Kurultay yarışı başlamadan da hükümetin başında duran şahıs olarak İrsen Bey’in birbiri arkasına sayısız hata yaptığını, bu hatalar nedeniyle UBP hükümetinin Kıbrıs Türk tarihine hem en başarısız hükümet olarak geçtiğini, hem de halk ve UBP hükümeti arasında inanılmaz boyutta bir kopukluk yaşandığını vurgulamıştık.
Dahası ve UBP açısından en önemlisi, UBP hükümetinin iktidarından UBP’yi destekleyenlerin büyük bir çoğunluğunun da çok ciddi şekilde rahatsız olduğunu defalarca dile getirmiştik.
Elbette bunları ortaya koyarken egomuzu tatmin etmek için uğraşmak değildi hedefimiz.
Hedefimiz, Lale Devri hükmü sürdüğünü sanan, Muhteşem Yüzyıl devrini farklı bir senaryo ile günümüze uyarlamaya çalışan hükümetin dikkatini gerçeklere ve halkın ortaya koyduğu hoşnutsuzluğa çekmekti.
Ancak ortaya koyduğumuz argümanlar hükümetin ve İrsen Bey’in kulağına vız geldi, tırıs gitti.
Bu duyarsızlık sürecinde kirlenmiş medyamızın borazanları ve tetikçileri da taraf oldu, şahsi egolarını ve çarpık ruhlarını tatmin için uğraştı, didindi durdu, kurultay kavgasında suyu daha da bulandırarak kendilerine menfaat da elde etme çabasına girdi...
Peki, bütün hükümet gücünü ve devlet imkanlarını elinde bulunduran, bu imkanları sonuna kadar zorlayan, kendisinin de dile getirdiği üzere Ankara’nın da desteğini açık şekilde alan İrsen Bey şahsen hangi noktalarda hata yaptı da kurultayda duvara tosladı?
Kendisi ister kabullenir, ister kabullenmez, ancak 40 yıllık siyaset hayatında yapılmayacağını çoktan öğrenmiş olması gereken bazı stratejik hataları yapmakta ısrarlı oldu ve sonucunda da kurultayda duvara tosladığını fark ettiğinde buram buram terledi ve halen de belirsizlikler içinde terlemeye devam ediyor...
Birincisi, İrsen Bey iktidarı süresince kendi toplumundan iyice koptu, toplumun sesine kulak vermedi, toplum iradesine karşı saygıyı esirgedi, delegenin de bu toplumun insanı olduğunu ve bir yere kadar sabredebileceğini, sonrasında isyan edeceğini dikkate hiç almadı…
İkincisi, gücünü toplumun desteğine değil de Ankara’nın desteğine dayadığını her fırsatta dile getirdi, kendisine karşı olanın Ankara’ya karşı olduğu intibasını yaratmaya çalıştı, vatan-millet-Sakarya edebiyatını hortlattı, rakibini Ankara ile çarpıştırmaya çalıştı, “karşı grubu” Ankara karşıtı ilan etti…
Üçüncüsü, bir önceki kurultayda kendisine destek veren Cumhurbaşkanı Eroğlu’nu çok ucuz bir siyasi taktik izleyerek kavganın içine çekti, medyadaki birtakım satılık kalemlerin Eroğlu’nun üzerine saldırması için zemin yarattı, Cumhurbaşkanı’nı kurultay yarışının içine çekmekle gereksiz bir cephe açtığının farkına bile varmadı…
Dördüncüsü, Lefkoşa Belediyesi’ni kurultay hesaplarına feda etti, Lefkoşa tarihinde görülmemiş bir kokuşmuşluğun, rezaletin içine itildi, ve bu rezillik sürerken kurultay yarışına devam edildi…
Beşincisi, “benden olanlar ve benden olmayanlar” gruplaşmasını yarattı, bir parti başkanı olarak takımın kaptanı olduğunu gerektiği gibi algılayamadı, kendi takımıyla kavgaya tutuştu, Kıbrıs Türk siyasi tarihinde ilk kez bir parti kendi içinde tam ortasından ikiye bölündü, yarışa başka “yarıda” başlayan bazı bakanlar aleni şekilde birtakım sebeplerden dolayı çark ettiler ve beraberlerinde 30-40 tane de delegeye taraf değiştirttiler ki bu da İrsen Bey’in kıl payı öne geçmesine ancak yetti, ancak bu son dakika dönüşleri genel olarak delege ve toplumun geneli üzerinde olumsuz bir rüzgar estirdi…
