜLTEKİN:Meserya’da yeni bir dernek için yoğun çalışmalara başlamışsınız. Bakalım neler yapacaksınız bölgenize.
Dr. Ramadan KAMİLOĞLU: Bak gene seni yazdım. Galiba alışkanlık oldu bende seni yazmak. Konu olmadan bile seni yazabildiğime göre…
Hakan Efe YILDIRIM: Dün bir ünite kan verdikten sonra kısa süreli bir baygınlık yaşamışsınız. Oysa biz sizin gibi Efe’lerin daha sağlam olduğunu bilirdik.
Dr. Ahmet ULUTEKİN: Sağlık Bakanlığındaki tüm müdürler hasta. Acaba dışarıdan birileri bir mikrop mu bıraktı bakanlığa.
Kansu AKSU: Ordu’dan bir avuç fındık bile getirmedin. Alacağın olsun senin.
Niyazi SANAL: Dün görüşemedik ama ileriki günlerde mutlaka görüşelim. Sana anlatacaklarım var.
GÜNÜN TWİTTİ
@TALAYKURT:
Kıbrıs Türkleri 21 Aralık 1963'ten 1974'e kıyameti yaşamış, maya takvimindeki 21 Aralık 2012'den mi korkacak ?
GÜNÜN SÖZÜ
'İnsan ancak üretimden koparsa engelli olur'
Meral Eroğlu
BİZİM TEMEL
Temel'e sormuşlar
- 'Dünyanın en mesut insanı kimdür?'
Temel:
- 'Adembabamuzdur. Onun kaynanasu yoktur da!'
GÜNÜN FOTOGRAFI
UBP Gazimağusa ilçe Başkanı Afet Özcafer ve beraberindekiler.