Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Çok kültürlü demografik yapıya sahip bir ülkedir.
Başlangıçta, 1974’te güneyden kuzeye göç ederek gelip yerleşen Kıbrıslı Türkler, Kuzeyde 1974 öncesinden beri yaşayan Kıbrıslı Türkler, 1974 sonrası Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a tarımsal iş gücü altında getirilip yerleştirilen ve sonradan KKTC vatandaşı olan Türk Vatandaşları, Bulgaristan Vatandaşı Türkler ve diğer ülkelerden gelip vatandaş olanlar, yıllarca bu ülkede çalışan ve halen de çalışma amaçlı Kuzey Kıbrıs’ta bulunan başta Türk Vatandaşları ve bunun yanında ağırlıkla Pakistan, Moldova, Azerbaycan ve diğer bazı ülkelerden gelen insanlar, ve son olarak da başta İngiltere ve Almanya’dan gelerek ülkemizde yerleşen ve yaşayan insanlar oluşturmaktadır KKTC’deki nüfusu ve demografik yapıyı. Bu çok kültürlü ortamda da oluşturulması gereken eğitim sistemi elbette çok kültürcü bir anlayışla sürdürülmelidir.
Ülkemize sonradan gelip yerleşen, vatandaş olan veya çalışma izniyle ülkemizde yaşayan ailelerin çocuklarını “göçmen çocuklar” olarak düşünüp ancak onları ötekileştirmeden, çok kültürcü bir eğitim anlayışı ile okullarımızda mutlaka yeni bir anlayış ve yapılanma ile eğitim sistemimizi değerlendirmeli ve şekillendirmeliyiz.
Göçmen çocukların, ailelerindeki herkesten çok göçten ve göçmenlik statüsünden etkilendikleri söylenebilir. Çünkü göç ile yeni bir ortama kendi seçmeden gelen çocuk, temel olarak, değişen eğitim sistemi; göç edilen yerde göçmen çocukların ihtiyaçlarını karşıla(ya)mayan okullar; öğrenilmesi gereken yeni toplumun kural ve değerleri; farklı bir eğitim sisteminde çocuklarını yönlendirecek yetkinlikten yoksun ebeveynler; göçmen psikolojisiyle başarısızlık korkusunun stresi ve küçümsenme ile “öteki” olma durumunda yaşamanın gerilimini yoğun bir baskı ile yaşamaktadırlar.
Türklerin Avrupa'ya işçi olarak göçmen gitmeleri yaklaşık olarak 1960’lı yılların başında başlamıştır. Bu ilk göçmenler gittikleri ülkelerde genelde düşük statüde, vasıfsız eleman olarak (kimi zaman da kaçak işçi olarak) çalışmışlardır. Çoğunlukla kırsal kesimlerden yaşanan bu göçlerde, gidilen ülkelerde ciddi sorunlarla karşılaşılmıştır. Eğitim, yaşam tarzı ve uyum sürecindeki gerilikler ve yaşanan sorunlarda hem kendi ülkeleri hem de göçmen olarak gittikleri ülkelerden yeterli destek ve katkı göremeyen bu gruplar daha çok kendi içlerine kapanarak yaşamayı tercih etmişlerdir.
Günümüzde yurtdışında yaşayan Türklerin önemli bir kısmı, bulundukları ülkelerin vatandaşlık hakkını elde etmiş ve kalıcı niteliğe sahip olmuşlardır. Yaklaşık 4 milyonu Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde, 300 bini Kuzey Amerika’da, 200 bini Orta Doğu’da ve 150 bini de Avustralya’da olmak üzere, 5 milyon civarında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı veya Türk kökenli insan yabancı ülkelerde yaşamaktadır.