Altıncısı, rakibinin iyi kötü ortaya koyduğu hedef ve vizyonu zerre kadar ortaya koyamadı, sadece “büyük UBP” projesini diline doladı, ÖRP ve DGP gibi artık tabela partisi olmaktan öteye gidemeyeceklerini ispatlayan iki partinin başkanlarından medet umdu ve onları partiye geri alacağını vurguladı, özellikle de Tahsin Ertuğruloğlu’nun UBP delegelerini etkileme çabalarının ters tepeceğini hiç hesaplayamadı, onlar da İrsen Bey’i destekleyeceğim, Ankara’ya şirin görüneceğim, ilk fırsatta partiye geri döneceğim, kendime yeniden yer edineceğim, gözümü yükseklere dikeceğim derken aslında artık birer politik nefta olduklarının ve toplum nezdinde sıfırlandıklarının farkına hiç varamadılar.…
Yedincisi, kendi partisinin içindeki rakiplerine asla ispatlayamayacağı, aslında ispatlamaya niyeti de olmadığı suçlamalarda bulundu, ancak Kıbrıs Türk siyasi tarihindeki en büyük ve külliyen tescilli sahtekarlığın kendi döneminde yaşandığını da görmezden geldi…Yılbaşı piyangosu çekilecek diye daha çok UBPlilerden satılan binlerce biletin ve toplanan yüzlerce milyar liranın ne olduğunu, piyangonun da neden çekilmediğini, piyango hediyesi olan arabaya da ne olduğunu bir türlü açıklayamadı, düpedüz bir sahtekarlık olayı örtbas edildi…Temiz eller operasyonu yapılmalıdır derken birileri en kirli olaylardan birinin kendi kucağında durduğunu ilk temizlenmesi gerekenlerin kendileri olduğunu görmezden geldi…
Sekizincisi ve en önemlisi, ve de en genel olanı, İrsen Bey döneminde ülke ve toplum maddi ve manevi olarak tam bir çöküntüye uğradı, intiharlar, iflaslar, suç patlamaları gibi toplumda travmalar yaratan sorunlar arttı, bu da UBP delegesi üzerinde çok ciddi bir etki yarattı, delegenin yarısı sandığa gidip de oy verirken vicdanının sesini dinleyerek oy verdi ve İrsen Bey’e karşı cephe aldı…
Sonuç olarak, kurultayda ortaya çıkan sonuç, ucu ucuna birkaç oyla öne geçse de, İrsen Bey açısından tam bir fiyaskodur.
Nitekim parti tüzüğüne göre de, birkaç oyla öne geçmiş olsa da, kurultayı kazanmış sayılmaz.
Dahası, parti tüzüğünün öngördüğü şekilde birkaç oyla öne geçmiş olsaydı bile, devletin bütün gücünü ve imkanlarını kullanarak girdiği savaşta aldığı sonuç yine de tam anlamıyla bir fiyaskodur...
Kurultay sonucu, ancak en az 70-30% oranında İrsen Bey’in lehine sonuçlansaydı dikkate değer olabilirdi ve İrsen Bey açısından bir zafer olarak kabul edilebilirdi.
Sonuç olarak, bu şartlarda hiçbir şey olmamış gibi eski tas eski hamam tavrıyla devam edilemeyeceği de pek ala anlaşıldı…
Ancak gelinen noktada İrsen Bey uzlaşı kültürünü ve barışı gerek parti içinde gerekse toplum genelinde geri getirebilecek mi?
Kurultaya giden süreçte kesinlikle kazanacağı düşüncesiyle bütün köprüleri attığı ve kurultayda böylesine kötü bir darbe alacağını hesaplamadığı için şimdi işi zor, hem de çok zor…
Peki bu noktada işin bu kadar zora girmesi kime yarayacak?
İşin doğrusu, hiç kimseye ve önümüzdeki süreçte de hepimiz kaybetmeye devam edeceğiz…
Keşke İrsen Bey ya ezici bir çoğunlukla kazansaydı, ya da tamamen kaybetseydi de önümüzü görebilseydik…
Geldiğimiz noktada maalesef ki bizi daha ciddi sorunlar beklemektedir.