Bu haftaki öykü-anlatımız Sevgili Nuray Bartoschek ‘ten.Nuray aslında İngilizce öğretmeni ..Türkiye’ nin en güzel beldelerinden Fethiye ‘de yaşıyor..Sürekli dinleyici ve okurlarımız onu tanıyorlar .Çünkü Türkiye’ nin en çok satan aylık dergilerinden Bütün Dünya ‘nın da sürekli yazarı..O güzelim yazılarını ben de –izni ile- zaman, zaman sizlerle paylaşıyorum.Çok ta güzel tepkiler alıyorum…Dünyaya- her şeye rağmen- güzel gözleri ile güzel bakmasını da bilen bir eğitimci –yazar Bertoschek…Bu ay da deneyimli duayen gazeteci ağabeyimiz Mete Akyol’un yönetiminde yayınlanan Bütün Dünya ‘daki yazısında da ikaz ediyor ve “Dikkat Hırsız Var Hayatımızı Çalıyorlar!” diyor..
“Sürdürmekte olduğumuz yaşamın ne kadarı bize ait hiç düşündünüz mü? Kararlarımızı alırken ne denli özgürüz? Yaşamımızın yönetimi gerçekten bizim ellerimizde mi? Ruhumuz ne denli özgür ya da tutsak? Bugünlerde karşılaştığım, görüştüğüm hemen herkese ardı ardına bu soruları soruyorum. Şaşırıyor insanlar önce. Üzerinde düşünülmeden verilmiş ilk yanıtlar “Elbette özgürüm ve yaşantımı kendim yönetiyorum” biçiminde oluyor. Oysa karşılıklı konuştukça, düşündükçe sorular yeni soruları getiriyor beraberlerinde ve yanıtlar yön değiştirmeye başlıyorlar. Görüyoruz ki, ipler dışarıdan bakınca bizim elimizdeymiş gibi görünse de, aslında ilk çocukluk yıllarımızdan başlayarak bizim dışımızda hemen herkesin elindeymiş! “Doğrularımız” bile çoğunluğun doğruları. Peki ya yanlışlar? Kime göre, neye göre yanlış? Çocukluk düşlerimizden hızla uzaklaşmaya başladığımızda ilk boşluklar oluşmaya başlıyor ruhumuzda. Yeteneklerimizi bir kenara bırakarak günümüzde geçerli, kısa yoldan para kazanabileceğimiz, rahatlıkla iş bulabileceğimiz mesleklere yönlendiriliyoruz. Belki iyi para kazanıyoruz ama hiç sevmeden bir yaşam boyu yapmak zorunda olduğumuz iş nedeniyle hayatı kaçırdığımızın ayırdına bile varmıyoruz. Zaten öylesine kaptırıyoruz ki kendimizi döngüye, düşünecek, sorgulayacak zaman bırakmıyoruz kendimize. Her gün bir önceki günün tekrarı olarak, aynı rutin, aynı sızlanmalarla yıllar su gibi akıp gidiyor .
Çoğunluğun öngördüğü güzellik anlayışı öylesine yerleştiriliyor ki belleğimize, sağlık için değil ama çoğunluk tarafından beğenilmek adına ellerimizde uzun diyet listeleriyle yarı aç dolaşıyoruz. “Haydi artık, yaşıtların düzenini kurdu , sen hala boş (!) şeyler peşindesin “ diyen yakınlarımız ve toplumun bizden beklentileri doğrultusunda, düşlerimizi rafa kaldırıp eksikliklerimizi (!) tamamlaya çalışıyoruz. Ruhumuzu besleyecek insanlar yerine gözlerimizi besleyecek olanları eş olarak seçiyor sonra bir yaşam boyu kendi yalnızlığımızda kayboluyoruz. Evlenir evlenmez çocuk beklentileri başlıyor çevremizde. Hiç kimse bu sorumluluğu almaya hazır olup olmadığımızı düşünmüyor, bilmek, duymakta istemiyor. Henüz anne – baba olmaya uyum sağlamaya çalışırken, “Hemen arkasından ikinciyi de yapın, birlikte büyüsünler “ sözleriyle beklentiler devam ediyor. Şimdi sıra sizde! Siz de çocuklarınıza meslek seçiminde nelere dikkat etmeleri gerektiğini anlatın bakalım. “Resim, müzik, moda karın doyurmaz “ deyin. Uzun yoldan nasıl kendisi olacağını değil, kısa yoldan nasıl para kazanacağını öğretin. Hele bir çocuklar mesleklerini ellerine alsınlar, biz de emekli olup, başımızı sokacak bir ev alalım, işte o zaman başlayacağız hayatı yaşamaya!Aynı evlerde, ayrı dünyalarda yalnız, mutsuz, heyecansız, coşkusuz, yorgun yürekler olarak yaşamaya devam.
Şimdi yeniden soralım aynı soruları? Sürdürmekte olduğunuz yaşam ne denli size ait? Yaşamınızın yönetimi gerçekten sizin ellerinizde mi? Ruhunuz ne denli özgür ya da tutsak?
Einstein ''Beyninizin varolan öğretiler tarafından ele geçirilmesine asla izin vermeyin.' Derken, Erich Fromm “ Direnme gücü, dünya “EVET” sözcüğünü duymak istediğinde
“HAYIR” diyebilme yeteneğidir. “ sözleriyle dile getirmiş bize dayatılanlar yerine kendi seçimlerimizi yapmamız gerektiğini.
Hayır, amacım tüm kuralları yıkmak, sizi toplu olarak isyana sürüklemek değil.Önemli olan dengeyi sağlamak. Topluma, ailemize, çevremize, egomuza gösterdiğimiz anlayışı, özeni, ruhumuza da göstermeyi unutmayalım. Hayatımızın tüm iplerini, başkalarının ellerinde tutmalarına izin vermemek. Hayatın içinde kendimiz olarak yer alabilmek ve zihinsel gelişimimiz kadar ruhsal gelişimimize de önem vermek.
Bırakalım içimizdeki çocuk seksen yaşında da uçurtma uçurmaya, ip atlamaya, sonsuza dek yaşayacakmışçasına hayallerinin peşinden koşmaya devam etsin. Evlilik ciddi sorumlulukların altında ezileceğimiz, bir süre sonra tek düzeliğe dönüşen, sıkıcı bir kurum olmak yerine, birlikte sabahlara dek sohbet etmekten hoşlanacağımız, bedenimizden önce ruhumuzu nasıl okşayacağını bilen biriyle, hayatı birlikte keşfetmeye çalışacağımız, coşkulu, heyecanlı bir oyuna dönüşsün. İşimiz ise, eğlencemiz, dinlencemiz olsun aynı zamanda.
Ruhumuzun tutsak olduğu yerde bedenimizin özgür olması bize özlemini duyduğumuz huzuru asla sağlayamaz.
Karnımızı doyurma telaşıyla bir yaşamı geçirirken, ruhumuzu doyurmayı unutmamamız gerektiğini sık sık birbirimize anımsatalım. Tutalım omuzlarımızdan ve bugün benim yaptığım gibi sarsalım birbirimizi “Hey, hayatına sahip çık, çalmasınlar!”
EN SON
FATOŞ SİLMAN
Bu haftaki “En Son” köşemizin konuğu Doç.Dr. Fatoş Silman
Silman ,ülkemizin seçkin bilim yuvalarından Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ )‘deki Eğitim Yönetimi ve Planlaması Ana Bilim Dalı ‘ndaki akademik çalışmalarının yanı sıra sinema yazıları ile de tanınan bir isim…
İşte Siman’ın” EN SON “ları:
Okuduğunuz kitap? Ayn Rand, Pınar
İzlediğiniz film? İran Filmi, Bir Ayrılık (A Separation)
Katıldığınız etkinlik? Portekiz’de Eğitim Konferansı
Yaptığınız seyahat? Portekiz
Aldığınız armağan ?Kimden? Anne ve Babamdan seyahat dönüşü aldığım güzel bir elbise
Verdiğiniz armağan ?Kime? Arkadaşıma, doktora tezinde başarılı olduğu için bir gümüş kolye
Dışarda yediğiniz yemek?Nerde? Lagoon, balık
Son meşgul olduğunuz konu? Bir makale üzerinde çalışıyorum
Gülse Birsel’den babam çıksa…
Türkiye’de komedi oyuncusu çok ama komedi adına yaratıcılık deyince ilk akla gelen isimdir Gülse Birsel. Eskiden beri gag programlarını da güzel yapıyordu, Avrupa Yakası ise özellikle genç neslin sevgilisi oldu. Tabii haliyle Yalan Dünya ekrana geldiğinde herkes Avrupa Yakası’ndaki başarının devamını bekliyordu.
Çoğu arkadaşım, Yalan Dünya’ya çok güldüğünü söylüyor, “Bayılıyorum” diyor. Cuma akşamını iple çektiğini söylüyor… Gülse'nin taktiği, ortaya yanlış anlaşılmaya elverişli bir konu atıp seyircinin bildiği bu gizemli olayı karakterlerin ne zaman, nasıl öğreneceğini beklemek. Böylece eğlenceyi sürükleyici hale getiriyor. Karakterlerin üzerine rol yazıyor.
Yalan Dünya’da eğitimli, konservatuar mezunu Deniz, yıllarca eziyet çekip hasbelkader bir dizide düşük bir ücretle rol kaparken, yetenek ve kültür yoksunu Emir ise yakışıklı olduğu için çuvalla para kazanıyor. Hayatın içinden değil mi? Öte yandan aşiret dizisi kısmında aslında aşiret dizilerinden, töre cinayetinden, acılardan, kan davalarından prim yapan mevcut dizi düzenine, senarist ve yapımcılara gönderme yapıyor. Dalga geçtiği elbette Kürtler değil, kurnaz senaristler.
Dizide Rıza'nın ailesi zengin, şatafatlı bir aile iken, Deniz’lerin yaşamı maddi darlık üzerine kurulu, diziden ancak para kazanıyorlar, Açılay'la Deniz'in bakım yaptıracak paraları yok, Deniz'in kardeşi iş bulmaya çalışıyor. Sınıf farkı bu kez Cihangir zaviyesinden izleniyor.
Bora'nın hasta küçük çocuk taklidi yapması sevimli gelmedi. Doktor fobisinin de artık suyu çıktı. Beyaz'ı diğer oyuncular sanki idare ediyorlarmış gibi bir izlenim var bende. Nurhayat karakterinin de uzaması gibi, absürdlüğün de fazlası zarar. Çağatay'ın sesi yine sevimli.
Emir, favorilerden. Tikky, con con halleri, komik. Ayrıca Olgun Şimşek, Açılay karakteri, konsomatris Zerrin de iyiler. Altan Erkekli’ye az yer açıldığını düşünüyorum.
Bir bölümüyle kendine hayran bırakıp diğer bir bölümüyle baymayı başarıyor diyorsanız, bölüm uzunluğu 90 dakika. Haliyle tekrara düşme, esprinin uzaması engellenemiyor. Tıpkı hayattaki gibi, beklentiler yüksek olunca beğeni eşiği aşağı çekiliyor. Ama amacınız eğlenceli vakit geçirmekse iyi seçim olabilir. Sonuçta Gülse Birsel'den babam çıksa izlerim durumuna geldiğimi söyleyebilirim. Espriler gayet iyi. Düşünülmüş ve ince…
Gülse Birsel’in bir de eli uğurlu ki… Avrupa Yakası’nda oynayıp da reklamlara çıkmayan kalmadı. Şimdi Yalan Dünya’da da daha bilmem kaçıncı bölümden başlayarak oyuncular reklamlara çıkmaya başladılar. Kocası Murat Birsel’in de İzmirli oluşundan galiba İzmir’e torpil geçiyor konularında.
Aslına bakarsanız, Gayet Ciddiyim, Yolculuk Nereye Hemşerim?, Hala Ciddiyim ve Velev ki Ciddiyim! Adlı kitaplarında çok başarılı bulduğum yazar, ne yapsa güzel yapıyor.