Bütün dünyada giderek daha da etkin bir biçimde yaşanan göçü tetikleyen belli başlı motivasyonlar şöyle sıralanabilir:
1. Daha iyi ekonomik durum arayışı;
2. Daha iyi eğitim fırsatları arayışı;
3. Politik çalkantılardan ve savaş durumlarından kaçış;
4. Zulümden kaçış;
5. Sevdikleriyle bir araya gelmek.
Göç edilen ülkelerde göçmenlerin ve göç edilen ülkelerin yaşadıkları “Göçmenlik Odaklı Temel Eğitim Sorunları” da aşağıdaki gibidir:
• Okul öncesi eğitime devam oranlarının düşük olması,
• Kendi anadilleri özelinde dil becerisinden yoksunluk nedeniyle iletişim sorunları ve kültürel çelişkiler yaşamaları,
• Çoğunluğu göçmen öğrencilerden oluşan okullara devamın bir sonucu olarak toplumsal uyumda başarısızlık ve akademik yönlenmede eksiklik,
• Çoğunlukla kapalı ve demokratik olmayan aile yapısından kaynaklanan iletişim ve davranış problemlerinin gelişmesi ile okul yaşamında toplumsal dışlanma ve özel eğitim veren okullarda yüksek oranlarda temsiliyet,
• Ev sahibi ülkelerdeki erken yaşlardaki seçme uygulamalarının ortaya çıkardığı başarısızlık sonucu okul terklerindeki artış, buna paralel gelişen suç ve suça yönelmede potansiyel yatkınlık,
• Mesleki eğitime yönlendirilmediği için çıraklık veya iş eğitiminden yoksun işsiz gençler,
• Çevresel ve toplumsal dönüşümlerin içindeki yoğunluğa bağlı olarak kendi vatanlarıyla ilgili hoş olmayan ifadeler nedeniyle öz saygı ve kendine güven duygularında tahribat ve değersizlik duyguları,
• Kültürel diyaloga açık olmayan ve göçmen öğrencilerle ilgili yüksek beklentisi olmayan öğretmen ve yöneticilerin olumsuz etkisi,
• Okullarla ilgili anne-babaların düşük ilgisi ve bilgisizliği,
• Göçmen çocuklar için alınması gereken kurumsal önlemlerin olmaması, rehberlik, yönlendirme ve uyum hizmetlerinde ev sahibi ülkelerin deneyim eksikliği temel eğitim sorunları olarak sıralanabilir.
Bu bağlamda, göçmen çocukların eğitimi ve en genel anlamda çok kültürcü bir eğitim odağında neler yapılabileceği, ne tür önlemler alınarak sorunlara temel çözümler üretilmesi gerektiği tartışılmalıdır.
Unutulmamalıdır ki göçmenlerin sağlıklı bütünleşmeleri ve çok kültürlü ortama uyumları konusunda, diğer gereklilikler arasında belki de en önemlisi sağlıklı bir kişilik gelişimidir. Bu nedenle göçmenler kendi kimliklerini muhafaza ederek uyum sürecine dâhil edilmelidir.
Kültürel kimlik edinimi ve bireysel anlamda yeterli hale gelebilmek için ana dilinin en yetkin haliyle öğrenilmesi önemli olduğundan eğitimin bütün seviyelerinde, yeterli donatılmış uygun ortamlarda uzmanlar tarafından verilen ana dili öğretimi garanti altına alınmalıdır.
Kuzey Kıbrıs’a göç veren ülkelerin başında bulunan ülke Türkiye olduğundan, Türk insanının kültürel, sosyal ve sosyo-psikolojik özellikleri en detaylı bir şekilde analiz edilip değerlendirilmelidir. Örneğin, kültürel ve sosyal nedenlerle anneler Türk çocukların eğitiminde yaşamsal bir role sahiptir. Genellikle dışarıda çalışmayan, evde zamanını geçiren Türk anneleri, kişisel ve kültürel nedenlerle erken çocukluk bakım ve eğitimine çocuklarını göndermekte isteksiz davranmaktadırlar. Anneler, eğitim programları aracılığıyla erken çocukluk bakım ve eğitimi konusunda bilgilendirilmeli ve teşvik edilmelidirler ve gereken durumlarda maddi kolaylıklarla desteklenmelidirler.
Öğretmenlerin idealde çok kültürlü diyaloğa açık, hoşgörülü ve önyargısız olmaları beklenmektedir ancak buna rağmen aralarında çok kültürlü diyaloğa daha açık ve olabildiğince ön yargısız öğretmenler, özellikle göçmen öğrencilerin bulunduğu okullarda görevlendirilmelidir.
Başarılı ve başarısız göçmen öğrencilerin başarı ve başarısızlıklarının nedenlerini ortaya koymak üzere sistematik olarak araştırma ve analizler yapılmalıdır. Yaşadıkları ülkelerde kendi kimliklerini de koruyarak, bulundukları ülkenin kültürel, sosyal ve ekonomik değerleriyle uyum sağlamış başarılı göçmen rol modellerin, özellikle çocuklar ve gençler olmak üzere zaman zaman göçmenlerin gündemine getirilmelerinin sağlanması isteklendirme kaynağı olacaktır.
Göçmen gönderen ve göçmen alan ülkeler, AB fonlarından da yararlanarak göçmenlerle bütünleşme üzerine ortak projeler hazırlamalıdır. Kültürel farklılıklar ve bu farklılıklara hoş görü, akılcı, çağdaş yaklaşımlar özellikle öğretim amacıyla hazırlanan her tür eğitim materyallerinde vurgulanmalıdır.
Yaşam boyu öğrenme ilkeleriyle yetişkinleri de içerecek şekilde göçmenlere ev sahibi ülkeye uyum, yaşamsal pratikler ve mesleki eğitimle ilişkili kurslar verilmelidir. Göçmen öğrencilerin yoğunlaştığı okullar aşamalı olarak kapatılmalı ve göçmenlere yönelik yerleşim politikaları uygulamaya konulmalıdır. Uyumlaştırma kapsamında göçmen öğrencilerin, bulundukları okullarda belirli bir oranı aşmamasını sağlayacak bazı önlemler alınmalıdır. Çünkü göç sonrasında performans düşüşü yaşayan ve başarısız olan öğrenciler, göreceli olarak “kaliteleri daha düşük okullara” gitmektedirler; genelde maddi sorunlar ve ailevi sıkıntılar yaşamaktadırlar. Okul ilişkileri zayıf olan bu öğrenciler, göç nedeniyle aile bireylerinden bir veya birkaçıyla ayrı düşerken, yaşadıkları topluma da yabancılık duydukları için hızla hem kendi ailelerine ve sahip oldukları değerlere hem de uyumlaşamadıkları topluma yabancılaşmaktadırlar.
Sonuç olarak unutulmamalıdır ki bir ülkeden bir diğer ülkeye göç eden insanlar, kendi köklerinden koparken, daha olumlu yaşam koşullarını kazanabilmek için her türlü zorluğu göze alarak hareket etmektedirler. Yetişkinler için toplumsal uyum ve bunu yaşama geçirebilmenin ölçütlerini edinebilmeleri güç olsa da, çocuklar için bu durum daha kolay olabilir.
Bu bağlamda, eğitimde uygulanacak göçmenlere yönelik “Eğitim, Uyum ve Öğretim Politikaları” oluşturmak önemsenmelidir. Böylece çocukların ve gençlerin, göçmen olarak veya vatandaş olarak yaşadıkları ülkenin değerlerine saygılı, uyumlu, bilinçli ve özgür irade sahibi olarak yetişmeleri sağlanabilir. Bu da o toplumun en önemli kazancı olacaktır. Çünkü çok kültürlülüğün küreselleşme yapılanışları içindeki önemi her geçen gün artmaktadır ve günümüzde dünyadaki uzaklıklar küçüldükçe insan ve insani değerlerin dolaşımı daha da önemli ve belirleyici hal almaktadır.
Ülkemiz Kuzey Kıbrıs’ta temel eğitim sorunlarından biri olarak gördüğüm çok kültürcü eğitim odağında özellikle göçmen çocukların eğitimini ele almak ve konuyu gündeme taşımak istedim. Bu sorunlar diğer sorunlara “kelebek etkisi” yaratmakta ve bunlar üzerine politikalar geliştirilmediğinden önümüzde başka yığınla sorun haline dönüşmektedirler.
İşte bu nedenle “sonuçları değiştirmek için başlangıçları değiştirmek gerekir” olgusundan hareketle, temel eğitim sorunlarının başlangıçlarından kabul edilen çok kültürcü eğitim konusuna bu günkü sayfamızda dikkat çekmek istedim.