Harid FEDAİ
Özker YAŞIN
Fikret DEMİRAĞ
Osman TÜRKAY
OSMAN TÜRKAY
Gökyüzündeki kayan yıldızlar gibi, birilerini tanıdıktan sonra, hayatınızdan gitmişse yazmak biraz daha zorlaşır. Sanat dünyası da böyledir. Ressam, heykeltıraş, şair, yazar, müzisyen… Tanışırsınız, ara sıra görüşürsünüz. Ansızın bir gün çekip gidivermiştir. Elbette yaşamın kendisi bu. Osman TÜRKAY, yurt dışında yaşadığından onu görmek pek de mümkün değildi. Bir gerçek varsa, Kıbrıs adını dünyaya duyuran ilklerdendir.
BEETHOVEN’DE AYDINLIĞA UYANMAK
Bir titreşimdir, gelir gökçe erdenliği
bir dalına konar. Erguvanlar açar akşamlarıma
Doğaüstü tüyleri ak uçuşlarda
Kocaman bir zambak, ya da nilüferlerdir göllerde
Ritmik kuşların uyumlu açılarında belirginliği
Bir yabancı esrime;
Çağlardan bir dalgıç
Benim çağıma…
(Beethoven’den Aydınlığa, 1970)
Yıl 1997… AKM’de Kültür Bakanlğının hazırladığı bir şiir gecesi. Gecenin en önemli kişisi o… Sahneye çıkıyor, hafif kısık sesiyle uzunca bir konuşma yapıyor, bir de şiir okuyor. İlk kez o zaman görüyorum. Bembeyaz, neredeyse omuzlarına değen saçları, ince upuzun boyuyla başka dünyadan gelenlere benzeyen uzak bakışları ilgimi çekiyor. Çok heyecanlandığımı itiraf etmeliyim. Karşınızda iki kez NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ’ne aday gösterilmiş, büyük bir şair duruyor. Ultra modernist şiirleriyle kendini dış dünyaya en büyük “ UZAY ÇAĞI MİSTİĞİ” olarak kabul ettiren şair, 1978’de ve 1990’da olmak üzere iki kez Dünya Şairler Cemiyeti tarafından, NOBEL’e aday gösterilmiştir. Evrensel görüş ve düşünceleriyle tüm dünyada takdir toplamıştır.
UYURGEZER
Kesilir sokaklarda taşların uğultusu
Susar doklardaki uzak vinçler de
Baca külahları ve hortlaklar yürür damlarda
Yansır yalnızlığı aynalara
Zaman diyebileceğimiz kadınsı bir yüz
Yıldızlar düştükçe kaldırımlara…
(Uyurgezer, 1968)
Yıl 1999… Kazakistan’dayız… KIBATEK edebiyat grubunda kardeşinin tıp okuyan oğlu Tunis Özdoğan bizlerle… Sağlığı el vermediği için Osman TÜRKAY’ın ödülünü o alacak. Tunis TMK’dan öğrencim…
Yıl 2002… Girne Amerikan Kolejinde öğretmenim… Edebiyat öğretmeni olarak Şevket ÖZNUR da bizimle… Her fırsatta bilgisayarın başına geçip nefes almadan Osman TÜRKAY’ın biyografisini hazırlıyor. Elbette ardından kocaman bir kitap hayat buluyor…
Türkiyedeki edebiyat kitaplarında var, Osman TÜRKAY. Kıbrıs Türk Edebiyatı kitapları hazırlanıyor. Onlarda da uzun uzun yer buluyor haklı olarak. İngiltere’ye gidenlerin kendisini sık sık ziyaret ettiklerini hatırlıyorum. Hatta birinin anlattığı beni o kadar etkilemiş ki! Belleğimde, döne döne çıkılan basamaklı kule gibi bir ev… Kitaplarla tıka basa dolu, minicik bir daire… Onların arasında kaybolmuş Osman Türkay, bir büyük insan… Anlatım beni öyle çok etkilemiştir ki, gizemli filmlerde benzer yerler gördüğümde ilk aklıma gelen o olur. Çok sevdiğim, beni etkileyen şiirlerinden biri de bu…
ALDIRAN MI YOK ARTIK ZAMANA
Dostum Big Ben’le bir uzay şarkısında baş başa yıldızlarla
Değişen durumlarınızı çizeriz gökyüzü tutanaklarına
O, zamanda bir uzak dalgayı gösteriri tik-tak parmağıyla
Ben, uzayda bir noktaya koşar, dururum
Yeni yıldızlar üretiriz ışıklarınızdan
Kişneyen atlarımızdan
Yepyeni bir gökyüzü şapkalarınızda
Yeni insanlar taşınıYeni gemilere, yeni giysilerle
Derken veriminiz artar,
İşçilerinizin gündelikleri de…
(Uyurgezer, 1968)
16 şubat 1927’de Girne’ye bağlı Gazafana ( Ozanköy) de doğar. Girne’de özel bir İngiliz okulunda okur. Daha sonra İngiltere’de gazetecilik eğitimi alır, felsefe öğrenimi yapar. 14 yaşından beri şiir yazar. Türkçe ve İngilizce olarak yayınlanmış 15 şiir kitabı vardır. Ayrıca pek çok şiiri ve kitabı başta Çince, Hint dilleri, Tayland dili, Arapça, Rusça, İsveççe, Çekçe, İspanyolca, Portekizce ve İtalyanca olmak üzere 25’ten fazla dile çevrilmiştir.
