Ancak şöyle kafamızı kaldırıp bakalım yaşadığımız düzene… Övecek ne var, ne yapılıyor?
Kocaman bir HİÇ!
Varsa eğer söyleyin, biz de haberdar olalım…
Kalavaç köyüne içilebilir su götürüldü mesela, son günlerde övülecek tek olay… Onu da yapan UNDP… UNDP yetkililerine kocaman bir teşekkür…
Hükümetimiz yurttaşı düşünen icraatlara imza atsın biz de alkışlayalım, ama yeter ki atsın…
Ancak bakın hala ne kadar traji komik olaylar yaşanıyor bu güzel coğrafyada:
- Bazı sivil toplum örgütleri yanı başımızdaki Türkiye’de yaşanan kene istilası ve ölümlere dikkat çekerek, “yemleri Türkiye’den alıyoruz aman dikkat edin” uyarsında bulunurken, Veteriner Dairesi Müdürü kenelerin KKTC’ye gelebilme ihtimalini “ütopya” olarak değerlendiriyor. Aynı gün gazete sayfalarını kene ısırması sonrası yüksek ateşle hastaneye kaldırılan bir yurttaşın fotoğrafları süslüyor!
Gel de eleştirme…
- 5 Haziran Çevre Günü demeçlerle kutlanırken, parklarda kesilen ağaçların tartışmaları gazete sütunlarını süslüyor!
Gel de eleştirme…
- Çalışana tek bir kuruş artış verilmezken, ardı ardına yapılan zamları hayata geçir. Daha bunları hazmedememişken yeni zamların kapıda olduğunu müjdele…
Gel de eleştirme…
- Kasada para kalmadığını söyle ancak hızı hiç kesmeden kamuyu yeni istihdamlarla şişirmeye devam et…
Gel de eleştirme…
- “Emek en yüce değer”, “işçi-emekçi, örgütlülük, hak, adalet” diyerek hükümete gel, sırf sendikaya üye olup hak aradılar diye işlerinden atılan LAÜ’deki akademisyenleri görmezden gel…
Gel de eleştirme…
- Tüm tartışmalara rağmen Vakıflara ait Dome Oteli kendi milletvekiline peşkeş çek, buna itiraz etti diye sendika başkanını işten at!
Gel de eleştirme…
- Öğrencinin eğitim hakkını elinden al, en kritik dönemde onları eğitimsiz bırak sonra da öğretmeni yurttaşa paragöz olarak takdim edip prim kazanmaya çalış…
Gel de eleştirme…
- Merkez Bankası çalışanlarının taleplerine kulaklarını tıka, onları greve zorla, ekonomik hayatı sekteye uğrat, 13 gün sonra da hiçbir şey yokmuş gibi her şey kontrol altında de…
Gel de eleştirme…
- Ülkede kuraklık olacağı gün gibi ortadayken gerekli önlemeleri zamanında alma ve çiftçi ve hayvancıyı açlığa hapset!
Gel de eleştirme…
- “Sınır kapılarından ülkeye girişlerde tedbir aldım diye övün” her geçen gün artan tecavüz, hırsızlık, cinayet, adam kaçırma olaylarındaki artışlara ses çıkarma…
Gel de eleştirme…
- “Sağlıkta reform diye yola çık” ama her geçen gün kanser sayısındaki artışı seyre dur. Bu ülkede hala tam anlamıyla kanser tedavisi yapılamazken, sen ‘sağlıkta reform’ şovu yap!
Gel de eleştirme…
- Tarım Dairesi Müdürü “ürünler sıkı kontrol altında” diyerek halkı uyutmaya çalışsın, daha dün aldığım karpuzu ilk bıçak darbesinden sonra atmak zorunda kalayım… Her halinden hastalıklı olduğu gözlemlenen karpuz sıkı kontrolden(!) nasıl geçti acaba…
Gel de eleştirme…
Evet sevgili dostum!
Tüm bunlar sadece geçen haftayı göz önünde bulundurduğumda bir anda aklıma gelen övünç(!) kaynaklarımızdı!
Nasıl, övgüye değer ne kadar çok icraata imza atmışız değil mi?
Şu muhalif basının yaptığı!
Şu bizim muhalif basın da bir mühim! Maliye Bakanı Sayın Ahmet Uzun elektriğe zam yapacağını açıkladı, sen misin açıklayan!
Eleştiri üzerine eleştiri, halbuki kısa bir süre önceki zammı sessiz sedasız yapmıştı Ahmet Bey… Ta ki TDP’den Özgün Kutlamış açıklama yapana dek! Kamuoyu o zaman anlamıştı elektriğe zam yapıldığını!
Bu eleştirilerden ders çıkartan Sayın Bakan bu kez açık açık zam yapacağını söyledi… Niye kızıyorsunuz?
Artık gözümüzün içine baka baka bizle dalga geçiyorlar…
Bu sessizliğimiz sürdüğü sürece daha çok zamlar, daha çok haksızlıklarla karşı karşıya kalırız…
Gırtlaktan keser, eğlenceden kırpar idare ederiz… Ama oturduğumuz yerde de hayıflanmaktan geri durmayız…
Onlar da bildiklerini okumaya devam ederler…
Tiyatro sürer gider…
Türkiye’yle Ortak Strateji İşbirliği Antlaşması imzaladığı zaman alkışladığımız İngiliz’i, Rum Yönetimi Başkanı Hristofyas’la imzaladığı memorandum sonrası düşman ilan ettik!
Türkiye’yle anlaşma imzaladığı diye İngiliz’e öfke kusan Rum ise şimdi aynı İngiliz’e alkış tutuyor. İşte Kıbrıs sorununun temelinde yatan durum da bu aslında!
Bizdense tamam, onlardansa kaka! Biz ve onlar olduğu sürece bu sorun sürer gider…
Ne zamanki Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar olarak “Biz” diyebileceğiz o zaman İngiliz oyununun dışına çıkabiliriz belki. Aksi taktirde İngiliz ‘yazar oynar’ bize de öfke kusması ya da şakşakçılık yapması kalır geriye…