Kıbrıs'ı sürekli öve öve bitiremememe dayanamadı ve bir bilet alıp geliverdi.
Frankfurt'tan İstanbul'a ve oradan da Ercan'a gelmek ona hiç de zor gelmedi.
Sabah uçağı ile İstanbul'a geldi ve akşama kadar İstanbul'u gezme olanağı bulabildiğine çok sevindi.
Gece 23.00 sıralarında Ercan'a inen uçaktan çıkıp Girne'deki otelin yoluna
koyulduğunda Lefkoşa ve Girne arasındaki yolun ışıksız ve karanlık olması
bazılarının sandığı gibi onu hiç rahatsız etmedi. 'Lefkoşa'dan Girne'ye
giden yol niye aydınlatılmıyor ?', 'Turistler ne kadar rahatsız oluyordur.'
diyenler sanırım hiç Almanya ya da Avusturya gibi ülkelerde otoban yolculuğu
yapmamış olmalılar. Almanya otobanları hep zifiri karanlıktır ve bu kimseyi
rahatsız etmez. Hatta Almanlar'ın bakışına göre doğru dürüst araba
kullanmasını bilmeyenlerin yaşadığı Belçika otobanlarının ışıklandırılmış
olması ile hep dalga geçilir 'uzaydan bakıldığında Belçika hemen gözüküyor!'
diye. İşte bu nedenle olsa gerek Hans bu durumu hiç eleştirmedi.
Otele yerleştikten sonra tek yadırgadığı olay otelin casinosu oldu.
Casino'nun kapısında bekleyen ceket takımlı şahıslar klasik bir yaz tatili
oteli romantiğini berbat ediyorlardıysa da buna da alıştı. Tek alışamadığı
hafta sonu casinoda oynamak için gelen altmış yaşını aşmış erkekler ve
yanlarındaki 20'lik kız arkadaşlarının oluşturduğu çiftler oldu. Çünkü
kahvaltı ya da yemek zamanlarında sürekli kapris yapan genç kadınlar ve
yanlarında onların kaprisleriyle başa çıkmaya çalışan 'dedelerin' muhabbeti
pek çekilmiyordu. Hans sonuçta onlara da alıştı.
Hans'ın aklının almadığı olaylardan biri Kuzey Kıbrıs'ta Almanya'da alıştığı
gibi ulaşım olanaklarının olmaması oldu. Örneğin Lefkoşa ve Girne kentleri
ile havaalanı arasında düzenli otobüs servisinin olmaması onu şaşırttı.
Aynı şekilde düzgün bir belediye otobüsü sisteminin hatta dümdüz olan bazı
kentler arası mesafelerde bugüne kadar hiç bir raylı sistemin düşünülmemiş
olmasına da aklı ermedi. Ulaşımın özel araçlar, taksiler ve
minübüs-dolmuşlarla yapılıyor olmasını çok yadırgadı. Hele Lefkoşa ya da
Girne'de bisiklete binememek onun için düşünülemeyecek bir olaydı. Bisikletine
atlayıp plaja gidebilmek güzel olmalıydı. Hollanda'da hep öyle yaptığını
anlattı durdu tatili boyunca.
Ancak tüm yukarıda sözünü ettiğim eksik buldukları dışında adadan ve Kuzey
Kıbrıs'tan çok memnun ayrıldı. Karpaz çok hoşuna gitti. Deniz ve güneş
Hans'ı çok etkiledi. Sanırım bundan böyle hep gelecek adaya.
Yalnız bir konu vardı ki ben Hans'ı ikna edici açıklamalar üretemedim. Belki
sizin bir cevabınız vardır ve bana yazarsınız, ben de Hans'a yollarım.
Hans Lefkoşa'da ya da Girne'de ne zaman bir cafede otursa yoldan geçen
araçlara şaşkınlıkla bakmaktaydı. Yol çok pahalı olan son model
otomobillerle doluydu. Hele bir otomobil tipi vardı ki Hans bu araçların
özellikle arka bagaj üstü Kıbrıs yollarında hiç bir işe yaramayan
aksesuarlarına harcanan parayı düşündüğünde sokağa niçin para atıldığını
anlayamamaktaydı. Hele bu çok pahalı otomobilleri kullananların çok genç
oluşu Hans'ın arka arkaya sorduğu soruların da artmasına neden oldu. 'Bu
çocuklar bu arabalar için parayı nereden buluyor?', 'Bu yaşta bunca parayı
çalışıp biriktiremeyeceklerine göre anne ve babaları mı çok zengin?', 'çoğu
Kuzey Kıbrıs'ın yollarında bir işe yaramayacak bunca pahalı arabanın
sokakları doldurduğuna bakarsak KKTC bir zenginler diyarı olmalı?' 'Bu kadar
çok Porsche'yi, en pahalı Mercedes'i, BMW'yi, cabrioları AB'nin bankacılık
başkenti Frankfurt'ta görmüyorum! Buranın nüfusuna oranlarsak sahip olunan
lüks araç sayısı neredeyse Almanya'dan fazla!' 'Peki, ama otomobil için bunca
para harcayabilen bir halk niçin ambargodan şikayetçi?' 'Sendikacılar niye
habire grev yapıp duruyor? Onların da mı böyle lüks otomobilleri var?' 'Bu
eşel mobil işini anlamadım ama bu kavga aslında daha da lüks otomobil alma
kavgası mı?' 'Almanya'ya döndüğümde KKTC'nin bizden daha zengin bir ülke
olduğunu anlatsam kimse inanmaz yahu!'
Ben bunları duyunca Hans'ı bol sayıda adalının müşterisi olduğu casinolardan
uzak tuttum ve yanında bu adada devlet memurlarının işlerine paralel işyeri
sahibi filan olabildiklerini ve benim ofisimin telefonunu bağlayan firmanın
patronunun aynı zamanda telefon idaresinde telefon bağlayan bir memur
olduğunu falan anlatmadım. Çünkü bir de bunları anlatsaydım Almanya'da ona
yasak olan tüm bu olanaklara sahip olamadığı ve fakir bir yaşam sürdüğü için
çok mutsuzlaşabilirdi.