Üstadın, şiirsel yapıtları yanı sıra Türk ve yabancı edebiyat ve sanat dergilerinde sayısız makalesi yayınlanmıştır. Şiirlerindeki temalar dikkate alınarak kendisine UZAY ÇAĞI OZANI sıfatı uygun görülmüştür.
SÖMÜRGE
Senin mutluluğun kanımdaki beside
Benim mutluluğum
Paslı zincirde
Senin aydınlık kentlerin, sarayın, tacın, tahtın var
Orduların yayılmış kıtalara.
Ben aç, suzsuz, ilaçsız
Karanlık çağlara derdimden
Nice yıllar dert kattım.
…..
Evrensel sarsıntılarda ihtilal bayraklarınca güze
Gelibolu’dan Macaraistan’a ta Cezayir’e değin
Mustafa Kemaller şahlanır düşlerimde…
( Türk Dili, 1992)
PİRAMİT ÜÇLÜSÜ: Dramatik yapıtlar dizisindendir. Akdeniz ve ona yakın olan uygarlıklardan ( Mısır ve Mezopotamya) yola çıkarak, onlardan esinlenerek kaleme aldığı oyunlardan oluşur. İçinde Sandıkta Ölüm, Bir Kozmik Psikodram, Kıyametten Sonra Savaş olmak üzere 3 oyun yer almaktadır. Unutmamalıdır ki, Osman Türkay her eserinde kozmik görüşlerini, olağanüstü buluşlarla dile getirir.
ÖLÜMSÜZLÜK ACISI: Bu da bir tiyatro eseridir. Arartu’dan Gılgameş’e tapınaklar, sunaklar ve mitoloji ile dopdolu bir eser daha… İnsanın varoluşunu kendi düşüncesiyle anlamaya çalışmak…
EDEBİYAT, ELEŞTİRİ VE DİL ÜSTÜNE DÜŞÜNCELER: Bakanlık yayınlarından çıkmış üçüncü kitabı… Bu kitapta yer alan makaleleri 1963 ile 1975 yılları arasında Türkiye’de yayımlanmakta olan edebiyat dergilerine yazdıklarından yola çıkılarak hazırlanmış. Varlık, Yeditepe, Beşparmak, Türk Dili… gibi dergilerde yayınlanmış makalelerine ve denemelerine yer verilmiş. Bu yazılarında dünya kültürleri ışığı altında kendi bir sentez hazırlamakta ve ileriye uzanan bir düşünce sistemi yaratmaktadır.
Ayrıca pek çok yazarın, şairin görüşlerine de yer verdiği bu kitap, Türkay’ı ve düşüncelerini anlama açısından büyük değer taşımaktadır.
Yazımda bir alıntıya da yer vermek istiyorum. Rastlayıp da sizinle paylaşmamak olmaz. Gülgün SERDAR’ın “ ŞAİRLERİMİZ- ŞİİRLERİMİZ” kitabında 69. sayfasında Osman TÜRKAY’a ait bir anı yer alıyor. 13 Şubat 1992 tarihli YENİGÜN Gazetesinde…
“ Geçenlerde evin halıları değiştirildi. Bizim kitaplıktaki tüm kitaplar odanın ortasına yığıldı. Bir de baktım, Orbay DELİCEIRMAK’ın , Süleyman ULUÇAMGİL hakkında derlediği kitap gözüme ilişti. İki haftadan bu yana bu kitabı zevkle ve dikkatlice okudum.Genç fakat yaşına göre çok yetenekli. Birçok şiirinde , dili ustaca kullanan bir şairle karşı karşıya geldim.” diyor.
Gerçekten bazı dizeleri Lorka’nınkiler kadar içten ve yoğun; sade fakat derin bir dünya görüşü ve dünyaya bakış açısı, olgunluk çağındaki bir sanatçınınkinden farksız. Erken ölen şairler, her zaman bizi şaşkına çevirir…” diye de eklemiş sayın Gülgün Serdar…
Haftaya OZANKÖY Festivalinde olacağım. Festival programı gereği bir şiir dinletisi yer alacak. Ben de orada olacağım. Büyük üstadın doğduğu yer Ozanköy… Zaten adı da o nedenle böyle seçildi. Ne zaman oradan geçsem, ana yolda tabelayı okusam aklıma düşer… Ne mutlu öldükten sonra anılabilmek… Hayata geçirdiklerinizle hala var olmak…
Yaşadığı ÇAĞI var gücüyle anlamaya çalışan, ona kendince farklı yorumlar getiren sanatçımızın sanatı önünde saygıyla eğiliyorum…