İsrail'in Türkiye'ye karşı kışkırtıcı tavırları devam etmekte. Son örneği dün medyaya yansıdı: Beşiktaş'ın, İstanbul'da 15 Eylül'de İsrail'in Maccabi Tel Aviv takımı ile oynayacağı Avrupa Ligi maçını etkilememesi ve burada
yaşanabilecek her türlü provokasyonun önüne geçilmesi amacı ile hükümet
harekete geçti. Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Hürriyet aracılığı ile
başta UEFA ve İsrail ile ile uluslararası kamuoyuna, 'Maçın konukseverlik
içinde oynanacağı' garantisini verdi.
İsrail ise sağda, solda girişimlerde bulunarak maçın tarafsız sahada
oynanması talebinde bulunmakta. Amaçları sadece ortalığı karıştırmak.
Oysa Beşiktaş haklı olarak İsrail'de oynanacak bir maçta futbolcularının
'can güvenliği' olmadığını iddia edebilir.
Filistinliler örneğinde olduğu gibi müslümanların hiç bir can güvenliğinin
olmadığı bir ülkede doğal olarak müslüman bir ülkenin futbol takımının ne
derece 'emin' bir ortamda ve 'rahat' bir şekilde futbol oynayabileceği
gerçekten tartışılması gereken bir konu.
Rum Kesimi'nde oynanan basketbol maçında gördük. Türkiye'den o dönemin
Devlet günümüzün Avrupa Bakanı Egemen Bağış tarafından 'ya oyuncularımızın
can güvenliğini sağlayın ya da biz gelir sağlarız' açıklaması sonrası
basketçilerimizin 'can güvenliği' sağlanabildi. O ana kadar Rum Polisi
'faşist saldırganları' sadece seyretmekteydi.
İsrail Polisine nasıl güvenelim?
İsrail'in Anamuhalefet lideri Tzipi Livni, 'Türkiye'yi bu noktaya Netanyahu
hükümeti getirdi' demiş. İsrail devlet radyosuna konuşan Kadima Partisi
lideri Livni, 'Türkiye, ABD ile bağları hassas bir noktaya gelen İsrail'in
yalnız ve güçsüz olduğunu görüyor. Filistin barış süreci durdurulmamış
olsaydı Türkiye böyle davranamazdı' iddiasında bulunmuş. Yanlış değil.
İsrail'in başında bu 'çapsız' hükümet olmasaydı ve Filistin Politikası
alanında 'tutarlı adımlar' atılabilinseydi 'Mavi Marmara' yola çıkmaz ve
'katliam da' yapılamazdı.
Ancak gelinen noktada halen 'İsraile bile yakışmayan bir hükümetin' politik
sorumluluk taşıdığı İsrail'de olumlu bir gelişme beklemek zor. Ancak ABD
zoruyla 'adam olacağa' benziyorlar. ABD'de boş durmuyor. Yani Kuzey
Kıbrıs'ta bazılarını sadece 'laf taşındığını sanarak her şeyi anlattıkları
ve bazen de Türkiye'yi şikayet ettikleri' Amerikalıların başka ve ciddi
işleri de var. Yapmaktalar da!
Çünkü onlar da tüm dünya kamuoyu gibi Türkiye Başbakanı Recep Tayyip
Erdoğan'ın 'Olayın getirisi, götürüsü ne olur, ne olmaz, bunların hepsinin
hesabı yapılmıştır, ama bu sularda tarihte biz vardık, bugün de varız; yarın
da olacağız. Gemilerimiz sürekli oralarda tabii. Sivil gemiler zaten oradan
geçiyorlar, oluyorlar ama bundan sonra askeri gemilerimiz gerek Aksaz'dan
gerek İskenderun, Mersin bütün buralardan, bu denizlerde, bu sularda
görünecekler, bulunacaklar. Biliyorsunuz Akdeniz'de uluslararası sular var.
Bu sularda bugüne kadar hep bunlar cirit atıyordu ve Türk gemilerini,
özellikle münhasır ekonomik alanlar olmak suretiyle, buralarda çok daha sık
göreceğiz, sık göreceksiniz.' açıklmasının ne kadar net olduğunun
farkındalar.
Akdeniz ve de özellikle Akdeniz'in Doğusu bir 'Türk Denizi' idi. Bazıları
unutmuş olabilirler. Ancak artık hatırlamaya başlayacaklar. Türk Deniz
Kuvvetleri çoktan misyonunu üstlenmiş durumda.
KKTC'de ise bu gelişmeler karşısında 'aman İsrail kaynaklı ve kökenli
yatırımlara dikkat edelim' uyarısına İsraillilerle iş yapanlardan olumsuz
tepki gelmekte. Kimse onların zarar etmesini istemiyor. Ancak uyanık
olunması gereken bir dönemde olabilecek gelişmelere hazır olmak ve umursamak
gerekiyor. Örneğin ülkede kaç İsrail vatandaşının yerleşik konumda olduğu,
nerelerde araziler satın aldıkları ve ne tür yatırımlar yaptıkları sadece bu
işten sorumlu 'istihbarat kurumlarını' değil aynı zamanda politika ve iş
dünyasını da ilgilendirmek zorunda.
*BKP'nin Basın Açıklaması*
BKP'nin her hangi bir talebi ve politikasını destekleyeceğimi hiç sanmazdım.
Ancak geçen günkü Basın Bildirileri oldukça anlamlı.
Özellikle bindiği jetski'yi görenlerin anlattığına göre niçin 'son süratle
ölümüne kayalıklara sürdüğünü' bilmediğim bir Casino çalışanı bayanın acı
bir şekilde ölümü ve ardından bie gece klübü çalışanı bayanın bir trafik
kazasına kurban olması ve de iki arkadaşının bellerinin kırılması onların da
'insan' olduğunu hatırlattı inşallah bazılarımıza!
BKP'nin bu konuda yaptığı açıklama 'BKP'den yapılan açıklamada, dün Alayköy
yakınlarında meydana gelen trafik kazasına dikkat çekilerek, şunlar
kaydedildi: 'Yaşanan bu trajik trafik kazası sonucu toplumsal utancımız olan
gece kulüpleri ve kadın ticareti ile bir kez daha yüzleştik. İnsan onurunun
ayaklar altına alındığı ve kadınların meta gibi alınıp satıldığı,
bataklıklardan farkı olmayan gece kulüplerinin, suç merkezleri casino ve bet
ofislerinin derhal kapatılarak kadın ticareti yapan ve yaptıranların
hakkında yasal işlem başlatılarak, cezalandırılmaları gerekmektedir.'
şeklinde. Kullanılan dil sert olsa da ve talebin hayata geçirilmesi KKTC'de
günümüz gerçeklerinde zor olsa da yanlış değil.
Aslında Sosyalist Enternasyonal üyesi olma konusunda çok hassas olan CTP-BG
ve TDP'nin çok hassas olmaları gereken bir konu. Ancak en pasif konumdalar.
BKP'nin talebi konusunda ben AK Parti'den ümitliyim.