Kesintisiz bir evlilik, 2 hukukçu çocuk, 2 torun, 30’a yakın bildiri, 100’lerce köşe yazısı ve söyleşi, 6 önemli ödül, kendi adını taşıyan 1 edebiyat yarışması, 20’den fazla radyo ve tiyatro oyunu, 80 adet yayımlanmış kitap ve edebiyat dünyasında çocuklar için geçen 45 yıl…
Kesintisiz bir evlilik, 2 hukukçu çocuk, 2 torun, 30’a yakın bildiri, 100’lerce köşe yazısı ve söyleşi, 6 önemli ödül, kendi adını taşıyan 1 edebiyat yarışması, 20’den fazla radyo ve tiyatro oyunu, 80 adet yayımlanmış kitap ve edebiyat dünyasında çocuklar için geçen 45 yıl…
Ülkemizden Gülten Dayıoğlu geçti.
*
Deniz Plaza’nın sık sık gerçekleştirdiği, birbirinden değerli yazarlarla halkı buluşturma misyonunu takdir ederek hemen hepsine katılmaya çalışırım. Zaman zaman yaşanan ve benim de çok üzüldüğüm ‘ilgi oranları’ saptamamın birini daha önceki gün edindim.
Organizasyonun bu kadar güzel gerçekleştirilmesine rağmen, gelen yazara ilgi oldukça iyiydi ama isim Gülten Dayıoğlu olunca izdiham olmasını beklediğim söyleşi ve imza süresince katılım, kişisel tahminimin altındaydı.
Okuryazar oranımız “istatistiklerimizde” yüze 90 civarında görülüyor. Bunda birkaç acı var!
İlki; bu oran, daha 10 yıl önce yüzde yüze yakındı. Ancak 10 yıl gibi bir sürede nüfusun çift yönlü göçü ile neredeyse yüzde 10’a yakın bir değişim söz konusu oldu.
Nüfusun herhangi bir demografik özelliğinin 10 yılda yüzde 10 değişimi endişe verici bir durum.
Bir diğer acı ise; klasik olarak karıştırılan kavramlar. Örneğin, “okuma yazma bilme” ile “okuryazar olma” arasındaki kalın çizginin farkına bile varmadan yaşıyor olmamız.
Deniz Plaza’daki imza ve söyleşi etkinliğinde bazı öğretmenlerin Gülten Dayıoğlu’nu tanımadığını, hatta bazılarının “çocukları grev olmasa getirecektik” dediklerini işittim.
Bir genelleme yapmadan, başta, hangi dal ya da sınıfa ders verdiğine bakmaksızın, bir öğretmenin bu ismi duymamış olması infial verici!
Çocuklar grevden dolayı okullarda bu etkinliği öğrenemedi. Hatta gruplar halinde gelmelerini beklediğim sınıflar da orada yoktu, olamazlardı. Çünkü öğretmen için de artık şu ifadeyi kullanabiliriz: “O artık grevde!”
Ancak değerli bir edebiyatçıya izdiham olmasını artık beklemememiz gerekiyor. Bunun nedenini de sadece grev konusuna ya da, okuma yazma bilen hatta öğreten ama okuryazar olmayan bir kısım öğretmenlerimize faturalandıramayız.
Gülten Dayıoğlu ile de konunun bu yanını konuştuk.
Bir yıl kadar önce ülkemize gelen yazarlardan (!) biri, Türkiye’de milli kaynana diye adlandırılan Semra hanımdı. İmza gününde Semra hanımın bulunduğu binada girecek yer kalmadığını öğrenmiştim.
Bir hak arayışı ve savunuşu ile sivil toplum hareketini kutsal gördüğümün altını çizerken, eğitimdeki bir eylem modeli olarak grevi kabul etmem mümkün değil. Ancak bu konuyu “popüler kültürün yozlaştırdıkları” nedenine de bağlamalıyız.
Hayatımızın neredeyse bilinçaltı dahil tamamına hükmetmeye başlayan ‘popüler kültür’ (bu ifadeyi her zaman ve ısrarla hep küçük harf yazacağım) ne okuduğumuzla ilgilenirken, ne okumadığımızı da belirliyor.
Bu mücadelede popüler kültürün hegemonyası altında olmak yerine, karşısında yer almak istiyorsanız bir yerden başlamalısınız. Örneğin hiç okumadıysanız Gülten Dayıoğlu’nun yüksek hayal gücü ve etkileyici roman ya da hikâyelerinden birini okuyabilir ve mutlaka çocuklarınıza okutabilirsiniz.
En azından kendimizi affettirmek için.
*
Meraklısına: Gülten Dayıoğlu kimdir?
Gülten Dayıoğlu, 1935, Emet-Kütahya doğumlu. Türk roman ve öykü yazarı. Daha çok yazdığı çocuk kitaplarıyla tanınır. İstanbul’da eski adıyla Atatürk Kız Lisesi olan Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi’ni bitirdi. Bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenim gördü. Daha sonra okulu bıraktı. Dışarıdan sınavlara girerek ilkokul öğretmeni oldu. On beş yıllık hizmetten sonra 1976’da istifa etti. İlk eseri “Bahçıvanın Oğlu” adını taşıyan bir çocuk kitabıydı. 1963’te yayınlandı. Evli ve iki erkek çocuk annesidir.