Güzeller diyarında güzellik yarışması

Bu yaz KKTC'de sürekli güzellik yarışmaları yapılmakta. Kent ve kasaba panayırlarında güzeller seçiliyor.

 Bu yaz KKTC'de sürekli güzellik yarışmaları yapılmakta. Kent ve kasaba panayırlarında güzeller seçiliyor. Ünlü otellerde her birinin adı 'Kuzey Kıbrıs Güzellik Yarışması' olan yarışmalar gerçekleştiriliyor. Bir yandan ülke için gurur verici bir durum. Bu kadar çok güzelin olduğu bir diyarda yaşamaktan daha güzel ne olabilir? Ancak öte taraftan da güzeller kamuoyuna tanıtıldığında şaşırıp kalıyorsunuz. Tanıtılan ve seçilen güzellere baktığınızda yarışmaların daha çok bir tür 'genç takımlar' ya da 'ümit takımları' ve de bazen 'yedekler' arasında yapıldığı izlenimine kapılıyorsunuz. Çünkü örneğin Girne'de ünlü bir pastane ve cafenin yan yana oldukları bir ortamda takıldığınızda o mekana gelen bayanların büyük bir çoğunluğu yarışmalara katılanlardan çok daha güzel. Her akşam bir yarışma yapabilir ve günün güzelini seçebilirsiniz. Genel olarak güzeller çoğunlukta!

 

'Peki öyleyse güzellik yarışmalarına niye katılmıyorlar?' diye sormadan edemiyorsunuz. Sanırım bu konuda organizatörlerin düşünmesi gerekiyor. 'Güzeller diyarı' diye tanımlayabileceğimiz Kuzey Kıbrıs'ta güzellik yarışmalarına katılanlar 'A Takımı'nı' yansıtmıyorsa bunun bir nedeni olmalı. Ben sadece bir gözlemciyim. Bence bir yarışma olsun ve tam olsun ve de Kuzey Kıbrıs Güzeli bakanları kendine hayran bıraksın.

 

Bir başka gözlemimi de aktarmadan edemeyeceğim. Salı akşamı çalışmalarını yıllardır takdir ederek izlediğim ve birlikte KKTC için güzel işler yaptığımız dostum Mualla Çıraklı ile Girne'de yemeğe gitmeye niyetlendik. Sıradan bir gün olduğundan önceden telefon edip yer ayırtmadık. Belki de hata ettik. Gazetelerde bazı muhalefet liderlerinin 'maaşlar ödenmedi, milletin parası yok' diye hükümeti eleştirdiği, sendika başkanlarının 'zamlara karşı çeşitli eylemler yapacaklarını' duyurdukları ve 'hayat pahalılığının çok arttığının' yazılıp çizildiği bir günün akşamı Alsancak yakınlarında büyük otellere varmadan deniz kıyısında sevilen yerlerden biri gündüzleri Bodrumvari  bir şekilde denize girilebilen bir mekan olan restauranta gitme kararı verdik. Tam hedefimize varmıştık ki önümüzdeki otomobillerin aynı mekana gittiğini izlemeye başladık. Restaurant'ın kapısının önündeki denize nazır arsada hiç park yeri yoktu. 'Acaba düğün ya da bir şirket toplantısı mı var burada?' diye yorum yapmaya başladık. Çünkü güzel ve şık giyimli insanlar arabalarından çıkıp içeri girmekteydiler. Biz de aslında yer bulmaktan ümidi kesmiş bir vaziyette ama merak da ederek sıraya girdik. Sonuçta reyervasyondan sorumlu çalışanın önüne geldiğimizde benim ilk sorum 'Bu akşam yemekler bedava da onun için bu kadar dolu burası?' oldu. Her neyse daha önce rezervasyonumuz olmadığı için biz de bir çok başka 'müşteri adayı' gibi kapıdan döndük.  'Hadi' dedik 'şansımızı bir de yine oraya yakın olan ve Almanlar'ın da severek gittiği deniz kıyısındaki bir başka lokantada arayalım'. Oraya vardığımızda durum farklı değildi. 'İsterseniz şu arka masaya oturabilirsiniz. Hatta oradan deniz de iyi görünür.' diyen garson 'şaka' yapıyor her halde diyerek gösterdiği masaya oturmadan dışarı çıktık. Son şans olarak sürekli gitmekte olduğum bir mekana telefon ettiğimde sevdiğim tüm masaların dolu olduğunu ama istersek bizim için 'yan tarafta' bir olanak yaratacakları teklifini aldım. Neyse sonra oraya gitmeyip, 'Karaman-Edremit' yoluna sapıp en yukarılara çıkıp orada harika sessiz bir ortamda yemeğimizi yiyebildik.

 

Ancak gerçek şu ki adada akşamları lokantaların tıklım, tıklım dolu olduğu ve gelen hesapların da 'hiç de az olmadığı' ve de park yerlerini bol sayıda Almanya'daki günlük yaşamda 'gereksiz ve fazla lüks' diye sınıflandırdığımız otomobil ve arazi araçlarının doldurduğu bir ortamda sık, sık sözü edilen 'hayat pahalılığından' kimin şikayetçi olduğunu da merak etmeye başladım. Maalesef bu sorumun cevabını da biliyorum.

Bu haber 408 defa okunmuştur

:

:

:

: