Kahvaltı kültürümüz

Yine bir pazar günündeyiz. Pazar günleri tatilin tadı kadar bu günde yiyecek menüsü önemli bir gündem maddesi gibidir.

Yine bir pazar günündeyiz. Pazar günleri tatilin tadı kadar bu günde yiyecek menüsü önemli bir gündem maddesi gibidir. Yok, öyle ne yiyeceğiz konusu küçümsenecek bir konu değildir. Herkesin evde olduğu bu günde belki kahvaltı geç yapılabilir. Ancak çalışan insan alıştığı aynı saatte kalkandır. Her gün saat altıda kalkanlar yine aynı saatte kalkan olur. Bugün bütün haftanın yorgunluğunu üzerinde taşıyanlara haftanın en önemli armağanıdır. Günün en güzel tarafı, sabahın erken saatlerinde, bahçede dolaşmak, bahçenin ihtiyacı olan mevsimsel bakımın planlamasını yapmaktır. Bahçeniz küçük olsun, büyük olsun bu değişmez bir işlem olarak görev gibidir. Bu görevden kaçınmanız olmaz. Aman biz apartmanda oturuyoruz bahçemiz yok diyenlerin evlerindeki, balkonlarındaki saksı çiçeklerini de düşünme mecburiyeti vardır. Çiçeksiz ev yoktur. Çiçek olmayan evde en azından vazoda bir dal çiçek vardır. Eskiden ne çok fesleğen çiçeği vardı dalını koparan, fesleğeni, ağzı geniş şişeye, su koyup içine koyar, kökleşmesine beklerken yeşil yapraklar da mutfaktaki çeşmenin yanında bir nevi süs olurdu. Şimdiki on katlı binaları bir yana koyarsak, ev yapımında tercih bahçe içinde, konumlanmaktır. Eski yılların alışkanlığı ile Akdeniz ikliminin kışları ılıman yazları sıcak olması, bu tercihlerde önemli bir etken... Böyle bir iklimde ise, bahçe kişilerin her türlü sorunu, bir an olsun unuttuğu yerdir. Havanın müsait olma durumu ile müsait havada, bahçede, balkonda, her ailenin kendine göre, bir oturma grubu mutlaka vardır. Bu tahta veya plastik sandalyeli masalarda çoğu kez sabah kahvaltısı yapılmakta sonrasında bu masa başında kahveler içilmektedir. Evde kahvaltı yapanların oldukça büyük bir çoğunluğu yumurtayı masasından eksik etmeyendir. Genellikle yumurtanın sahanda pastırma ile yapılan, pişirilen şekli, tercih edilirken, tavaya bandırılacak ekmek çeşidi de ayrı bir seçimdir. Yumurtaya limon sıkılması kaçınılmaz bir alışkanlık. Ekşi, tabağa tavadan alınan sıcak yağın üzerine sıkılan bir kültür... Öyle eski yıllarda, simit hayatımızda yoktu ama şimdi var. Sıcak simit yanında beyaz peynir de sonradan hayatımıza giren tatlar. Hellim derken, sele zeytini bunun yanında, çakıstes yani yeşil zeytin de olmalı diyenler çoğunlukta. Salatalık, domates yeşil biber derken kahvaltı hazır. Ama yine çok eski yılların pazar günleri kahvaltısına gidecek olursak İngiliz sömürge döneminin etkisi mi olduğu bilinmez ama sabahları kızartılan yumurtanın yanında mutlaka cips patates kızartıldığı akıllarda kalandır. Eski fırınlardan alınan ekmek ise ince kesilerek gabiralık denen ve gaz ocağı üzerinde iki yanı kızartılırken, basit saplı üzeri telli araç üzerinde zeytin kebabı da yapılırdı, hatta köy koyun keçi sütü karışık yapılan laden kokulu eski hellim de kebap şeklinde ateş üzerindeki telde olurdu. Kızartılan ekmeğin üzerine margarin yağı sürüldüğü, üzerine toz şeker konduğundan başka, bazen de teneke kutularda kapaklı satılan spray yağ da ekmek üstüne sürülürdü. Her ikisinin haricinde nestle konsantre süt de açacakla bir kenarı delinen kutusundan ekmek üstüne akıtılarak konur kahvaltıda, çocuklar eline, verilen yiyecek olurdu. Özellikle Lefkoşa 'da Minnoş fırınından alınan dişli çörek arasına Yağcıoğlundan alınan sıcak tahin helvası konarak yenmesi de tercihler arasındaydı. Eski yıllarda bu gün olduğu gibi gidilip dört başı mamur dediğimiz kahvaltıların servis edildiği mekanlar yoktu. Çocukluğumuz kahvaltılarında, bu zamanı yaşayan bizlerin yaptığı gibi, çağır gelsin' take away ' kahvaltılar da yoktu hani şimdilerde Türk kahvaltısı, çiftlik kahvaltısı, İngiliz kahvaltısı çeşitleri menüleri hiç yoktu. Bizler o eski yıllarda Ortaköy fırının taze kavrulmuş yerli fıstığını çörekle yerken mutlu olan bir nesildik. Yine de öyleyiz. Hepimizde yüreğimizde olan bu mutlulukla, güne noktamız keyifli bir pazar günü olsun...
Bu haber 1541 defa okunmuştur

:

:

:

: