Koyun olmak veya olmamak

Doğduğumdan beridir aşıkım istiklale, Bana hiç tasmalık etmiş değildir altın lale, Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum, Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boyunum…

Doğduğumdan beridir aşıkım istiklale,
Bana hiç tasmalık etmiş değildir altın lale,
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum,
Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boyunum…

Ne güzel demiş koca Mehmet Akif?
Koyun olmak, efendi olmak ile, hele hele “yüksek toplumsal çıkarlara bağlılık” ile uysallığı karıştırmamak; ne partileri, ne hükümetleri ne de makam ve mevkileri tapulu mal, geriye kalan herkesi kapıkulu saymamak lazım.
Haydee, şimdi birileri “falana verdi veriştirdi” diyecek. Yok kardeşim bir birinizden farkınız, hepiniz aynı kumaştan dokundunuz. Nalıncı keseri gibi hep bana, rab bana…
Ne halk derken halkı; ne vatan derken vatanı; ne dava derken davayı düşündünüz. Varsa yoksa kendi menfaatiniz; birinci halkadan öteye gidemeyen hizmet aşkınız.
Solcuymuş, sağcıymış, liberalmiş, muhafazakârmış, sosyalistmiş, karma ekonomiciymiş falan filan… Tümünüz aynı kumaştan…
Para elden su dereden ham hup şorolop partisinin çeşitli fraksiyonları… Ucuz siyasetin, pahalı kahramanları.

Hanedanlara karşı olup mücadele verip hanedana kapı kulu olmak siyaset yapmak olabilir mi? Dön dolaş sekiz kulaç misali, onca gürültü, ilkeler, büyük laflar, yüzde biri bulmayan halk desteğine rağmen dev aynasında ahkam kesmeler ve sonra kuyruk apış arasında dön baba dönelim… Elin tetikçisi olmuş; eğreti destek ile gerdeğe girmiş (terbiye bu kadarına yetiyor); dahası bir dönem olmuş omzu kalabalık amcaların bir dönem olmuş omzu kalabalık amcaları hadım etmeye kararlı aksi ve her daim yellenen başka amcaların kuklası olmuş siyasetcilerin demokrasisi…

Gelmiş milyonlarca dolarcık; satın alınmış goygoycu siyasiler; kurulmuş özgürlükçü falan filancı hareket ve sonra amaç hâsıl olamayıp mıntıka temizliği becerilemeyince parayı veren düdüğü çalmış toplanmış cümlesi Troy’un tahta atına girer gibi muktedirin partisinde, başlamışlar sahipleri adına ele geçirmeye zaten çoktan parsellenmiş iktidar partisini…
Ne imiş olan?

Parti kurdurulmuş, parti bölünmeye çalışılmış, milyonlarca dolar harcanmış… Sonuç? Gerçi başta istenmeyen adamlar iktidardan uzaklaştırılmış ama nihayette Cumhuriyet meclisinde birkaç sandalye, o kadar.
Parti bölünür, istenmeyen adam cumhurbaşkanı olmaz diye omzu kalabalıklardan satın alınan adama yeni misyon çizilip “doğrucu Davut” rolü verilmiş; hanedana karşı muhteşem bir uğraşı verilip seçimde neredeyse yüzde bir oy alınmış; milyonlar harcanmış arpa boyu bile yol kat edilememiş… Haydi, dön bakalım yuvaya, içeriden fethedelim şu iktidar partisini diye buyurmuşlar, başlamış yeni macera “yuvaya dönüş” martavallarıyla.

Amaç, tabii ki topluma hizmet, halkın ali çıkarlarını savunmak ve tabii “kendim için bir şey istiyorsam namerdim.”
Uysal olmak başka şeydir, koyun olmak başka…
Kıbrıs Türk halkı bütün bunları görmemekte midir?
Ekonomik dönüşüm programı gerekli hatta şart idi. Kıbrıs Türk halkının ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayabilecek bir programı yapanları ve tüm zorluklara rağmen uygulayanları ayakta alkışlamak, onlara şapka çıkarmak gerekir.
Ancak, Kuzey Kıbrıs’ı deklare edilmemiş bir müstemlekeye döndürecek adımları da koyun gibi kabul etmek mümkün olabilir mi?
Anavatan’a karşı saygılı olmak her daim “boynumuz kıldan ince” desturunu korumak başka, koyun olmak, koyun gibi güdülmek başka şeyler.

KKTC ile Türkiye arasındaki ilişkilerin eşitler arası ilişkiler düzeyine çıkarılması Kıbrıs Türk halkının olduğu kadar Türkiye’nin de çıkarınadır. Yoksa, gün gelir birileri Ömer Seyfettin’i ve meşhur Diyet fıkrasını hatırlatır, “al diyetini” diyebilir.
Zorlamayın… Köşeye kadar geriledi Kıbrıs Türk halkı, daha ileriye gitmeyin. Yazık etmeyin.
İşte gün gibi aşikar yarının öbür günün neler getireceği. Nikos Anastasiades’in Rum liderliğine seçilmesi artık formalite gibi görünmekte. Ya 17 Şubat’ta birinci turda – ki çok zor görünüyor – büyük olasılıkla da 24 Şubat’ta seçilecek. Sonra ne olacak? Diyecek büyük ağabeyler “Haydi tekrar görüşmelere.”
Neyi görüşeceğiz? Görüşmedik yönü kaldı mı ki Kıbrıs meselesin? Kaldırılmadık taş, bakılmadık yer kaldı mı çözüm arayışında?

Olsun, bir daha denememiz istenecek. 40 yıldır olamadı belki şimdi çözüm olur umuduyla bakalım kaç yıl daha heba edilecek.
Halbuki mevcut temel değişmeden bu toprağa inşaat yapılamayacağı belli olmadı mı? Ne inşa etsek inşaat tamamlanmadan yıkılıyor? Bir Allahın kulu da “Yahu niye böyle oluyor, acaba temeli başka türlü yapsak mı?” demiyor.
Olmaz kardeşim olmaz. Bir taraf Kıbrıs Cumhuriyeti, bir taraf o cumhuriyetin azınlığı ve görüşmelerde “cumhuriyet hükümeti” ile “azınlık” toplum “eşit” olarak geleceği konuşuyor. Bu ikisi nasıl eşit olabilir? BM falan diyor, “Biz öyle görüyoruz olur.” Olmaz efendim. Ya iki tarafı da “devlet” ya da her iki tarafı da “toplum” olarak görmedikçe, çözüm falan olmaz.

Bunlara falan yoğunlaşıp Mart sonrasına hazırlanacağımıza biz hala daha iktidar partisi nasıl ele geçirilir, liderliği nasıl rehin alınır gibi beyhude işlerle uğraşıyoruz.
Yoksa öyle değil mi? Yoksa güya Kürtlerle barış yapar gibi cumhurbaşkanı seçimine kadar iki yıllık ateşkes peşinde koşulduğu gibi Kıbrıs’ta da başarısız olmaya mahkûm olsa da görüşür gibi yapmaya devam, mıntıka temizline devam siyaseti mi uyguluyoruz.
Uysalız ama koyun değiliz dedik ya, yahu gerçekten koyun değiliz değil mi?
Bu haber 2017 defa okunmuştur

:

:

:

: