Temmuz' nedeniyle ziyareti son haftalarda Kıbrıs konusu söz konusu olduğunda
gündeme gelen spekülasyonlara da en net cevap oluyor. Türkiye zor bir
dönemden geçmekte. Geçmişe yönelik darbe planlarının ortaya çıkması ve daha
önce adı 'Susurluk Soruşturması'na' karışmış şahısların savcılık
açıklamasına göre yaptıkları iddia edilen eylemler haklı olarak kamuoyunu
'neler oluyor?' şeklinde kaygılandırmakta. Bülent Ecevit'in Başbakanlığı ya
da Kıbrıs'ta Annan Planı ile ilgili referandum döneminde birilerinin aslen
belki de her devlet için çok hassas misyonu olan 'derin devleti' kendi
kişisel çıkarları için istismar etmeleri 'devletine inanan ve güvenen'
vatandaşların tepkisini çekmekte. Evlatlarını vatanlarına şehit veren anne
ve babalar ya da görevini yaparken kalleşçe bir saldırıya uğrayarak
katledilen polislerin eşleri ve çocukları ve daha nice vergisini ödeyen ve
'vatana hizmet dendiğinde' iki eli kanda da olsa 'hazırım' diyen vatandaşlar
kızgın. Yakın tarihin gizli kalmış olayları ortaya çıktıkça tüm kamuoyu
'Ergenekon Davası' ile daha fazla ilgilenir oldu. Bu konuda adalete de
önemli bir görev düşmekte. Özellikle suçluların yanında suçsuzların da
yanmaması için. Maalesef 'Ergenekon Davası'nda' bu kaygı da var.
Öte yandan iktidar partisine yönelik 'kapatma davası da' Türkiye'nin
özellikle karşıtları tarafından dikkatle izlenen duruşunun 'zayıfladığı'
endişelerine yol açmakta. Tam böyle bir zamanda Ağrı Dağı'nda üç Alman
kaçırıldı. İstinye'de 'ABD Konsolosluğu'na saldırı' adı altında polisler
katledildi. Tüm bunlar olurken de Kıbrıs Sorunu'na yönelik olarak belki de
çok hayati bir sürece girilmekte.
Kuzey Kıbrıs'ta iyi istihbarat kaynaklarına sahip olduklarına inanan
kesimler 'Kıbrıs Sorunu'nun 2009 yılının ilkbaharında çözüleceğinin' artık
kesinleştiğini iddia etmekteler. Onların iddiasına göre ABD, AB ve diğer
dünyada bu alanda önemli rol oynayan 'süper güçler' Kıbrıs Cumhuriyeti'nin
tüm adayı kapsayan bir federasyon olarak var olmasını kararlaştırmışlar.
Müzakerelerin gidişatı da bunun kanıtıymış. Bu tezi savunanlara karşı da
bazı çevreler 'Alarm! Kıbrıs'tan Türkiye çıkarılmak isteniyor. Uyanık
olmalıyız.' diyorlar.
Ancak ister Brüksel'de olsun, ister Lefkoşa'da isterse de Ankara'da geniş
bir kesimin ortak kaygısı ise 'Ankara'da hükümetin kendi derdine düştüğü ve
Kıbrıs Sorunu'nun en azından şu anda Türkiye'yi ilgilendirmediği'. 'Kapatma'
ya da 'Ergenekon' gibi konulara kilitlenmiş iktidar ve muhalafetin ABD ve
AB'nin baskısı altında güya KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın verdiği
ödünleri fark etmediği anlatılmakta.
İşte böyle kritik bir dönemde TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın adaya
gelmesi hem de adanın bir Rum Faşist Cunta Girişimi'nden TSK tarafından
kurtarılmasının yıldönümünde adada olması sanırım yukarıda sözünü ettiğim
iddia ve kaygılara en güzel cevap!
'Cuntacılardan' hesap sormaya başlayan ülkenin Başbakanı Recep Tayyip
Erdoğan'ın adanın 'EOKA Cuntacı'larından kurtulduğu' günün yıl dönümünde
Kıbrıs'ta olması çok anlamlı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adadan tüm dünyaya 'Ankara'daki muğlak gibi
gözüken durum kimseyi ne sevindirsin ne de kaygılandırsın. Türkiye, Kıbrıs
Sorunu söz konusu olduğunda sorumluluklarının bilincindedir. Adada adil bir
çözümden yanadır ve adada yaşamakta olan Türkler'in çıkarları Türkiye için
hayati bir konudur.' mesajını veriyor.
Bu ziyaret şu ana kadar müzakerelerde başarlı bir duruşu olan Cumhurbaşkanı
Mehmet Ali Talat'ı, Dış Politika'da Kuzey Kıbrıs'ı başarıyla temsil eden
hükümeti ve geleceğinin belki de 'son kez' tartışma konusu olduğu bir
ortamda KKTC Halkı'nı güçlendirecektir. Lefkoşa, Ankara'nın tam desteğine
sahip bir şekilde müzakerelere devam edecek.